Duayen gazeteci Coşkun Aral: Savaşı görmek okumaktan çok farklıdır

Coşkun Aral, Türk savaş muhabiri, seyyâh, belgesel film ve televizyon yapımcısı.
Coşkun Aral, Türk savaş muhabiri, seyyâh, belgesel film ve televizyon yapımcısı.

Kırk yılı aşan tecrübesiyle dünyanın pek çok farklı coğrafyasında ve savaş bölgesinde bire bir tanıklıklarla hazırladığı belgeselleri, kitapları ve albümleriyle geçmişten bugüne insanın, Türkiye’nin ve dünyanın hafızasını tutan duayen gazeteci Coşkun Aral ile bir savaşı görmek ve okumak arasındaki farkı, muhabirliğin dünü ve bugününü konuştuk…

Şuradan başlayalım: Bir savaşı görmek ile bir savaşı okumak arasındaki fark nedir?

İrlanda.
İrlanda.

Bir savaşı görmek ve yaşamak ile bir savaşı okumak veya izlemek tabii ki çok farklı. Kâinatın bir parçası olan bedeninizin tümüyle hissetmesi, fiziksel etkisi ile bire bir karşı karşıya kalmak ve en önemlisi kendi isteğiniz dışında gelişmelere karşı hiçbir şey yapamamak… Geçmişte usta yazarların muhteşem eserleriyle savaşın sürdüğü cephelere gidip şarapnel ve insan parçalarının havada uçuşunu hayal edip bir süre o savaşın bir parçası olabiliyorduk. Tıpkı Şevket Süreyya Aydemir’in, Suyu Arayan Adam romanında olduğu gibi. Ancak Lübnan Şuf Dağlarında Falanjist topçusunun namlularından çıkmış bir mermiden dağılan bir parçacığın kucağınızdaki bebeği katletmesi aynı şey olamaz. Sayfayı çevirip kitabı bırakmak, televizyonu kapatmak hatta sinema salonunu terk etmek mümkün ama savaşın yaşandığı ortamdan hemen kaçmak mümkün değil. Bugün savaşı bir bilgisayar oyunu gibi algılatacak, hissettirecek teknoloji mümkün ancak gerçek savaş arenasında olup bitenleri ancak yaşayanlar bilir.

Birçok savaş bölgesine gittiniz. Bu bölgelerdeki, savaş öncesi ve savaş sonrası yıkımı ve değişimi nasıl anlatırsınız, bir gazeteci olarak ve bir insan olarak üzerinizdeki etkileri nasıl oldu bu yıkım ve değişimin? Mesela Lübnan örneği. Oraya “Savaş Üniversitesi” diyorsunuz…

Lübnan’ı savaş öncesi döneminde tanımadım. İlk kez gittiğimde Bekaa Vadisi Suriye işgali altındaydı. Dilimin ve ilişkilerimin yetersizliği nedeniyle ne yazık ki ne olup bitenleri anladım ne de mesleki olarak bir çalışma yapabildim. Ancak 1982 yılı Haziran ayında İsrail işgali ile başlayan ve benim de gerek dil öğrenmem ve doğru haber kaynaklarına ulaşmamla birlikte belki de insanlık tarihinin son yüzyılında yaşanan bütün savaş yöntemlerine tanık oldum. Düşmanın her an değiştiği, kullanılan silahların havadan, denizden, karadan atılan roket ve füzelerden tutun intihar komandolarına, keskin nişancı insan avcılarından bubi tuzaklarına bütün silahların adeta bir laboratuvarda ilk denemesi yapılırcasına insan üzerinde kullanılmasına tanık oldum.

Bir gazeteci olarak bir yerden başka bir yere gitmeniz zorlukları nelerdir? Bir savaş bölgesine giderken farklı bir kimlikle yani kurgusal bir kimlikle gittiğiniz oldu mu örneğin, bahseder misiniz böyle bir şey olduysa…

Bir gazeteci olarak bir yerden bir yere gitmek için öncelikle sizi finanse edecek bir kuruma ihtiyaç duyarsınız. Ardından vatandaşı olduğunuz ülkenin pasaportu için gerekli vizeler, ülkeniz politikalarının gideceğiniz bölgedeki olumlu olumsuz etkileri de söz konusudur.

Afganistan.
Afganistan.

Örneğin yıllarca çok gittiğim Mısır’da 3 yıl önce bayağı zorluklarla karşılaştım. Bir Türk gazetecisi olarak özellikle bu dönemde en çok zorlandığımız başlıklar bunlar. Ancak 1989 yılında Çin Halk Cumhuriyet’inde Tiananmen olaylarında, ülkeye gazeteci girişi yasaklanmışken, bir aşçı sertifikası çıkartıp, aşçı vizesiyle ülkeye girerek çekebilmiştim.

Bir yere gittiğinizde Türk olmanın size sağladığını avantajlar ve dezavantajlar hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın hem avantajları hem de dezavantajları var. Açıkça söylemek gerekirse vize kolaylıkları dahil 2011 yılına kadar avantajlarımız çok fazlaydı. Ancak bu tarihten sonra Suriye ve Ortadoğu politikalarında yapılan dönüşler, bırakın vize almayı geçmişte bize dost kardeş diyen ülkelerde bile sorunlar yaşattı. Kapılar kapandı, gittiğimiz yerlerde çalışmalarımız engellendi. Az önce belirttiğim Mısır’da birkaç kez sorgulandım. Defalarca gittiğim Bangladeş’te havaalanında saatlerce bekletildim. Yıllarca sorunsuz aldığım Schengen vizesini bile alamadım.

Günümüz savaş muhabirleriniz veya gazetecilerinin eksik ya da yetersiz yönleri nelerdir, sizin döneminizden bugüne neler değişti?

Günümüzde savaşlara giden gazetecilerin en büyük avantajı tabii ki teknoloji ve iletişim. Ulaşımdaki hız ve bunun getirdiği zaman avantajı da çok önemli. Düşünebiliyor musunuz; bir fotoğraf makinasının gerekli lensler, aksesuar ve pillerle 15-20 kg’ı bulduğu dönemde sınırlı sayıda film taşımak, sınırlı sayıda fotoğraf çekmek ve bunun yarattığı zorluk dışında bu filmlerin çalıştığınız kuruma gönderilmesi ve sizin çektiğiniz fotoğraflara ilişkin bilgiye günler sonra ulaşmanız söz konusuydu. Yaklaşık bir yıl süren 1983 yılındaki Afganistan çalışmamın sonuçlarını ancak bir yıl sonra görebilmiştim. Bu arada çalıştığımız kurumlara filmlerin, kasetlerin gönderilmesi, neredeyse üzerine kitap yazılacak kadar ilginç yöntemlerin kullanıldığı bir alan diyebilirim. Sadece kameraların şarjı için 50 kg’lık kamyon aküsü taşıdığımızı hatırlıyorum. Yeni kuşak habercilerin bu tür sorunları yok. Ama tabii ki habercilikte sorunlar bitmez. Onlar için de mesela sorun artık çok sayıda insanın bu işleri yapması ve yayın mecralarının azalması olabilir.

İnternet çağındayız, klasik tabirle her şey bir tık uzağımızda. Ama hâlâ gitmediğimiz takdirde eksik kalacak olan şey nedir? Yani seyahat edilmediği takdirde neyin ve nelerin uzağında kalırız. Bunu hem bir savaş muhabiri olarak hem de birçok ülke ve şehri gezmiş birine sormak istiyorum…

Bu sorunuza vereceğim yanıt çok kısa: Yorum farkı… Her insanın yaşadığı olaya ilişkin yorumu farklıdır. Kullandığımız kameranın objektifi bizimle farklı bir fotoğraf çeker. Hiçbirimiz robot değiliz; her gazeteci tanık olduğu olayı aktarırken kendi beyin filtresinden geçirir. Geldiği ülkenin, çalıştığı yayın kurumunun yayın politikasından etkilenir. Ve bir mesaj vermek ister kendi kamuoyuna. Eksik olan ise “Ben orada olsaydım.” sorusunun cevabıdır.

Birçok yeri gördünüz, birçok savaş yaşadınız. Tekrardan gezmek, gitmek ister misiniz buralara? Neler değiştiğine şahit olmak anlamında…

 Foto muhabirlik mesleğine 1974 yılında Günaydın ve Gün gazetelerinde başladı. 1976 yılından itibaren Ekonomi ve Politika gazetesinde meslek hayatına devam etti.
Foto muhabirlik mesleğine 1974 yılında Günaydın ve Gün gazetelerinde başladı. 1976 yılından itibaren Ekonomi ve Politika gazetesinde meslek hayatına devam etti.

Dünyada şu anda yaşanan savaşlara gidebilmek, yıllardır süregelen ve belirli dönemlerine tanık olduğum savaş coğrafyalarına gidip yaşananları görmek belgelemek isterdim. Unutmayalım şu anda gündem Ukrayna ancak Yemen’de, Rohingya’da, Suriye’de ve Afganistan’da savaş devam ediyor. Her gün kadınlar, çocuklar öldürülüyor, açlıkla boğuşuyorlar. İşte bütün buralardaki savaşların süregeldiği coğrafyalarda barışa tanık olmak en büyük temennim, arzum. Ancak dizlerimde oluşan sağlık sorunu nedeniyle hareketlerim sınırlı. Bu yüzden oralara gidip başka insanların hayatlarını tehlikeye atmak istemem.

Peki, hangi şehre geç kaldınız hocam…

Geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinde neredeyse bütün savaş coğrafyalarında bulundum. Bazılarında aylarca bazılarında günlerce savaşa acıya, ölüme tanık oldum. Ancak gidemediğim tek savaş şehri Rusların yerle bir ettiği Grozni oldu. O dönem çalıştığım kurum istemediği için ne yazık ki gidememiştim.

*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım