Ihlamur Kasırları: Abdülmecid döneminden günümüze uzanan zarif bir tarih

Kaynaklarda yer alan bilgilere göre 18. yüzyıl başlarında III. Ahmed döneminde (1703-1730), Hacı Hüseyin Bağı namıyla anılan özel bir arazi olan Beşiktaş Ihlamur Mesiresi, zamanla miri mülk statüsüne geçmiş, ferahlık verip dinlendiren ulu ıhlamur ağaçlarının adıyla özdeşleşerek hem saray eşrafının hem de halkın rağbetini kazanmıştır.
Sırasıyla I. Abdülhamid (1774-1789), III. Selim (1789-1807) ve II. Mahmud (1807-1839) devirlerinde de ilgi odağı olarak revaçta kalan Ihlamur Bölgesi’nde bulunan Yıldız yamaçlarında dikilmiş pek çok nişan taşı; buraların padişahlarca avlanma ve ok talimi için de tercih edildiğini bizlere işaret etmektedir. Esasen bugünkü Ihlamur Kasrı’nın olduğu yerde Sultan Abdülmecid zamanında (1839-1861) mütevazi bir bağ evi bulunmaktaydı. 1846 yılında İstanbul’a gelmiş olan Fransız şair Lamartine “Nouveau Voyage En Orient” isimli eserinde bu bağ evini ve Sultan Abdülmecid’in kendisini burada kabul edişini anlatırken “… Köşk büyük bir sofa halindeydi. Duvarları gri ile boyanmıştı. Duvarların kenarlarına çepeçevre üstleri beyaz pamuklu kumaşlarla örtülmüş minderler konulmuştu. Sofanın büyük penceresini yaşlı bir ıhlamur gövdesi kapatıyordu. Zemini mozaikle döşenmişti ve ortada küçük fıskiyeli bir havuz vardı. Bu tezyinatsız, döşemesiz sofayı sükûn süslüyor, suyun mırıltısı ve ağaçların gölgeleri tefriş ediyordu…” diyerek izlenimlerini yansıtmıştır. Sultan Abdülmecid sık sık gelip dinlendiği bu sade evi daha sonra yıktırarak, yerine 1849-1855 yılları arasında Mimar Nikogos Balyan’a iki biniş kasrı ve bir çeşme inşa ettirmiştir. İşte günümüzde Ihlamur Kasırları denilen bu yapılar o yıllarda Farsça “ferahlık, sevinç” anlamındaki Nüzhetiye ismi ile anılmıştır. Yapılardan biri, törenler için kullanılan Merasim ya da Mabeyn Köşkü, diğeri ise padişah ve haremine ait olan Maiyet Köşkü’dür.

Özellikle Sultan Abdülmecid’in ilgisiyle oldukça canlı ve bakımlı tutulan, halkın da bağ ve bahçelerinden alışveriş ederek dinlendiği bölge, padişahın genç yaşta ölümüyle gözden düşerek arka planda kalmış, ancak yine de Sultan Abdülaziz (1861-1876) ve Mehmed Reşad (1909-1918) zaman zaman kasırları kullanmaya devam etmişlerdir. Yapılar 1910 yılında İstanbul’a gelen Bulgar ve Sırp kralları gibi önemli konukların da ağırlandığı yerler olmuştur. Cumhuriyet’ten sonraki dönemde bir süre kendi halinde bırakılan kasırlar 1976-1985 arasında restore edilerek halka açılmıştır.

Merasim Köşkü, 24.000 metre karelik arazide, mermer ve küfeki taşıyla yükseltilmiş bir zemin üzerine tek katlı dikdörtgen bir yapıdır. Süslemelerinde Barok unsurlar öne çıkar. Cephedeki Barok kıvrımlı iki kollu merdivenle yapıya girilir. İçeride bir hol ve iki yanında odalar yer almaktadır. Stucco marmor (yalancı mermer) kaplamalar, çiçekli kalem işleri, altın yaldızlı kartonpiyerler, kristal aynalar, bitkisel süslü kapı tokmakları ile 19. yüzyıla has bir dekorasyona sahiptir. Dış cephede ise istiridye kabukları, salkımlar, vazolar gibi yine Barok özellikte tezyinat hakimdir. Zemin katta da muhtemelen servis amaçlı bölümler yer aldığından yalın, süslemesiz bir hava hakimdir. Diğer yapı olan Maiyet Köşkü ise, Merasim Köşkü’nün biraz ötesinde olup, daha küçük ve sadedir. Padişahın maiyeti için yaptırılmıştır. İki katlıdır. İki yandan çıkan merdivenleri ile içerisinde dört eşit büyüklükte oda bulunan köşkte; kıvrık dallar, palmetler, stucco kaplamalar, yağlıboya çiçek buketleri ve kalem işlerinin yanı sıra ‘c’ ve ‘s’ motifleri gibi Barok anlayışta ve döneminin zevkini yansıtan süslemeler vardır. Mimari ve süsleme detaylarıyla Neo-barok özelliklere sahip olan Ihlamur Kasırları’nın bahçe düzenlemeleri, Geleneksel Türk bahçe anlayışının da güzel örnekleri arasındadır.
Revaçta oldukları Geç Osmanlı döneminde, bulundukları Ihlamur Bölgesi’nin canlı ve gözde hale gelmesini sağlamış olan Ihlamur Kasırları, günümüzde sakin ve asil bir edayla ziyaretçilerini kabul ederek varlıklarını sürdürmektedir.