Bir nehir iki kanat ve Budapeşte

Budapeşte.
Budapeşte.

Tuna, Avrupa’nın en engin nehridir ve âdeta şehirler serpe serpe akar. Macar topraklarına girdiğinde ise huyu daha bir değişir. Efsanevi kuş Simurg ilkin bir nehre iner sonra da onun iki kanadını açar. Her an havalanıp uçup gidecekmiş görüntüsü vermesinin ilhamını ise belki Macar Masalları’nda aramak gerekir. Macar ruhu ile Türk ruhu beklenmedik şekilde ve şaşırtıcı hâllerde birbiriyle buluşuverirler. Tuna, İstanbul’a özenmiş, kendisini Boğaziçi bilip iki de kıyı edinmiştir. Bazen Budapeşte’de yürürken kendinizi İstanbul’da, Boğazın Anadolu veya Rumeli yakasında hissetmeniz bundandır. Gellert Tepesine çıkıp da şehri uzun uzun temaşa ettiğinizde bu duygunuz daha da belirir. Zaten, Budapeşte bir yönden tepeler şehridir ve nüfusu iki milyona yaklaşan bu güzelliği anlayabilmek için kendinize bir tepe bulmanız şarttır. Nazım Hikmet de bu sırrı keşfeden şairlerimizden. Türkçenin ve toprağın kokusunu duyar şair buralarda. Budapeşte’ye inen kimsenin ilkin bir tepeye çıkıp şehre bakması beklenir.

Balıkçı Tabyası ve Tuna Nehri.
Balıkçı Tabyası ve Tuna Nehri.

Buda Kalesi sarayları, kalesi, kilise ve tarihi yapılarıyla vaktiyle burada olup bitenleri en net biçimde aktarabilecek bir nokta sayılır. Tarih ile din, mevsim ile aşk, şiir ile Macar ruhu etrafta dolaşır. Budapeşte’yi derinden idrak edebilmek için bahar veya sonbaharı tercih etmek yerinde olur. Sanki tabiat ve onun ışığı bir başka şevkle yıkar Budapeşte’yi. Bir ayrıntıyı ise asla göz ardı etmemeli. Viyana, Prag, Budapeşte içten içe Orta Avrupa’nın kalbi olmanın yarışı içindedirler ama buradaki mütevazılık insanda saygı uyandırır. O yüzden Macar ruhunun mütevazı bir yansıması olan sanat, Budapeşte’de halka, sokağa, mekânlara doğrudur. Seçkinler, burjuvalar daha geridedirler. Gireceğiniz herhangi bir kafenin duvarlarında sade sanat eserleri, inleyen bir keman sesi duyarsanız şaşırmazsınız. Çünkü Budapeşte sanattan doğmuş gibidir. Ve Parlamento binası hep bir hiza işlevi görür burada. Söylendiğine göre hiçbir bina buradan yüksek yapılamazmış. Hem onun temsil ettiği değer hem de şehrin dokusunu korumak adına yaratılmış olmalı bu fikir. Parlamento binasının eşiğine vardığınızda yapı eteklerini zarifçe geri çekmiş bir asilzade gibi eğilir ve size elini uzatır. Mağrur değil yakındır.

St. Stephen's Bazilikası.
St. Stephen's Bazilikası.

Budapeşte’ye gelenler mutlaka Macar tarihinin bir geçit resmi sayılacak Kahramanlar Meydanı’nda bulurlar kendilerini. At, savaş, güç ve iktidar yanında bir toplumun uyanışına şahitlik ederler. Heykel çok önemlidir böylesi şehirlerde ve bu yüzden Budapeşte güzelim heykellerle benzelidir. Ayrıca St. Stephen’s Bazilikası sadece ışıkları için bile görülmeye değer. Ağaçlar, parklar şehre ayrı bir doğallık katar fakat her adımda geçmişin kapılarına açılır. Bu yüzden kendinizi Drakula şatosunda bulunca şaşırmazsınız. Yürümek her zaman size iyi gelir burada. Andrassy Bulvarı boyunca yürüdükçe tasarım harikası kafelerle karşılaşırsınız. Bu civardaki New York Cafe bunlardan en gösterişli olanı. Fakat benim önerim bulvarlardan yan sokaklara sapmanız ve mesela Yahudi Mahallesi’ni keşfetmenizdir. Şehre birden doğu atmosferi kazandıran bu bölgede siz müzikten alışverişe, seslerden renklere sürükleyecek pek çok sürpriz bekleyebilir. Buradan ayrılıp Parlamento binasına doğru kıyı boyunca yürüyünce 2. Dünya savaşı soykırım anıtını da görebilirsiniz. Ayakkabılarınızdan utanırsınız bir an da olsa.

Kahramanlar Meydanı.
Kahramanlar Meydanı.

İçinden nehir akan şehirler köprüleriyle de ünlenirler. Zincirli Köprü bu bağlamda Budapeşte’nin simgelerinden sayılır. İri başlı iki aslanın sizi karşıladığı köprüden gece geçmenin zevkini mutlaka yaşamalı. Gündüz başka havası olabilir fakat Tuna üzerinde mutlaka tekne yolculuğu da yapmalı. Her şehrin kendisine has yiyecekleri var şüphesiz lakin Budapeşte’ye gelince meşhur "gulaş"ın mutlaka tadına bakmalı. Benim tercihim Varosliget Cafe.

Ayrıca tasarım kültürünün gelişmiş olduğu şehirde zevkinize göre hediyelik eşyalar da bulabilirsiniz. Budapeşte bir kez değil imkân buldukça çok kez gelinecek ve kültürel olduğu kadar yaşama şevkine de imkân veren bir yer. Tuna aktıkça Peşte ve Buda’nın kanatları hep açık kalacak…

Zincir Köprüsü.
Zincir Köprüsü.