İstanbul’un kalbine tutkuyla bakan bir İngiliz ressam: Ned Pamphilon

Ned Pamphilon
Ned Pamphilon

Aranızda yaşayan yabancı biri olarak şunu diyebilirim ki sizler Kurtuluş Savaşı’nda genç, yaşlı çok insan yitirdiniz. Bunun bilincinde olarak bağımsızlığınızı en güzel şekilde korumalısınız ki ihtiyacınız olan her şey sizde mevcut. İstanbul’da, dünyanın en güzel yerinde, dünyanın tam merkezindesiniz…

Londralı ressam Ned Pamphilon, ülkesinde mimarlık bölümünden mezun olup kepini attığı gün, bu mesleğin aslında kendisine göre olmadığını anlamış ve bir kulüpte DJ’lik yapmaya başlamış bir sanatçı. Ardından gitara ilgi duyan Pamphilon, bir gün notalar konusunda da kendisini yetersiz görmeye başlayınca resim sanatına yönelmiş. İçsel yolculuğunun sonunda kendini resim sanatında yeniden keşfettiğini söyleyen Pamphilon, dünyanın güzel birçok şehrini resmettikten sonra bir gün İstanbul’la tanışmış. Sanatçı, o günden beri rengarenk boyalara olan aşkını sıkça ziyaret ettiği İstanbul sevgisiyle bütünleştirerek nadide tablolara dönüştürüyor.

İstanbul’a aşık olduğunuzu söylüyorsunuz. Aşık olduğunuz bu şehirle nasıl tanıştınız?

İstanbul Boğazı’nın ihtişamını ve büyüsünü fark ettiğim an İstanbul’a aşık oldum. 1980’lerde bir arkadaşımla birlikte balıkçı kayığı ile Boğaz’da gezmeye çıkmıştık. Bu gezinti beni büyüledi, İstanbul’un ne kadar eşsiz ve sıra dışı bir şehir olduğunu idrak ettim. Bir yanda Asya diğer yanda Avrupa ve ben ikisinin arasında muhteşem bir denizin ortasındaydım… Tarihi, kültürü, her şeyiyle devasa bu şehre o anda aşık oldum diyebilirim.

“İstanbul olduğu gibi aslında. Kendi halinde, kendine has doğasıyla bütün bir şehir”
“İstanbul olduğu gibi aslında. Kendi halinde, kendine has doğasıyla bütün bir şehir”

Türkiye dünyanın merkezi bir ülke

İlk görüşte aşk tamam, ya sonra?

İstanbul’u o gün bugündür çok seviyorum, çünkü insanları çok doğal. İstanbul insanı içten pazarlıklı değil ve herkes oldukça misafirperver. Elbette Türk mutfağının da muhteşem olması benim İstanbul aşkımı perçinliyor. İnsan ilişkileri çok sıcak ve samimi, bu da oldukça cezbedici. Bence İstanbul dünyanın merkezi bir şehir, hatta Türkiye dünyanın merkezi bir ülke. Türkiye iyiyse, dünya da iyi olur.

İstanbul’da bir semtten diğerine geçtiğimizde dahi kültürün, mekanın her şeyin değiştiğini görebiliyoruz. Peki siz, İstanbul semtlerini nasıl ve nereden keşfetmeye başladınız? Neler gördünüz?

İstanbul’da ilk ikamet ettiğim yer Baltalimanı’ydı. Boğaz manzarası ve mimarisiyle muhteşem bir yer. Cihangir, Sultanahmet, Mısır Çarşısı, Kapalıçarşı şehrin ruhunu en güzel yansıtan semtler, İstanbul’u keşfe buralardan başladım. Burada birbirinden farklı birçok semt var. Mesela Fatih farklı bir yerken, Nişantaşı bambaşka bir yer. Batı kültürüyle yetişen bir İngiliz olarak İstanbul sokaklarındaki işportacılar beni çok etkiledi. Semtlerin ara sokakları muazzam. İstanbul’un sokaklarının kendine özgü bir ekonomik devinimi var. İşportacıların yaptığı iş bana göre tamamen bir “survivor”. Çünkü bir işportacı geliyor, sokağa tezgahını açıyor ve para kazanmaya çalışıyor. Tam bu anda bir zabıta geliyor ve tezgahını hızla toplayıp kaçıyor. Bu dünyanın başka bir yerinde yok. İstanbul’un bu işportacılar etrafında dönen bir ekonomisi var. Hatta Türkiye ekonomisini bu kültür canlı tutuyor. Ben bu mücadeleyi çok takdir ediyorum ve de çok samimi buluyorum.

İstanbul’da en sevdiğiniz semtler hangileri?

Ayasofya, İstanbul Boğaz’ı ve Perşembe Pazarı. 1980’lerde Baltalimanı’nda yaşarken Perşembe Pazarı’na kadar botla gidiyor, botu pazarın arka tarafına park edip insanların arasına karışıyorduk. Türkçe konuşmasam bile herkesle tavla oynayabiliyordum, çay içebiliyordum. Bu çok hoş ve hiç unutmayacağım anım.

Türkiye tüm değerleriyle çok kıymetli bir ülke…
Türkiye tüm değerleriyle çok kıymetli bir ülke…

İstanbul ne Doğu ne Batı, kendi halinde bir şehir

Üsküdar’dan Avrupa yakasına doğru baktığımızda İstanbul’da Doğu’nun ve Batı’nın mimarisi olsun, yaşam tarzı olsun birçok özelliğini sokak aralarında, plazalarda, sokaklardaki insanların yüzlerinde görebiliyoruz. Bir Batılı olarak bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kuala Lumpur, Doha ve birçok Doğu şehri Batı ile bütünleşmiş durumda. İstanbul’da öyle. Fakat, İstanbul olduğu gibi aslında. Kendi halinde, kendine has doğasıyla bütün bir şehir… Şehrin kendine has kaotik, dinamik bir düzeni var ve bu düzeni başka şehirlerde görmek mümkün değil. Mesela birçok yabancı fastfood restoranı var fakat bunun yanında Türklerin kendine has daha mükemmel lezzetleri var. Bu ne Doğu ne Batı, bu size özgü, sizin. Örneğin Şanlıurfa’daki Göbeklitepe… Eski dünyanın en önemli ve en eski yerleşim yeri. Buna siz sahipsiniz, Türkiye sahip. Bu sizin kıymetiniz. İslam coğrafyasının bir ülkesi olarak Türkiye tüm değerleriyle çok kıymetli bir ülke…

İstanbul resimlerinizden oluşan “Ned’en İstanbul?” serginizi keyifle gezdim. Eserlerin hepsi çok canlı ve bugünkü İstanbul’unu neredeyse bütün karmaşası ve farklı kültürleriyle tuvale aktarmışsınız. Bu canlılığın kaynağı nedir? Nelerden ilham alıyorsunuz?

İstanbul’da dünyanın en mutlu insanı da olabilirsiniz, en mutsuzu da… En büyük kaosun içinde de olabilirsiniz, en mükemmel düzenin içinde de… Bu İstanbul için çok normal. İşte bu hal benim ilhamım. İstanbul’da her şey mümkün ve her şeye her an hazır olmalısınız. Bence İstanbul’un da, Türkiye’nin de Türk olarak kalması lazım. Aranızda yaşayan yabancı biri olarak şunu diyebilirim ki sizler Kurtuluş Savaşı’nda genç, yaşlı çok insan yitirdiniz. Bunun bilincinde olarak bağımsızlığınızı en güzel şekilde korumalısınız ki ihtiyacınız olan her şey sizde mevcut. İstanbul’da, dünyanın en güzel yerinde, dünyanın tam merkezindesiniz…

*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım