Bir sonbahar şehri: Florina

Florina.
Florina.

Yunanistan’ın kuzeyinde ve günümüzde Kuzey Makedonya Cumhuriyeti sınırlarına çok yakın bir konumda bulunan Florina’ya tatlı ve hafif soğuk bir sonbahar akşamında vardık. Dağların eteğindeki Florina’ya ulaşmak kolay değildi. Buraya ulaşmak için ya Makedonya’nın Manastır şehrinden geçerek Mecitli sınır kapısından Yunanistan’a girecek ya da Selanik ve Vodina (Edesa) üzerinden tren ya da otobüsle geleceksiniz. Şehir, Vardar Nehri’ne kavuşan Karasu Çayı’nın Pelister dağlarından geçtiği dar geçide yakın bir alanda kurulmuştur. Bu yönüyle Arnavutluk’a doğru giden önemli bir yolu kontrol altında tutacak bir konuma sahiptir. Florina adının Yunanca yeşil anlamına gelen Floron’dan geldiği bilinmektedir. Makedon ve Bulgarlar ise bu şehre Lerin der.

Prespa Gölü.
Prespa Gölü.

Daha önceki tarihlerine ait izler bulunsa da Bizans döneminde burası müstahkem, küçük bir kasabadır. Bu dönemden kalma şehir surlarının kalıntıları günümüze kadar ulaşmıştır. XIV. yüzyılın ortalarından itibaren Bizans idaresinden çıkan Florina bölgesi bir süre Sırp İmparatorluğu’na tabi oldu. 1387 yılında Osmanlı akıncıları Karaferye (Véria) ve Vodina (Edessa) ile birlikte Florina’yı da fethetti.

Florina kazası, Osmanlı Arşivi’ndeki 1481 tarihli ilk defter kaydına göre 260 köye sahip bir kadılık merkeziydi. Gayrimüslim nüfusun neredeyse tamamı Ortodoks Slavlardan oluşuyordu. II. Murad zamanında şehrin doğusundaki büyük ovada 94 hanelik 7 küçük Türk köyü vardı. Florina kasaba merkezinde ise 40 hanelik Müslüman cemaatinin yanı sıra 185 hanelik Hristiyan cemaati yaşıyordu. Buna göre toplam 1.000 civarındaki nüfusun yüzde 18'ini Müslümanlar oluşturuyordu. Haziran 1473 tarihli vakfiyesi bulunan, Gazi Evrenos’un torunu Gazi Yakup Bey’in yaptırdığı cami şehirdeki Müslümanlara ait en eski imaretti. 1570’te bu sayı 175 Müslüman, 195 Hristiyan haneye (yaklaşık 1.900 kişi) ulaştı.

Florina adının Yunanca yeşil anlamına gelen Floron’dan geldiği bilinmektedir.
Florina adının Yunanca yeşil anlamına gelen Floron’dan geldiği bilinmektedir.
Nikeios Okulu.
Nikeios Okulu.

Fransız seyyahı François Pouqueville’nin 1815’te yazdıklarına göre Florina’da çoğunluğu Türklere ait olan 700 hane vardı ve zengin bir pazar merkeziydi. XIX. yüzyıl boyunca şehrin Makedon-Bulgar nüfusu hızlı bir şekilde arttı ve Ulahların bir kısmı asimile oldu. Vasil Kınçov’un istatistiklerinde 1900 yılında nüfusun 5.000’i Türk, 2.820’si Bulgar, 1.600’ü Çingene, 200’ü Müslüman Arnavut, 100’ü Hristiyan Arnavut, 84’ü Ulah ve 20’si Yahudi olarak gösterilmektedir. Florina’da XIX. yüzyılın sonlarında 7 cami, Halvetî ve Nakşibendî 2 tekke, 1 medrese, 1 rüştiye, 1 iptidaiye, 5 Müslüman, 2 Yunan ve 1 Bulgar mektebi, 2 kilise, 300 dükkân, 19 han ve 1 hamamın bulunduğu bilinmektedir.

Florina kazası, Osmanlı Arşivi’ndeki 1481 tarihli ilk defter kaydına göre 260 köye sahip bir kadılık merkeziydi.
Florina kazası, Osmanlı Arşivi’ndeki 1481 tarihli ilk defter kaydına göre 260 köye sahip bir kadılık merkeziydi.

1912-13 Balkan Savaşlarında ve I. Dünya Savaşı sonrasında Florina ve çevresindeki Müslümanlar bölgeden ayrıldı, bir kısmı da Türkiye’ye göç etti. 1924’te Florinalı mübadillerin çoğu Türkiye’de Ege Bölgesi’ne yerleştirildi. Makedonca-Bulgarca konuşan Hristiyanlar, Sırp veya Bulgarların kontrolündeki topraklara; Manastır ve çevresindeki Helenleştirilmiş Ulahlar ise Yunan idaresindeki bölgelere göç etti. 1923 Lozan Antlaşması’ndan sonra Anadolu’dan gelen birçok Rum, Florina’daki boş evlere yerleştirildi. Böylece Florina, büyük çoğunluğunu Yunanlıların teşkil ettiği bir şehir hâline geldi. Savaşlar sırasında ve daha sonra İslami yapılar yıkıldı. 2021’de yapılan nüfus sayımına göre kasaba merkezinde 17.188 kişi yaşamaktadır.

Florina bazı meşhur Türk şair ve yazarlarının doğum yeridir. Florinalı Nâzım (Mehmet Nazım Özgünay) ve Necati Cumalı bunların en önde gelenleridir. Cumalı, Makedonya 1900 ve Viran Dağlar adlı romanlarında Florina’daki çocukluk günlerini, dostluk ve düşmanlıkları, çete savaşlarını, Türklerin o topraklardan hiç istemeden nasıl ayrılmak zorunda bırakıldığı ve vatan hasretini içeren duygularını çok güzel bir şekilde aktarmayı başarmıştır. Bu romanları okurken adeta bir film karesinin içine girip yaşamış gibi, havasını koklar, suyunu yudumlar ve bölgeyi hissedersiniz.

Fransız seyyahı François Pouqueville’nin 1815’te yazdıklarına göre Florina’da çoğunluğu Türklere ait olan 700 hane vardı ve zengin bir pazar merkeziydi.
Fransız seyyahı François Pouqueville’nin 1815’te yazdıklarına göre Florina’da çoğunluğu Türklere ait olan 700 hane vardı ve zengin bir pazar merkeziydi.

Diğer bir edebiyatçımız Florinalı Nâzım Bey ise Türk Edebiyatı’nda kendini methetmesiyle özgün bir yere sahiptir. Gölgeleri gibi takip ettiği Samipaşazade Sezai, Halid Ziya, Cenap Şahabettin, Mehmet Âkif, Mithat Cemal gibi edebiyatçılardan imzalı fotoğraf ve kendi şiirlerini metheden yazılar koparmasını bilir ve bu yazı ve fotoğrafları da eserlerinde neşrederdi. Abdülhak Hamid’den “büyük şairsin” payesini koparır. Diğerlerinden ise “şiir ülkesinin şahı”, “asrımızın en büyük şairi”, “namına heykel dikilecek şair” gibi taltiflerle kendisini ödüllendirirdi. 1926’da üstün zekâlı olduğuna dair düzmece bir rapor alıp megaloman karakteriyle dikkat çeken Florinalı, gerek hayatı boyunca gerekse ölümünden sonra alaya anılmış bir isimdir. Sanatının önüne geçen bu tavrı, onun edebiyat tarihindeki yerini de zayıflattı. Emekli olduktan sonra yüksek tansiyon nedeniyle 1939’da İstanbul’da vefat etti.

1923 Lozan Antlaşması’ndan sonra Anadolu’dan gelen birçok Rum, Florina’daki boş evlere yerleştirildi.
1923 Lozan Antlaşması’ndan sonra Anadolu’dan gelen birçok Rum, Florina’daki boş evlere yerleştirildi.
Florina bazı meşhur Türk şair ve yazarlarının doğum yeridir. Florinalı Nâzım (Mehmet Nazım Özgünay) ve Necati Cumalı bunların en önde gelenleridir.
Florina bazı meşhur Türk şair ve yazarlarının doğum yeridir. Florinalı Nâzım (Mehmet Nazım Özgünay) ve Necati Cumalı bunların en önde gelenleridir.

Bu yazımızın konusu tarih ve edebiyat ağırlıklı oldu. Çünkü Florina’da şehre özel bir mutfak kültürü yok, ayrıca gecelemeniz şart değil, ırmak boyunda huzur verici su sesiyle, tarihi evleri ve dağları seyrederek gezmeniz için 3-4 saat yeterli olacaktır. Oradan mutlaka Prespa Gölü’ne veya sular şehri Vodina’ya uğramanızı tavsiye ediyorum.