Çaykovski'nin 24 saatlik İstanbul ziyareti

Pyotr İlyiç Çaykovski, Romantik Dönem Rus klasik müzik bestecisidir.
Pyotr İlyiç Çaykovski, Romantik Dönem Rus klasik müzik bestecisidir.

ÜnlüRus besteci Çaykovski 46 yaşında Avrupa seyahatine çıkmaya kararverdiğinde herhalde İstanbul’dabir 24 saat geçireceğini aklına getirmemişti. Dünya müziktarihine damgasını vuran bu büyük sanatçının İstanbul’ayaptığı ziyaretin ayrıntılarını, bir başka müzik adamına,çok değerli besteci, orkestra şefi ve müzik tarihçisi EmreAracı’nın "Çaykovski İstanbul’da" adlı araştırmasınaborçluyuz. Simdi Rus bestecinin bu şehirde bıraktığı izleremektup ve günlüğünden yola çıkarak daha yakından bakalım.

1886 Mayıs ayının başında Tiflis’te savcılık yapan kardeşi Anatoli’yi ziyaret ederek son durağını Paris olarak planladığı gezisine başladı. 11 Mayıs’ta Tiflis’ten trene binerek deniz yolculuğunun başlangıç noktası Batum’a geldi. 93 Harbi sonrası, 8 yıldır Rus idaresi altında bulunan Batum’u çok beğenen Çaykovski 12 Mayıs akşamı buradan Arménie adlı vapura bindi ve bir gün sonra Trabzon limanına vardı. Kısa bir süre de olsa Trabzon sokaklarında dolaşan besteci bir mektubunda buradan "rüya diyarı" olarak bahsedecekti.

 Senfoni, opera, bale, enstrümantal ve oda müziği ile şarkı gibi birçok tarzda eser vermiştir.
Senfoni, opera, bale, enstrümantal ve oda müziği ile şarkı gibi birçok tarzda eser vermiştir.

Nihayet Boğaziçi!

16 Mayıs günü vapur Karadeniz Boğazı açıklarına yaklaşırken Çaykovski hatıra defterine söyle yazmıştı: "Sabah biraz sıkıntılı uyandım. Hava bulutlu (…) Öğlen yemeğinden sonra neredeyse hiç durmadan elimde dürbünle Boğaziçi’ni göreceğim umuduyla baktım durdum. Ancak (öğlen) saat 2’ye kadar belirmedi. En nihayet Boğaziçi."

Günümüz klasik müzik repertuvarında yer alan en popüler konser ve gösteri müziklerini yazmıştır.
Günümüz klasik müzik repertuvarında yer alan en popüler konser ve gösteri müziklerini yazmıştır.

Bu sırada kaleme aldığı bir mektubunda "Öğle saatlerinde harika bir havada Boğaziçi’ne vardık. Harikulade bir güzellikte ve ilerledikçe daha da güzelleşiyor" diye yazıyordu. Vapur Boğaz’ın serin sularında yüzerken yolculuk esnasında tanıştığı bir Türk arkadaşı ona Boğaz’daki padişah saraylarını işaret ediyor, Çaykovski de adlarını not defterine kaydediyordu.

Öğleden sonra üç civarında Galata rıhtımı açıklarında manevra yaparken vapur oldukça sallanmıştı. Bunun üzerine kaptan İstanbul’da 24 saat geçirmeye karar verdi. Çaykovski de sandalla rıhtıma çıkarak geceyi geçirmek üzere bir otel aramaya koyuldu.

İlk durağı İstiklal Caddesi’ndeki ünlü Luxemborg Oteli’ydi.

Burada tek bir boş oda bile olmadığından otel müdürü şehre gelen bu yorğun misafire ancak pansiyon tarzı bir evde yer bulabilmişti.

Çaykovski orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir.
Çaykovski orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir.

Hızlı bir şehir turu

Çaykovski’nin "Leipzig tipinde genç bir adam" diye tarif ettiği şef, Alman asıllı Paul Lange -Osmanlıların tabiriyle Lange Bey- İstanbul’a 1880’de gelmişti. Bir süre Alman Lisesi’nde şan öğretmeni olarak çalışmış, ardından bir orkestra kurarak Beyoğlu’nda konserler vermeye başlamıştı.

Sultan II. Abdülhamid’in "Ertuğrul" yatının bandosuna şef tayin edilen, hanedan mensuplarına müzik dersleri de veren Lange Bey’in yönettiği konserin ikinci yarısına kalmayan Çaykovski’nin ertesi sabah, 17 Mayıs Pazartesi günü, bir rehber eşliğinde hızlı bir şekilde şehri gezdiğini öğreniyoruz:

Müziğe karşı erken yaştan itibaren yatkınlık göstermesine rağmen devlet memuru olmak için eğitim almıştır.
Müziğe karşı erken yaştan itibaren yatkınlık göstermesine rağmen devlet memuru olmak için eğitim almıştır.

"Galata Kulesi. Sultan’ın Çinili Kösk’ü. Müze. Yorğunluk. Manzara. Çınar ağacı. Ayasofya. Köprü yakınlarında öğlen yemeği. Uzakta tezyinatlarla bezeli bir cami. Köprü yakınlarında bir kahvehane."

Ayasofya’nın heybeti ve güzelliği karşısında şaşırıp mutlu olduğunu söyleyen Çaykovski, İstanbul’un meshur köpeklerinden şikâyetçidir: "Köpeklerden o kadar nefret ettim ki, cinslerine olan sevgimin yarısı gitti."

Bu hızlı şehir turunun sonrasında, İstanbul’dan ayrılmadan önce Galata Köprüsü civarında öğle yemeği yiyip bir kahvehanede oturarak geminin hareket saatini bekleyen Çaykovski, 17 Mayıs günü akşamüzeri, Avrupa seyahatine devam etmek üzere, vapuruna bindi. Bir daha üç sene sonra geleceği İstanbul’a, o akşam defterine yazdığı su cümleyle veda edecekti: "Harika, mehtaplı bir gece..."