Göl kenarında huzurun şehri: Yanya

Yanya.
Yanya.

Bir tarihçi olarak Yanya’yı görmeyi hep isterdim. Nihayet burayı 55 yaşındayken, geçen ay görebildim. Gerek Tepedelenli Ali Paşa’nın buradaki efsanevi idaresi, gerekse 1912-13 Balkan Harbi’nde Yanya Müstahkem Mevkii ile kalesinin hiç takviye almadan 6 ay boyunca Yunanlılara direnmesi ve Esat Paşa’nın destansı müdafaası hep ilgimi çekmişti. Arabamızla Selanik’ten Yanya’ya 260 kilometrelik yolu yaklaşık üç saatte alıyoruz. Ama siz Atina Havalimanı’ndan aktarma yaparak 1 saat 15 dakikalık bir uçuşla da bu güzel şehri ziyaret edebilirsiniz.

Yunanistan’ın Epir bölgesindeki en büyük şehir olan Yanya’nın Yunanca adı Ioannina. Bu isim Arnavutçada ise Janina olarak geçiyor. Şehir; deniz seviyesinden 520 metre yüksekte, dağların arasında Pamvotis Gölü’ne doğru uzanan küçük ve tepelik bir yarımadanın üzerinde kurulmuş. Gölün içinde, Yanya Adası olarak geçen ve motorla ulaşılabilen küçük bir ada daha var.

Şehrin adı kaynaklarda ilk defa 673 tarihinde, bir piskoposluk merkezi olarak geçmekte. 1020’de Bizans İmparatoru II. Basileios, Bulgarları mağlûp ettikten sonra Yanya’yı Ohri Başpiskoposluğu’na bağlamış. Despot I. Mikael Komnenos ise 1430’a kadar yaşayan Yanya’nın merkez olduğu bağımsız Yunan Epiros Despotluğu’nu kurmuş. Bizans tarihçisi Sphrantzes’e göre Yanya, 1430’un Ekim ayında Sinan Paşa’ya teslim olmuş. Sultan II. Murad şehre dinî-malî imtiyazlar tanımış ve bu haklar iki yüzyıl yürürlükte kalmış. Bu dönemde şehrin kalesine bir Osmanlı askerî birliği yerleştirilmiş. Daha önce kale içinde küçük bir yer olan Yanya, bu uygulama sonucu her geçen gün gelişerek büyümüş. Bu büyümeden sonra Yanya; kale dışına taşarak Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerin mahallelerde karışık yaşadığı cami, kilise ve havraların yer aldığı multi-etnik bir şehre dönüşmüş. 1530 tarihli bir Osmanlı defterine göre Yanya’da, Hristiyanların 600 haneden ibaret 39 mahallesi; Müslümanların 45 hanesi olan 1 mahallesi, bunların dışında ise İç Kale’de bir dizdar komutasında bulunan 42 askerlik birlik bulunmaktaymış. Bu arada Türklerden kalan birçok isim değiştirilse de “İç Kale” ismi Yunancada aynen muhafaza edilmiş.

Bu arada Türklerden kalan birçok isim değiştirilse de “İç Kale” ismi Yunancada aynen muhafaza edilmiş.
Bu arada Türklerden kalan birçok isim değiştirilse de “İç Kale” ismi Yunancada aynen muhafaza edilmiş.

1618’de Yanya Sancağı idarecisi Zülfikar Bey’in oğlu Arslan Paşa, Batı Yunanistan’ın en önemli külliyesini yaptırmış. Bu külliyede kubbeli bir cami, büyük bir medrese, yolcular ve fakirler için bir imaret, bir türbe ile büyük bir çifte hamam bulunmakta. Şehrin diğer yüksek noktasında doğrudan kayalıklar ve göl kıyısına bakan yere ise Fethiye Camii inşa edilmiş. Bu iki cami günümüzde müze olarak ziyarete açık.

1669-1670’te Yanya’ya gelen Evliya Çelebi’ye göre; şehirde pek çok sarayın da bulunduğu 4.000 ev mevcuttu. Şehrin surlarla çevrili olmayan kısmında 18 Müslüman, 14 Hristiyan, 4 Yahudi ve 1 Çingene mahallesi bulunuyordu. Kalede iki cuma camii ve iki mescit; açık şehirde ise 7 cuma camii, 11 mescit, 7 tekkenin yanında, canlı bir ticaret hayatına sahip çarşısında 1.900 dükkân mevcuttu. Yanya Sancağı'nda 1787’de başlayan Tepedelenli Ali Paşa idaresi 1821’e kadar sürmüş. Bu dönemde sert ama başarılı idaresiyle Tepedelenli Ali Paşa, bütün Rum isyanlarını önleyebilmiş. Yanya’nın eski kalesini tamir ettirmiş; kışla, dükkânlar, iki medrese, bir mektep, mutfak binaları ile garnizon için hamam ve kendisi için İçkale’de bir saray inşa ettirmiş. Sultan II. Mahmud’un danışmanı Fenerli Rumların tesirindeki Halet Efendi; kendisine rüşvet vermeyi reddeden, Rum âsilerinin hakkından gelebilecek tek adam olan Tepedelenli Ali Paşa’nın görevden alınması ve katlinde önemli rol oynamış. Tepedelenli, 1820’de haksız yere görevden alınmak istemesi üzerine isyan etmiş. Hurşid Ahmed Paşa kumandasındaki büyük bir kuvvet, on beş ay boyunca şehri kuşatmış. Ali Paşa yakalanarak idam edilmiş ve İç Kale’ye defnedilmiş. Ancak bu hatalı politika sonucu Rumlar birkaç sene içinde Mora İsyanı’nda başarılı olunca, Yunanistan bağımsızlığını ilan etmiş.

Osmanlı dönemi boyunca Yanya önemli bir sancak merkezi olmuş. 1890 tarihli istatistiklere göre idare merkezi Yanya kasabası olan büyük Yanya vilayeti; 223.885 Müslüman, 129.517 Ortodoks Arnavut, 118.033 Yunanlı ve diğerleri olmak üzere toplam 512.812 kişilik nüfusa sahipmiş. 1900 yılında şehrin askeri garnizonu, 3.292 evi, 17.924 nüfusu, 18 camisi, 11 kilisesi ve 2 sinagogu varmış. Şehrin yüksek İslâmî eğitim veren beş de medresesi mevcutmuş. 1879’da ise şehirde bir idâdî açılmıştı. 1903’te II. Abdülhamid’in tahta çıkışının 25. yıldönümünde Osman Paşa, Yanya’nın merkezindeki meydana-hâlen ayakta duran- bir saat kulesi dikmiş. 1905-1910 yıllarında çekilen panoramik fotoğraflarda ise şehir silüetinde 27 minare görülmekte.

Balkan Harbi’nde Yanya, Esad Paşa’nın kumandasında altı ay süren cesurane bir müdafaadan sonra 6 Mart 1913’te Yunan ordusu tarafından ele geçirilmiş. Şehrin kayıtlı nüfusu 1928’de 20.405’e düşmüş. Beş bin kişilik Müslüman nüfus, 1924 nüfus mübadelesi neticesinde şehri terk etmek zorunda kalmış. 1944 Ekim’inde II. Dünya Savaşı’nı takip eden sıkıntılı dönemde milliyetçi Yunan kuvvetleri; Yanya’nın kuzeybatısında yer alan Çamerya bölgesinin Arnavutça konuşan Müslüman nüfusunu, savaş süresince Alman ve İtalyan ordusuyla işbirliği yaptıkları suçlamasıyla sürmüşler. Bu zulümden geride çok sayıda cami harabesi ve yıkılmış köy kalmış. 2023’te 70.643 kişilik nüfusu ile Yanya, Kuzeybatı Yunanistan’ın en büyük merkezi hâline gelir. Etnoloji ve arkeoloji müzelerinin bulunduğu şehirde, Osmanlı döneminden kalma tarihî eserler Yunanistan’ın diğer bölgelerine nispeten daha iyi korunmuş. Yaklaşık 20 bin öğrencinin okuduğu Yanya Üniversitesi şehre ayrı bir canlılık katmakta. Göl içine girilemeyecek kadar yeşillik ve bulanıklıkta olsa da kenarındaki kafe, restoran ve eğlence yerleriyle dikkat çekiyor. Adaya yapacağınız 10 dakikalık bir tekne gezisinin vereceği sessizliğin sizi büyüleyeceğinden emin olabilirsiniz.

İç Kale.
İç Kale.
Batsaria adı verilen mısır unu, çeşitli yabani otlar ve süt ile yapılan bu börek çeşidini beğeneceğinizi umuyorum.
Batsaria adı verilen mısır unu, çeşitli yabani otlar ve süt ile yapılan bu börek çeşidini beğeneceğinizi umuyorum.

Buranın gerek göl kenarında olması, gerekse denize yakın bir konumda bulunması sebebiyle balık ve deniz mahsullerini bulmakta zorluk çekmeyeceksiniz. Bunun yanında hamur işleri ortak kültürel noktamız. Batsaria adı verilen mısır unu, çeşitli yabani otlar ve süt ile yapılan bu börek çeşidini beğeneceğinizi umuyorum. Ayrıca normal un ve beyaz peynirle yapılan Kasopita adlı börek de gayet lezzetli. Buralıların, Arnavutçada böreğe pita denmesinden etkilendikleri kesin. Yunancada karnıyarık Türkçe bir kelime olarak hâlen kullanılırken, biz de aslı Yunanca olan Fasoli’yi fasulye yaparak ortak kültürümüzü sürdürmüşüz. Bunlar yanında fava, patlıcan ezmesi vb. birçok ortak mezeyi bulmanız da mümkün. Cacık kelimesine bir “i” eklemiş caciki yapmışlar. Ama daha az sulandırılmış koyu bir yoğurt kıvamında ve benim damak zevkime daha çok hitap ediyor. Bu arada İstanbul Kadıköy’de Yanya’nın ismini yaşatan Yanyalı Fehmi Lokantası’nın da artık Türkiye’nin kültürel değerlerinden olduğunu da unutmayalım.

Hiçbir motorlu aracın bulunmadığı adada -şimdi müze olarak kullanılan- Tepedelenli Ali Paşa’nın yazlık sarayının yanında yer alan 20-30 kadar ev, birçok kafe ve restoran ilginizi çekecektir. Yılan balığı, bize yabancı gelebilecek olsa da neticede bir balık ve lezzetli bir seçenek. Ancak bu restoranlarda geleneksel olarak hazırlanan kurbağa bacağı kızartmasının bizim mutfak kültürüne pek hitap etmediğini belirtmeliyim. Neticede bu adada herkesin ayrım yapmadan gerçekleştireceği son bir etkinlikte bulunabilirsiniz. Türk mü Yunan mı tartışması yapmadan içeceğiniz bir kahveyle Yanya’yı, gölünü ve bu adayı 40 yıl hatırlayabilirsiniz.