Gezintiye çıkan çizgiler: Paul Klee

Paul Klee, Alman kökenli İsviçreli ressamdır. İlk olarak oryantalizmi öğrenen Klee, kendisine özgü tarzı ile dışavurumculuk, kübizm, gerçeküstücülük gibi pek çok akımda etkili oldu.
Paul Klee, Alman kökenli İsviçreli ressamdır. İlk olarak oryantalizmi öğrenen Klee, kendisine özgü tarzı ile dışavurumculuk, kübizm, gerçeküstücülük gibi pek çok akımda etkili oldu.

1879 yılında İsviçre’nin Bern kenti yakınlarındaMünchenbuchsee'de doğan Paul Klee, müzisyen bir anneve babanın çocuğuydu. Babası Hans Wilhelm Klee, StuttgartKonservatuarı'nda eğitim alırken aynı dönemde şan eğitimiolan eşi Ida Marie ile tanışmış, çift ilerleyen yıllarda Bern'eyerleşmişti. Yedi yaşında keman derslerine başlayan PaulKlee, on bir yaşındayken Bern Belediye Orkestrası’ndaprofesyonel bir müzisyen olarak yer alıyordu.

  • "Sanat biçim oluşturan düşünme etkinliğidir."

Ailesi tarafından sanatla uğraşması konusunda oldukça destek alan Klee, resim yapmaya da meraklıydı. 1895 yılında kariyerine bir ressam olmaya devam etmeye karar verdiğinde Münih'e gidip Güzel Sanatlar Akademisi’ne kayıt oldu ve Franz von Stuck'la çalışmaya başladı. Akademiden mezun olduktan sonra İtalya’ya giden Klee, eski ustaların eserlerini inceleyerek renk konusunda düşünmeye başladı.

Lilly ve Paul Klee

Paul Klee'in eşi Lily Stumpf Almanya, Münih doğumlu bir piyanisttir.
Paul Klee'in eşi Lily Stumpf Almanya, Münih doğumlu bir piyanisttir.

Klee, 1899’da piyanist Lily Stumpf ile tanışır. Delikanlılık dönemini geride bırakarak yaşamı boyunca beraber olacağı Stumpf ile evlenerek Münih’e yerleşir. Klee henüz resim satamadığı için ailenin geçimini Lily’nin verdiği piyano dersleri sağlar.

Çiçek Miti, 1918

Klee'nin sanatsal gelişimi birçok aşamalardan geçmiştir. Münih Güzel Sanatlar Akademisi’nde desen konusunda pek çok şey öğrense de, renk konusunda geri kaldığını düşünür. Bu dönem Goethe’nin renk kuramını yakından inceleyen Klee, ileride geliştireceği renk kuramının temellerini yirmili yaşlarının başında atar.

  • "Resim bir çırpıda mı yapılır? Hayır. Parça parça oluşturulur, tıpkı bir ev gibi. Peki ya izleyici? O bir çırpıda mı tamamlar yapıtla olan alışverişini?"

Dönüm noktası

Angelus Novus, 1920: “Klee’nin “Angelus Novus” adlı bir resmi vardır. Bir melek betimlenmiştir bu resimde; meleğin görünüşü, sanki bakışlarını dikmiş olduğu bir şeyden uzaklaşmak ister gibidir. Gözleri, ağzı ve kanatları açılmıştır. Tarihin meleği de böyle gözükmelidir.” Walter Benjamin
Angelus Novus, 1920: “Klee’nin “Angelus Novus” adlı bir resmi vardır. Bir melek betimlenmiştir bu resimde; meleğin görünüşü, sanki bakışlarını dikmiş olduğu bir şeyden uzaklaşmak ister gibidir. Gözleri, ağzı ve kanatları açılmıştır. Tarihin meleği de böyle gözükmelidir.” Walter Benjamin

1911 yılında August Macke ve Wassily Kandinsky ile tanışan Klee, hem düşünsel hem de sanatsal anlamda yeni bir evreye geçer. Mavi Süvari (Der Blaue Reiter) grubuna katılan Klee, aynı zamanda grubun dergisinin editör kadrosuna girerek sanatla ilgili fikirlerini anlattığı metinleriyle geniş kitlelere ulaşır. Aynı yıl Paris’e yaptığı ziyaret sırasında Robert Delaunay ile tanışması Klee’nin sanatında oldukça önemlidir. Delaunay sayesinde renklerin bağımsız kullanım olanaklarını keşfeden ressam, üst üste binen renk blokları kullanarak basit manzaralar oluşturmaya başlar.

Klee’nin sanatındaki dönüm noktası ise 1914 yılında August Macke ve Louis Moilliet ile birlikte yaptığı Tunus seyahati olur. Güneyin ışığından ve bu ışığın renkler üzerindeki yansımasından etkilenen Klee, Tunus’tan döndükten sonra günlüğüne şu sözleri yazar: "Renk beni sahiplendi. Onu kovalamayı bıraktığım anda biliyordum ki beni sonsuza kadar kavrayacaktı. Renk ve ben biriz."

  • "Dünya korkunçlaştıkça sanat da o kadar soyutlaşıyor; oysa dünya barış içindeyken gerçekçi sanat üretir."

Bauhaus Okulu

Ad Parnassum, 1932: Klee’nin başyapıtları arasında sayılan bu eser, sanatçının 1930’lu yıllarda Georges Seurat ve Paul Signac’ın puantilist tekniğini benimseyerek, resim geleneğine yeni bir yorum getirdiği dönemin eseridir. Yunan mitolojisinde Apollon ile dokuz ilham perisinin yaşadığı Parnassus, sanatçılara ve şairlere ilham veren yerdir.
Ad Parnassum, 1932: Klee’nin başyapıtları arasında sayılan bu eser, sanatçının 1930’lu yıllarda Georges Seurat ve Paul Signac’ın puantilist tekniğini benimseyerek, resim geleneğine yeni bir yorum getirdiği dönemin eseridir. Yunan mitolojisinde Apollon ile dokuz ilham perisinin yaşadığı Parnassus, sanatçılara ve şairlere ilham veren yerdir.

1919 yılından sonra yağlıboya çalışmaya başlayan Klee, sanatsal üretim bağlamında en verimli dönemine girer. 1920 yılında Münih’te, 300'den fazla eserinin sergilendiği retrospektif sergisi, hem ticari başarısını artırır hem de ona ün kazandırır. 1921’de Walter Gropius’un davetiyle Weimar'da kurulan Bauhaus Okulu’nda renk ve form kuramı üzerine ders vermeye başlar. Bauhaus'ta çalıştığı dönemde geliştirdiği teori ve fikirleri "Bir Öğretmenin Eskiz Defteri" (Pedagogical Sketcbook) adlı kitabında kısmen bir araya getirir. Okulun Dessau’ya taşınması ve Gropius’un okuldan ayrılmasıyla Bauhaus ile yollarını ayıran Klee, 1931 yılında Düsseldorf Akademisi’nde öğretmenliğe başlar. Ancak Hitler’in iktidara gelişiyle birlikte, bir yabancı olarak hedef gösterildiğinde, İsviçre’ye göç ederek 1940’daki ölümüne dek çalışmalarını burada sürdürür.

Kale ve Güneş, 1928

Insula Dulcamara, 1938: “Doğa savurgandır, sanatçıya gelince o tutumlu olmak zorundadır. Doğa kimi zaman kargaşaya yol açacak kadar konuşkandır, sanatçıya düşense susmayı bilmektir.”
Insula Dulcamara, 1938: “Doğa savurgandır, sanatçıya gelince o tutumlu olmak zorundadır. Doğa kimi zaman kargaşaya yol açacak kadar konuşkandır, sanatçıya düşense susmayı bilmektir.”

Bauhaus Okulu, Avrupa’da ikinci dünya savaşı öncesi pek çok modern sanat akımının ortaya çıktığı bir dönemde Almanya’da kurulmuş bir sanat eğitim kurumuydu.Paul Klee, Wassily Kandinsky, Moholy Nagy, Lyonel Feininger gibi yaratıcı işler üreten farklı sanat dallarındaki sanatçıları öğrencilerle buluşturmayı başaran kurum, bir sanat tasarım ve üretim merkezi haline gelmişti.