İskenderiye: Akdeniz kültürleri, liman yaşamı ve tarihsel mirasla şekilleniyor

Bir balon balığı yer etmiş zihnimde. Kızıldeniz bütün şevkini onun dikenli derisinde gururla açığa vurmuş. Gurur deyişim boşuna değil. Başka büyük bir balık balon balığını gözüne kestirip de onu yuttuğunda bizimkisi o beklenmedik hamlesini yapar. O mini cüssesi şişip genişler. Onun kolay yem olduğunu sanan avcı balık ağzını zor kurtarır. Balon balığı da böylece hayata döner. İskenderiye’nin zaman içinde onca kültürün hamlesi karşısında kendisini böyle koruduğunu, biraz yaralanıp yıkılsa da hep varlığını sürdürmesini nasıl anlatabiliriz? Güzel balon balığı diyelim öyleyse İskenderiye’ye onu böyle de sevelim.

İskenderiye’ye yaklaştıkça iki duygu çeker sizi; İskenderiye Feneri ve İskenderiye Kütüphanesi. Uygarlıkların tarihi birbirlerine göre olmaktan çok birbirlerine rağmenlikle doludur. Bu bağlamda kadim Mısır bilgisinin Anadolu’ya ve Antik Yunan’a nasıl aktığı, İskenderiye Kütüphanesi’nde toplanan bilginin hangi uygarlığın hanesine yazılacağı da tartışma götürür. Akdeniz’in akıl ve doğal nimetleri çoklukla buradan açılır ve hatta burada toplanır. Öyleyse, bugün üst üste yığılmış binalardan ve dengesini yitirmiş kent dokusunun dışında yaşar asıl İskenderiye. O bir görüntü değil düştür, Mısır’ın içinde Mısır’ın ötesindedir. İskenderiye’yi kuran asıl sebep ticarettir belki ve Avrupa, Afrika, Asya doğal bir şekilde burada birleşir. Neredeyse bütün inanç, kültür ve uygarlıkları tecrübe etmesi ona ayrı bir karakter katar. Antik Yunan, Büyük İskender, Roma, Bizans, İslam ve Osmanlı varlığını bir kez de burada sınar.

İskenderiye’de bugün beş milyonun üzerinde insan yaşıyor. Yer yer İzmir yer yer de Selanik’e göz kırpan görüntüsüyle kendi imgesini parlatıyor. İçine daldıkça biraz İtalyan, biraz Fransız, biraz İngiliz fakat en çok da saklanmış Osmanlı izi bulabiliyorsunuz. Sultan Kayıtbay’ın İskenderiye Feneri’nin bulunduğu yere yaptırttığı kale sembolik değeriyle şehrin nazarcısı konumunda. Kaos bir ses, renk, koku ve insan hareketliliği halinde etrafta kol gezerken en azından Kahire’ye göre daha açık bir toplumla karşılaşırsınız. Deniz sadece bir görsel esenlik değil yeme içmeden günlük yaşam pratiğine kadar pek çok alternatifi de sunar.
İskenderiye’yi ziyaret ettiğimde Nasır ve Enver Sedat kadar Hüsnü Mübarek’in de lekelerini görmüştüm hayatın akışında. Geçmişte, Akdeniz’de ayağa kalkmış hiçbir liman şehri bir iktidar aklının parantezine sığmadı. Zaman zaman İskenderiye’ye ait eski siyah beyaz fotoğraflarla karşılaştığımda, bu ortak akıl kadar yaşama zevkinin kurduğu şehrin şimdiki haline sırtımı dönmek istiyorum fakat yine de gönlüm elvermiyor. Balon balığı çok dipte geziyor.

Balon balığından söz ettim ya İskenderiye bölgenin balık çeşitliliği açısından en şanslı yeridir ve zeytinyağı ile beraber pek çok balık türünü de mutlaka tatmak gerekir. Pompey Sütunu ile Kayıtbay Kalesi arasında zamanı arşınlarken, Büyük İskender’in rüyasını da hayal etmek mümkün olacaktır. Lawrence Durrel’in ‘İskenderiye Dörtlüsü’nü bir yitik aşk hikayesi olarak kurar. Belki de aşktır bütün bunlara sebep İskenderiye’de. Açıklık nice şehrin ruhudur hep.
*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.