Endülüs'ün medeniyet timsali: Kurtuba

Kurtuba Ulu Camii.
Kurtuba Ulu Camii.

Endülüs; İslam sanatı, kültürü ve medeniyetinde bir zirve. Bununla birlikte ihanet, çöküş, acı, baskı, zulüm, katliam, acımasızlık ve vahşette de insanlık tarihinin en acımasız kavramları bu coğrafyada yaşanmış. Endülüs hayranlık, sevda, tutku, gizem duygularının yanında hüzün, nefret ve acı gerçek kavramlarını da birlikte yaşamanıza sebep bir ikilemdir bu yüzden. Endülüs şehirlerine gittiğimde, yıllar önce kaybedilen, anne-babayı bulmak, âdeta sevdiğine kavuşmak gibi gelmişti bana.

Toledo.
Toledo.

Endülüs isminin, İspanya'nın güneyinde Vandallar'ın hüküm sürmesinden "Vandalus" adından türetilmiş olması muhtemel. Müslümanlar Fransa'nın güneyi dâhil fethettikleri bütün topraklar için Endülüs tabirini kullanmışlar. Kuzey Afrika'nın ele geçirilmesinden sonra, bölge valisi Musa bin Nusayr, 500 kişilik bir askeri birliği 710 yılında İspanya'nın keşfi için görevlendirdi. Vali, bir yıl sonra Berberi asıllı Tarık bin Ziyad'ın emrine 7.000 kişilik bir ordu vererek İspanya'nın fethi için görevlendirdi. Tarık bin Ziyad, Kral Rodrigo'nun yönettiği Vizigot ordusuyla zorlu bir savaş sonucunda büyük bir zafer kazanmasının akabinde kendisi ve komutanları Kurtuba (Cordoba), Tuleytula (Toledo) ve birçok şehri fethetti. Tarık bin Ziyad'ın fütuhatında "gemileri yakarak geri çekilme yolunu tıkadığına" dair anlatılanlar bu büyük hadisenin kısmen destanlaştığını göstermekte. Böylesine çılgın bir teşebbüsün gerçeklerle bağdaşmayacağı açık. Bu tür kayıtlar, ancak komutanın kararlılığı, metanet, sabır ve cesaretini ortaya koymakta.

Benim için Endülüs seyahati yıllar süren bir hayalimin gerçekleşmesi demekti. İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü'nde bir öğrenciyken ilk olarak tanıştığım bu medeniyet, araştırmaya başlayınca, kalbimde hayranlık uyandıran bir kıvılcım yakmıştı. Sonrasında gördüğüm fotoğraflar, izlediğim belgeseller de kalbimdeki ateşi alevlendirmişti. Nihayet 2014 Mayıs ayında, yıllar süren hayalimi bir grup arkadaşımla gerçekleştirebildik. Grubumuz üniversite hocaları, arşiv uzmanları, yazarlar ve araştırmacılardan oluşuyordu, klasik bir turist grubundan çok farklıydı .

Gezimize hiçbir zaman İspanya seyahati demedik, Endülüs seyahati dedik. Gezdiğimiz şehirleri kültür ve medeniyet tarihimizdeki isimleriyle andık. Yani Kurtuba'ya Cordoba, İşbiliyye'ye Sevilla, Gırnata'ya Granada demedik. Biz gitmeden önce Endülüs'ün rüyalarını gördük, onu okuduk ve hep onu düşündük. Endülüs (Andalucia) idari bir eyalet olarak bugünkü İspanya'nın güneyinde yer almaktadır. Bu eyalete bağlı Almaria, Granada, Jean (Ceyyan), Cordoba, Sevilla, Huelva (Velbe), Malaga ve Cadiz (Kâdis) vilayetleri bulunmaktadır.

Tuleytula (Toledo) yolunda…

Uçağımız İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan hareket etti ve 4 saatlik bir uçuşla öğleden sonra Madrid El Barnabas havalimanına indik. Sonraki ilk hedefimiz Tuleytula (Toledo) şehriydi. 1,5 saatlik yolculuktan sonra gezimizin ilk Endülüs şehrine ulaştık. Ülkemizde nakış bilen kadınlarımız arasında bu kelime yabancı değildir. Belki Endülüs'ün şehri olduğunu bilmezler ama bir nakış çeşidine Toledo işi derler. Aslında Endülüs’ten hatıra isimler bir şekilde bizimle hâlâ yaşıyor. Mesela İstanbul’un Beyoğlu şehrindeki Alkazar ve Elhamra sinemaları buradan hatıradır. Tuleytula’da kısa bir yemek molası verdik. İspanya'ya yerleşmiş Faslı bir Arabın işlettiği bir lokantada sebze çorbası, tavuk ve sütlaçtan oluşan ilk yemeğimizi yedik.

Tuleytula 711 yılında Tarık b. Ziyad tarafından fethedilmiştir. X. yüzyılda Tuleytula bölgesi müstakil bir Müslüman devlet hüviyetine bürünmüş, iktisadi kalkınma sağlanmıştır. Böylece şehir kültürel olarak gelişme kaydetmiş ve bayındırlık yönünden mamur hâle gelmiştir. Kurtuba merkezli hilafet yönetimi zayıflayınca İspanyolların bölgeye müdahalesi gecikmedi. Leon ve Castilla Kralı VI. Alfonso fırsattan istifade ederek 1085'te Tuleytula’yı ele geçirerek Müslüman hâkimiyetine son verdi. Siyasi ve toplumsal açıdan Kastilya'nın en önemli merkezi hâline gelen Toledo, XIII. yüzyılda, X. Alfonso döneminde kurulan tercüme kurumuyla Endülüs'teki kültürel ve bilimsel eserleri kendi dillerine çevirdi. Böylece İslami dönemde ortaya çıkan bilimsel çalışmalarla bu çalışmaların bir kısmına bazı noktalarda kaynaklık eden Yunan felsefesinin Avrupa ilim âlemine tanıtılmasına katkıda bulunulmuştur. Kral II. Felipe 1560'ta Madrid'i başkent yaptıktan sonra Toledo'nun önemi azalmıştır.

Toledo sokakları.
Toledo sokakları.

Günümüzde Toledo yüksek surları, tarihi yapıları korunmuş temiz, düzenli ve şirin 80 bin nüfuslu bir şehir. Müslüman medeniyetinden şehirde kalan bir mescit duvarı dışında şehirde hiçbir iz yok. Tamamı yok edilmiş. Zaten İspanyol Katolikleri tüm Endülüs'te bir elin parmakları kadar yapının dışında tüm camileri, minareleri, medreseleri ve de bütün nüfusu yok etmiş, âdeta tarihten silmişler. Ancak kalanlar bile o kadar güzel ki sırf bu yüzden Endülüs şehirlerine gelmek elzemdir.

Zamanında İstanbul’dan büyüktü

Tuleytula’dan üç saat süren otobüs yolculuğundan sonra akşama doğru Endülüs Medeniyeti’nin timsali Kurtuba şehrine ulaştık. Şehir Atlas Okyanusu’nun 200 kilometre uzağında ve deniz seviyesinden 100 metre yükseklikte nehir kenarına kurulmuş. Romalılar M.Ö 152’de General Claudius Marcellus tarafından zaptedilerek Baetica eyaletinin merkezi yapılmış. Şehre yerleşen Romalılar içinde çok sayıda soylu kişinin bulunması şehre saygınlık kazandırmış ve halk arasında Patricia Colonia (babalar, konsiller/ senatörler şehri) adıyla tanınmış. Coğrafyacı Strabon, İspanya’nın en büyük şehri olduğunu söyler ve zenginliğini Baetis (Guadalquivir) nehri kıyısında yer almasına, kısmen de yakınındaki madenlere ve vadinin bereketli topraklarında gelişen tarım ve hayvancılığa bağlar. Ünlü Latin şairi Martialis de şiirlerinde bu şehri övmüş, daha sonra Araplar da Kurtuba şehri için Endülüs’ün gururu demişlerdir. Bu şehirde İslamiyet 525 sene hâkim olmuştur.

Kurtuba, Endülüs Emevileri'nin en ihtişamlı döneminde başkentlik yapan ve 10. yüzyılda dünyanın en büyük şehirlerinden olan bir yerdi. Mukayese için söylemek gerekirse, aynı yıllarda Paris 38.000, İstanbul ise 400.000 nüfusa sahipken bu şehrin nüfusu 500.000’di. Günümüz Cordoba'sında ise yaklaşık 300.000 kişi yaşıyor.

İslam hakimiyetinde Kurtuba’da 200.000 ev, 600 cami ve medrese, 800 hamam, 50 hastane ve çeşitli sanayi tesisleri vardı. Bu şehir öyle bir kültür merkeziydi ki Sultan II. Hakem’in (961-976) yaptırdığı kütüphanede 400.000’e yakın kitap bulunduğu rivayet edilir. Kurtuba, tarih boyu çeşitli ilim dallarında ve özellikle edebiyatta temayüz etmiş pek çok ünlü kişi yetiştirmiştir. Romalılar döneminde ünlü Hatip Seneca ile oğlu Filozof Seneca, İslami dönemde, aşk üzerine yazdığı Tavku’l-hamâme adlı eseriyle tanınan ve aynı zamanda Batı Avrupa’daki ilk ciddi karşılaştırmalı dinler tarihi kitabının yazarı İbn Hazm ilk akla gelenlerdir. 12. yüzyılda yazılan Hay b. Yakzân’ın müellifi İbn Tufeyl de bu şehirdendir. Spinoza’ya ilham veren Yahudi filozof-tabib İbn Meymûn, Mâlikî fakihi İbn Rüşd, tarihçi, fıkıh ve hadis âlimi İbn Beşküvâl, hadisçi Ahmed b. Ömer el-Kurtubî, hadisçi ve kıraat-nahiv âlimi İbn Sa‘dûn el-Kurtubî ile muhaddis-müfessir Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî yine bu şehrin meşhurlarındandır.

Esas ertesi gün Kurtuba’yı gezecek olmamıza rağmen gece görme fırsatı bir daha ele geçmez düşüncesiyle kendimizi caddelere attık. Hedefimiz şehrin merkezinde bulunan Ulu Camii'ydi. İspanyolların Guadalqivir bizim ise Vadiülkebir dediğimiz nehre 45 dakikalık bir yürüyüşten sonra ulaştık. Aydınlatılmış Roma Köprüsü ve hemen yanındaki Kurtuba Ulu Camii eşsiz bir güzellik hâlinde karşımızda duruyordu. Yürürken onu seyrede seyrede, yavaş yavaş adeta gözlerimiz kamaşarak, bakışlarımızı hiç ayırmadan ilerledik. Roma zamanında yapılmış köprüyü geçerek İslam mimarisinin bu muhteşem cami örneğinin yanına ulaştık. İspanyollar camiye Mesquito Katedral, yani Mescit Katedral diyorlar. Âdeta tavaf edercesine cami ve bahçenin dış duvarlarını, hâlâ üstünde Arapça hatların silinmediği, İslami nal kemer motifli kapıları seyrederek birazcık sevinç ama daha çok hüzünlü bir şekilde geç vakte kadar dolaştık.

800 yıl önce, Atlas Okyanusu’nda Cadiz şehri yakınlarında denize dökülen Guadalqivir nehri doğuda 250 km boyunca Sevilla üzerinden Cordoba’ya kadar gemilerin ulaşımına açıkmış. Okyanus kıyılarından İspanya ortalarında bir şehir olan Cordoba’ya kadar gemiyle geldiğinizi bir hayal edin. Gerçekten şaşırtıcı. Ancak yüzyılların taşıdığı alüvyonlar yüzünden nehir gerekli derinliğini kaybettiğinden artık bu mümkün değil. Şimdilerde denizden ulaşma meselesi sadece tarihi bir hatıra hâline gelmiş.

Kurtuba sokakları.
Kurtuba sokakları.

Roma Köprüsü’nden sonra uzaktan abidevi özelliğiyle dikkat çeken Ulu Cami’ye bu kez gündüz gözüyle gördük ama henüz müze açılmadığından rehberimiz bizi çiçekler sokağına götürdü. Kimi yerde sadece bir metre genişliğindeki sokakların arasından, Akdeniz ikliminin verdiği bereketle duvarları rengârenk kimisi mis kokulu çiçekler ile dolu ortasında havuz olan küçük bir çıkmaz sokağa girdik. Sıcak iklimde yaşamanın verdiği bir mecburiyet ile yapılan, âdeta güneşin giremediği daracık sokaklardan Kurtuba Ulu Camii'nin bahçesine ulaştık. İlk dikkatimizi çeken, dört köşe kule görünümlü minaresinin mimarisinin değiştirilerek, orijinal yapısının kaybettirilmesi ve en üst kısmına bir çan kulesi eklenmesiydi. Burası artık bir katedralin çan kulesiydi. Bu acı gerçek, kalbimize yediğimiz ilk hançerdi. Katedralde günümüzde ayinler yapılsa da artık binlerce turist sayesinde para basan bir müze. Zaten günümüz İspanyollarının artık dinle çok alakası kalmadığından yeterince rahip yetiştirecek genç bulamıyorlarmış. Kiliselerin çoğu pazar günleri dahi boş. Ancak bir evlilik töreni veya cenazede nispeten kalabalık oluyor.

Ulu Cami’nin temelleri 786'da Endülüs Emevi Sultanı I. Abdurrahman tarafından atılmıştır. Şam'daki Emevi Camii örnek alınarak inşa edilen bu ilk bina ancak I. Abdurrahman'ın oğlu Hişam tarafından tamamlanabilmiştir. 951 yılında III. Abdurrahman döneminde depremde yıkılan minaresinin yerine daha görkemlisi yapılmıştır. II. Hakem zamanında Kurtuba'nın artan nüfusuna yeterli gelmeyen bina tekrar genişletilmiş ve 961 yılında yine ana plana sadık kalınarak on iki kemer bölmesinin eklenmesiyle kıble duvarı bugünkü yerine kaydırılmıştır. Bütün genişletmelere rağmen caminin ihtiyacı karşılamaması üzerine 987'de son eklemeler yapılmıştır. Eser günümüzdeki 180'e 150 metre ölçüleriyle ilk hâlinden farklı bir nitelik kazanmıştır.

Reconquista Endülüs döneminde İber Yarımadası Hristiyanlarının, Müslümanlardan Endülüs’ü geri alıp varlıklarını ortadan kaldırma maksadına verilen sembol bir tabir. 1236'da Kurtuba'nın İspanyollar tarafından ele geçirilişinde cami maalesef katedrale çevrilmiş ve sonra 24 kapısından yirmisi Hristiyanlar tarafından duvarla örülmüş. Bunun sebebi de bizim anlayışımızda camilerimizin aydınlık olmasına karşın, Hristiyan itikadında mabetlerin karanlık olması ve yalnızca Hz. İsa heykelinin bulunduğu yerin aydınlık olmasıdır.

Bu cami bin dört yüz sütunun üstünde yükselen bir görkemli mabetti. Kurtuba'nın düşmesiyle kiliseye çevrilirken altı yüz otuz sütunu yıktırılmıştır. Camiye gelen kralın şaşkınlıkla "Ne yapıyorsunuz," demesi ve bu vandallığı durdurması üzerine diğer sütunlar bırakılmış, yanına yapılan gotik tarzdaki ek binalarla bina katedrale çevrilmiş. Bir kırmızı, bir beyaz taş sırasıyla inşa edilen ve âdeta palmiye bahçelerini andıran çift kemerli sütun silsileleri hâlen seyretmeye doyulamayan eşsiz bir güzellik oluşturuyor. Mihrap altın yaldızlı mozaiklerle bezenmiş, kubbesi de doyumsuz bir güzelliğe sahip. Rivayete göre bu mozaikler Bizans’tan getirilen ustalarca yapılmış. İçinde birçok şapel inşa edilse de hâlen cami kısmı çok büyük. Geçmişte bu camide 40 bin insanın birlikte namaz kılabildiğini söylersek büyüklüğünü ancak hayal edebilirsiniz.

Hüzün içinde çıktığımız bu camiden sonra şehirdeki Yahudi Mahallesi olarak adlandırılan bölgeden geçiyoruz. Oysaki çevresindeki her yer eskiden İslam Mahallesi olmasına rağmen, onlardan tabelada bile bir iz yok. Rehberimizden öğrendiğimiz kadarıyla Avrupa şehirlerinde bir yere Yahudi Mahallesi dediğinizde tüm bölgeye yüzbinlerce turist akın ediyormuş. Tabii ki anlayacağınız üzere İslam Mahallesi deseler oluşturulan algı yönetimiyle buraya kimse gelmezdi. Biz de oradan geçerek Endülüs Evi diye müzeleştirilen ve zamanında büyük mütefekkir Roger Garaudy'nin bir müddet yaşadığı iki katlı evi ziyaret ettik ve İslami ögeleri içinde barındıran mimari ve kültürel objeleri, güzel bahçesini, odalarını, havuzlu avlusunu gezmeye doyamadık. Roger Garaudy, İslam dinini seçmesinden sonra Fransa'da karşılaştığı baskılar ve dışlanma yüzünden İspanya'ya sığınmış ve mikro düzeyde de olsa İslam kokan bu topraklarda yaşamayı tercih etmiş.

Kurtuba Ulu Camii içi.
Kurtuba Ulu Camii içi.

Kurtuba'nın güneşten korunmak için yapılan dar sokakları ve avlulu, envai çeşit çiçekli evleri etrafında dolaşmak âdeta ruhumuzu okşadı. Kurtuba'ya doyamadan İşbiliyye'ye (Sevilla) doğru yola çıktık. Bir başka sayıda sizlerle İşbiliyye’de (Sevilla) buluşmak üzere.