Bütün ihtimallerin kapısında bir şehir: Erzurum
Anadolu'nun tarih kokankenti, milli mücadeleyeilham olmuş şehir, camisi,medresesi, kümbeti, tabyasıile otantik dokusunuyitirmemiş Dadaşlar diyarıErzurum; tarihin içindebir anıt, hayatın içinde birhayat, akıp giden zamanınbelki de tek şahidi…
Tarihin tüm sesinin duyulduğu şehir
Erzurum ve çevresi özellikle son Kalkolitik ve Eski Tunç çağından itibaren yoğun isyana ve siyasi olaylara tanık olmuş. Bunun sebebi ise eski çağlardan beri önemli ticari ve askeri yolların kavşak noktasında yer alması, zengin akarsu kaynaklarını bünyesinde bulundurması ve doğal savunma zeminine sahip olması. Çevredeki sert iklim şartlarına rağmen dağ silsileleri ve akarsu boylarındaki verimli ovalar tarıma ve bilhassa hayvancılığa uygun bir ortam oluşturmuş.
Şehir civarındaki yerleşim merkezlerinin tarihini M.Ö. 4000’lere kadar götürmek mümkündür.
Pulur, Tufanç, Sos ve Cinis gibi höyüklerden elde edilen zengin arkeolojik buluntular, bölgenin geçim şartları, yerleşim biçimleri, ekonomisi ve çevresiyle olan ilişkileri hakkında bize önemli ipuçları vermektedir. Anlaşıldığı kadarıyla bölgeye öncelikle Hattiler, Hititler, Hurriler ve Urartular; daha sonra ise Kimmerler, Saka (Iskit) Türkleri, Medler, Persler, Makedonyalı İskender, Selevkoslar, Partlar, Romalılar, Sasaniler, Araplar, Gürcüler, Saltuklular, Selçuklular, Mogollar, İlhanlılar, Karakoyunlular, Timurlular, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar hâkim olmuştur.
Erzurum isminin doğuşu
Şimdiki Erzurum'un bulunduğu yer, ortaçağda ovanın en önemli müstahkem şehri olarak ortaya çıkmış. Bugünkü Erzurum kalesinin ve şehrinin kurulmasından önce, aynı yerde küçük bir köy bulunduğu, ancak aynı yerde, Roma İmparatoru Theodosius’un ismini taşıyan kalenin yapılmasından sonra buranın şehir görkemine kavuştuğu anlaşılmakta. Buradaki eski yerleşim yerine "Karin, Karna, Garin, Karnoi Kalhak (Karin mıntıkasının beldesi), Karintis" gibi isimler verilmiş. Araplar "Karnoi Kalhak" ismini kendi dillerine uydurarak "Kâlîkalâ" demişlerdir. Aynı yere Türkler, "Karun-ili" demişler. Kitab-ı Dede Korkut'ta, Türklerin Karun-ili ile Erzurum'u kastettikleri belirtilmekte. Bununla birlikte, kalenin inşasından önceki dönemde, aynı bölgedeki yerleşim yerine verilen isim konusundaki tartışmalar devam etmektedir.
Sonuç olarak, bugünkü Erzurum şehrinin bulunduğu yerde, Roma İmparatorluğu tarafından muhteşem bir kale inşa edilmiştir.
Bu kale, bölgenin 387 yılında Romalılar ile Sasaniler arasında paylaşılmasından sonra inşa edilmiş.
Theodosiopolis ismini alan bu kalenin 415-422 yılları arasında inşa edildiği genel kabul görse de, bu husustaki tartışmalar hâlâ devam etmekte. Başlangıçta askeri bir merkez olan Theodosiopolis, zamanda sivillerin de yaşadığı önemli bir şehir ve ticaret merkezi olmuş.
Arap hakimiyeti döneminde, Bizanslıların kullandıkları "Theodosiopolis" isminin yerini "Kâlikâlâ" almış. İslami kaynaklar bu isim hakkında çeşitli rivayetler ileri sürmekte. En çok dillendirilen rivayetlerden birine göre Müslümanların eline geçmesinden bir süre önce, kocası Ermenyakos’tan sonra yönetici olan "Kâli" isimli bir kadın, burada bir şehir yaptırmış ve şehre "Kâli’nin İhsanı" anlamında "Kâlikale" ismi verilmiş. Şehir kapılarından birine de kendi resmini yaptırmıştı. Araplar "Kâlikale" ismini Arapçalaştırarak "Kâlikâlâ" şekline getirmişler.
Bugünkü "Erzurum" adına gelince, yukarıda da ifade edildiği gibi, Erzen’in (Karaz) Selçuklular tarafından 1048 yılında tahrip edilmesiyle, buradan kaçan halkın Theodosiopolis'e sığınmalarından sonra, bu şehre "Erzen" denilmeye başlanmıştır.
Türk hâkimiyetinin ilk zamanlarında, Meyyafarikin ile Siirt arasındaki Erzen'den ayırmak amacıyla, bu ismin sonuna Anadolu'ya ait olduğunu belirten "Rum" kelimesi ilave edilmiğ ve "Erzenü'r-Rum" ismi ortaya çıkmıştır. Bu isim "Arzanu'r-Rum" ve "Arzırum" gibi değişikliklerden sonra "Erzurum şeklini almıştır.
Tarihin içinde gerçeği aramak
Erzurum denilince akla hemen Oltu Taşı ve Palandöken geliyor. Kendisine has yemekleriyle ziyaretçilerini mest eden şehir Anadolu'da ayrı bir yere sahip. Milli mücadele döneminde ülkemizin bölünmez bütünlüğü yönünde karar alınan, Erzurum Kongresi’nin yapıldığı yer olarak da tarihteki yerini çoktan aldı. Erzurum bünyesinde o kadar çok tarihi yapıya ev sahipliği yapmaktadır ki bunların başlıcaları; Erzurum Arkeoloji Müzesi, Üç Kümbetler, Çifte Minareli Medrese, Yakutiye Medresesi, Ulu Camii, Rüstempasa Çarsısı, Aziziye Tabyasıdır. Özellikle kış aylarında ziyaretçilerin tercih ettiği Erzurum'da gelin birlikte kısa bir tura çıkalım.
Ulaşım olarak karayolu, havayolu ve demiryolunun kullanılabildiği şehrimize, kişisel aracınızla veya otobüsle, şehre yapılan direk uçuşlar ile komşu illerdeki havaalanları vasıtasıyla ve Erzurum'dan geçen tren ile seyahat edebilirsiniz. Birçok tarihi ve otantik mekânlara sahip Erzurum’u ziyaret ettiğinizde mutlaka gidilmesi gereken yerleri dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışalım.
Erzurum Arkeoloji Müzesi
1942 yılında Çifte Minareli Medrese'de faaliyete başlayan Erzurum Arkeoloji Müzesi, 1967'de ise şu anki yerine taşınmıştır. Müzede çeşitli arkeoloji eserlerin sergilenirken en dikkat çeken eserler Tunç çağı aletleri, Tunç çağı çanakçömlekleri, ok uçları, Urartu kapları, madeni levhalar ve Klasik Roma- Bizans çağına ait küçük aletlerdir.
Yakutiye Medresesi
1310 yılında zamanın önde gelen hocalarından Hoca Celaleddin Yakut tarafından yaptırılan medrese, o dönem yapılan medreseler arasında mukarnas örtüsü nedeniyle ayrı bir önem ifade eder. Günümüze İlhanlılardan gelen eser, daha sonra Selçuklu mimarisi için adeta bir yol haritası olmuştur.
Çifte Minareli Medrese
1253 yılında Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad’ın kızı Hüdavend Hatun tarafından yaptırılan Çifte Minareli Medrese, iki katlı ve açık avlulu olan medreselerin en büyüğüdür.
Medrese mimarisinde bulundurduğu süslemeler ile öne çıksa da tamamlanamamış ve yarıda kalmıştır. Medrese'nin en dikkat çeken yeri olan Taç kapısı: kabartma süslemeleriyle Selçuklu tarzının en güzel örneklerinden biridir.
Ulu Cami
Erzurum şehrinin camii mimarisi olarak en önemli eseri konumunda bulunan Ulu Camii, Selçuklu mimarisinin önemli yapıtlarından biri. Toplam 7 neften oluşan camide halk tabiriyle "Kırlangıç" adı verilen kubbe mevcuttur. Bu kubbeyi kemerlerin birbirine bağladığı toplam 28 ayak taşımaktadır. Erzurum'un bir diğer önemli camisi de Osmanlı mimarisine sahip olan Lala Pasa camisidir.
1562 yılında Lala Mustafa Pasa tarafından yaptırıldığı rivayet edilen cami, zamanla bir külliyeye dönüştürülmüştür.
Rüstem Paşa çarşısı
Erzurum'un türkülere konu olduğu çarşıları Türkiye’ye nam salmış, türlü şehirlere yayılmış, insanların acılarını, özlemlerini dile getirmiştir. Özellikle şehirle birbirini tamamlayan birçok ürünün de imalatının yapıldığı çarşıların en meşhuru şüphesiz Rüstem Paşa çarşısıdır. Kanuni Sultan Süleyman’ın veziri Rüstem Paşa tarafından yaptırılan çarşı, 1970 yılında restorasyon görmüştür. Şehrin merkezinde bulunmasından da ötürü önemi artan çarşının dört bir yana açılan kapısı ziyaretçilerin rahat bir şekilde gezmesine ve alışveriş yapmasına imkân sağlamaktadır.
Palandöken dağı kayak tesisleri
Palandöken Kayak Merkezi, kent merkezine 10 ve havaalanına ise 20 dakika uzaklıkta. Şehir merkezinden, kayak merkezine kış turizmi zamanında belediye otobüsleri ve minibüsler kalkmakta. 15 ayrı kayak pistine sahip merkez 2000 ile 3000 metre arası yükseklikte yer alıyor. Kış tatilini yükseklerde, bulutlara yakın, kışın tam içinde geçirmek isteyenler için ideal bir seçenek.
Ne yenir?
Biliyoruz ki her şehir kendi mutfağını, damak tadını oluşturur, Erzurum da öyle. Geleneksel Erzurum mutfağını oluşturan yiyeceklerin başında ise şunlar geliyor: Su böreği, ekşili dolma, kesme çorbası, ayran aşı, çiriş, şalgam dolması, yumurta pilavı, kadayıf dolması. Bunların yanı sıra Erzurum’a gittiğinizde, mutlaka yemenizi önereceğim yiyecek, elbette çağ kebabı. Bildiğiniz dönerin, dik olarak değil de yatık olarak ve odun ateşinde pişirilmiş şekli. Muhteşem bir lezzet, mutlaka denemelisiniz.