Kadıköy'ün ruh ve ekmek kokan semti: Yeldeğirmeni

İstanbul'un Asya yakasında bulunan Kadıköy lahmacun, zeytin, midye gibi yiyeceklerin satıldığı hareketli balık ve gıda pazarıyla ünlüdür.
İstanbul'un Asya yakasında bulunan Kadıköy lahmacun, zeytin, midye gibi yiyeceklerin satıldığı hareketli balık ve gıda pazarıyla ünlüdür.

İleri atılmadan önce geri çekilmek gerektiğini bilenler, şehre bodoslama giriş yapmadan Haydarpaşa’nın hemen gerisindeki tepede yer alan Yeldeğirmeni semtinde konaklamışlar. Ta eski zamanlardan beri Yeldeğirmeni semti "değirmenlerle savaşan" göçmen ruhların konak yeri olarak bilinir.

Eski Türk filmlerinden kalma bir sahne: Elinde bavulu ile trenden yeni inmiş, büyük şehre gelmenin telaşı içinde bir yolcu, Haydarpaşa garının ucundaki iskelede duruyor… Güneş denizin içine akarken, yorgundur şimdiden… Yolcu gözlerini kısar, başını ufuktaki tarihi yarımadaya çevirir ve adeta değirmenlerle savaşa hazırlanan bir roman kahramanının ses tonuyla şöyle der: Seni yeneceğim İstanbul!

Dolambaçlı sokaklarındaki rengarenk sokak sanatlarıyla süslü binalarda indie butikler, popüler kafeler ve Anadolu restoranları bulunur. Moda semti kıyılarından Marmara Denizi ve Sultanahmet manzarası görünür.
Dolambaçlı sokaklarındaki rengarenk sokak sanatlarıyla süslü binalarda indie butikler, popüler kafeler ve Anadolu restoranları bulunur. Moda semti kıyılarından Marmara Denizi ve Sultanahmet manzarası görünür.

İstanbul’a gelenlerin hikâyesi nasıl ilerlerse ilerlesin 1960’larda bu şehre Anadolu’dan göç edenlerin büyük kısmı Avrupa yakasına geçmeden önce Anadolu yakasındaki Haydarpaşa garı civarında konaklayıp büyük şehrin denizine dalmadan evvel durup bir soluklanma ihtiyacı duymuşlar.

Hayat mücadelesinde "ekmeğin aslanın ağzında olduğu" metropollerden biri İstanbul…

İşte bu yüzden onunla savaşmak değil onu üslubunca tavlamak gerekir… Bunu yaşadıkça öğrenir insan. Demek ki göçmen ruhların rüzgârla bir bağı var... Rüzgâr, burada özgürce dolaşır. Yeldeğirmeni bize rüzgârın ekmek ile göbek bağı olduğu zamanlardan miras kalmış. 1774 – 1789 yılları arasında, Padişah I.Abdülhamid tarafından ordunun, sarayın ve halkın un ihtiyacını karşılamak için dört yel değirmeni yaptırılmış.

Bugün semtte değirmenlerden hiç bir kalıntı yok ama onları anımsatan başka bir şey var: Ekmek kokusu…
 Kocaeli Yarımadası'nın güneybatı kesiminde bulunan Kadıköy, batı ve güneyde Marmara Denizi, kuzeybatıda Üsküdar, kuzeydoğuda Ataşehir ve doğuda Maltepe ilçeleriyle çevrilidir.
Kocaeli Yarımadası'nın güneybatı kesiminde bulunan Kadıköy, batı ve güneyde Marmara Denizi, kuzeybatıda Üsküdar, kuzeydoğuda Ataşehir ve doğuda Maltepe ilçeleriyle çevrilidir.

Semte damgasını vuran odun fırınları bu ruhu o yıllardan günümüze taşıyor, sabah ezanından itibaren sıcacık somunların kokusu tüm semte yayılıyor. Günün hangi saatinde gelirseniz gelin, fırından çıkar çıkmaz kucağınıza düşen simitleri var buradaki fırınların, el yakar… Semtteki odun fırınlarını işleten Karadenizli esnafın kendine özgü ürettiği hamsili ekmeği ve fırınlanmış balkabağı da pek meşhur.

Son 3 yılda pıtrak gibi çoğalan kafeler de semtin dokusuna uygun bir şekilde "bal kabaklı" tatlıları espresso’ların yanında servis ediliyor. Son yıllarda sanat atölyeleri, "vintage" dükkanlar, genç turistlerin ve gezginlerin konakladıkları hosteller, vegan cafeler açılıyor burada. Her biri geleneksel mahalle yaşamının içinde göze batmadan kendine bir yer buluyor. Eski tip bir cafenin karşısına Erasmus öğrencilerinin takıldığı Avrupai bir cafenin açıldığını, önünde plastik topların üzüm salkımı gibi asıldığı mahalle kırtasiyecisinin yanına butik bir pizzacı açıldığını görebilirsiniz. Gerçi mahalleli bu değişim garipsemiyor da değil.

  • Geçenlerde duydum, iki tane yaşlı teyze yolda ağır ağır yürürken şöyle konuşuyorlardı:
  • -Kafe de neymiş? Ben kahve içmek istesem komşuya gidiveririm iki laf ederim.
  • -Öyle kafeye gidip para mı vereceğim? Bir de yalnız yalnız oturacağım…
Gözü en çok okşayan unsur binaların kenar cephelerindeki uluslararası sanatçıların yaptığı kocaman ("mural") duvar resimler
Gözü en çok okşayan unsur binaların kenar cephelerindeki uluslararası sanatçıların yaptığı kocaman ("mural") duvar resimler

Bir nehir gibi akıp hızla dönüşse de hayat, aynı kalan şeyler de olmalı. İnsanın bir kahve bahanesiyle gidecek komşusu olmalı hakikaten. Sesler, binalar ve kokular da kalmalı. Mahallelerde martı sesleri, vapur düdüklerine karışırken sokakta top oynayan çocukların cıvıltısı susmamalı. Yufkacılar, bakkallar, ayakkabı tamircileri kaybolmamalı… Bu semtte gezerken her sokak size yeni bir sürpriz hazırlar sanki… Ayrıca gözü en çok okşayan unsur binaların kenar cephelerindeki uluslararası sanatçıların yaptığı kocaman ("mural") duvar resimleri… Burası renkli kimliklerin yan yana durmasıyla insan dokusunun kozmopolitleştiği bir yer, gelen buraya uyum sağlar bir şekilde. Ne de olsa burası göçmenlerin ilk durağı.

Kadıköy’ün gecesi

Olur da sırtınız denize verip bir akşamüstü rıhtımdan yukarı Uzun Hafız sokaktan tırmanırsanız, sert bir yokuş bekler sizi; eğer şansınız yaver gider de dolunay zamanına denk gelmişseniz yaşadınız. Sokağın diğer ucunda lacivert gökyüzüne asılı portakal renkli bir gece lambası aydınlatır gecenizi…

İstanbul’un ilk apartmanları

Kadıköy'deki yerleşmenin başlangıcını oluşturan tarihsel çekirdek, Haydarpaşa Koyu ile Moda Burnu'nun oluşturduğu alanda yer almaktadır.
Kadıköy'deki yerleşmenin başlangıcını oluşturan tarihsel çekirdek, Haydarpaşa Koyu ile Moda Burnu'nun oluşturduğu alanda yer almaktadır.

Eskiler bilgeliği doğaya hükmetmekten ziyade hürmet etmekte bulmuş olmalı ki, bu semtte onların inşa ettiği apartmanlar rüzgâra yol verir; rüzgâr yazın binaların arasında rahatça dans eder, nefes aldırıp ruhu canlandırır. Zaten Yel değirmeni’nde atacağınız kısacık bir turda ilk gözünüze çarpan apartmanlar olur.

İstanbul’da ilk apartman örnekleri olan bu binalar çoğunlukla Yahudilerden kalmış. Genellikle apartmanlar Yahudilere, ahşap evler ise Türkler, Rumlar ve Ermenilere ait.Semtin film ve dizi çekimlerine sahne olan en havalı sokaklarından biri olan İskele Sokak’ta birbirinden güzel apartman örnekleri görürsünüz. Ünlü Valpreda Apartmanı Levi Kehribarcı tarafından yaptırılmış. 1903-1908 yılları arasında Haydarpaşa Garı’nın yapımında çalışan İtalyan mühendisler ve işçiler kaldığı için İtalyan Apartmanı olarak da biliniyor.

Semtin esnafı içinde bu apartmanın altında dehlizlerin olduğunu, bir yerden girip Üsküdar’dan çıktığını iddia edenler var. Valpreda Apartmanı tozlu ve kocaman taşlarla örülmüş yüzeyi ve nem kokan bodrum katları ile çocukluğun o maceralı oyunlarını ve hayal dünyasına davet ediyor sanki... Lewis Carrol boşu boşuna Alis’i "Harikalar Diyarı"na bir kara delikten göndermiyor elbette… Var bir bildiği…

Valpreda Apartmanı’ndan sonra 100 yıldır Yeldeğirmeni siluetinde gözüken bir diğer apartman ise Kehribarcı Apartmanı (Kehribardji). Mahallenin en yüksek binası. 1909’da Levi Kehribarcı tarafından yapılmış. 1909 yılında Yahudi Levi Kehribarcı tarafından yapıldığı için Kehribarcı Apartmanı adını taşıyor.

Valpreda Apartmanı, Türkiye'de, İstanbul ilinin Kadıköy ilçesinde yer alan Yeldeğirmeni semtinde İskele Sokak üzerinde yer alan tarihi apartman.
Valpreda Apartmanı, Türkiye'de, İstanbul ilinin Kadıköy ilçesinde yer alan Yeldeğirmeni semtinde İskele Sokak üzerinde yer alan tarihi apartman.

Apartman Sinagogun Uzunhafız Sokağı’ndaki kapısının karşısında. Dr. Macit Erbudak Sokak’taki tarihi Sünget Apartmanı da Haydarpaşa Garı’nın yapımında Alman mühendis ve mimarlarının kaldığı lojman olarak 1900 başlarında yapılmış. Bugün içeri girip bir göz atmak isterseniz avludaki bahçede akşam beş çayını yudumlayan apartman sakinlerine rastlayabilirsiniz. Sadece zamanın değil mekânın da yavaşladığını hissettiren bir yerdir burası; avlunun büyüsü şehrin seslerini, trafik uğultusunu bir radyonun sesini kısar gibi kısar, sadece yankılanan çay kaşığı çıngırdamaları, uyuşuk kedi mivaylamaları, teneke saksıda akşam güneşi ile oynaşan sardunyalar ve martı sesleri kalır.

Türkler, Rumlar ve Ermenilere ait olan ahşap evler...
Türkler, Rumlar ve Ermenilere ait olan ahşap evler...

Türklere ait olan ender yapı örneklerinden biri Dr. Celal Muhtar Bey Apartmanı; Muhtar Bey kendi ismini taşıyan ve kendisinin yaptırdığı bu apartmanda uzun seneler oturmuş, 1. Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin yöneticiliğini ve Umumi Müfettişliği’ni yapmış.Frengi hastalığı ile ilgili ihtisası ve çalışmaları kendisine ün katmış. Dr. Celal Muhtar Bey bu apartmanda 1. Dünya Savaşı sonrası bir süre göçmenleri yatırmış.

Cami, sinagog ve kilise; hepsi bir arada

Yeldeğirmeni, içinde cami, sinagog ve kilise barındıran mahallelerden. İbadethanelere bakarak geçmiş katmanların izlerini sürmek mümkün… Rasimpaşa Camii 1877- 1881 yıllarında Bahriye Nazırlığı yapan Ahmet Rasim Paşa’nın karısı İkbal Hanım tarafından 1905 yılında yaptırılmış. Duvarları ve minaresi kâgir, çatısı ahşaptan. Son dönem yapılan ihtişamlı yapıları düşünürsek bu camii gerçekten sade ve mütevazı havasıyla öne çıkıyor.

Kadıköy, ancak 19. yüzyıl'da sürekli iskan sahası haline gelip İstanbul kentiyle bütünleştiğinden, İstanbul'un diğer tarihi semtlerine nazaran şehir tarihi içinde oldukça genç bir yerleşme olarak kabul edilebilir.
Kadıköy, ancak 19. yüzyıl'da sürekli iskan sahası haline gelip İstanbul kentiyle bütünleştiğinden, İstanbul'un diğer tarihi semtlerine nazaran şehir tarihi içinde oldukça genç bir yerleşme olarak kabul edilebilir.

Başka bir ibadet yeri ise Ayios Yergios Rum Ortodoks Kilisesi; önce okul olarak sonraları kilise olarak kullanılmaya başlanmış. En son 1958- 1961 yılları arasında kilise inşa edilmiş. Bahçesinde demir ayaklar üzerinde bulunan çan kulesindeki çan ise zamanın ünlü çan ustası Samatyalı Zilciyan Usta tarafından dökülmüş ve yerine monte edilmiş. Bu çan pazar sabahları saat onda hâlâ çalar…

Bir zamanlar Azize Euphemia Rahibe Manastırı olan şimdi ise lise olarak hizmet veren Kemal Atatürk Anadolu Lisesi binası da mimari açıdan görülmeye değer… Tarihçi-yazar Saro Dadyan’a göre Kadıköy’ün koruyucu azizesi olarak bilinen Azize Euphemia üçüncü yüzyılda Kadıköy’de yaşayıp Hristiyanlığı kabul etmiş, bu nedenle hapsedilip işkenceye maruz kalmış, çok acı bir şekilde öldürülmüş.

1774-1789 yılları arasında I. Abdülhamid tarafından yel değrimenleri inşa ettirilmiş fakat bu değirmenler günümüze dek varlığını koruyamamış.
1774-1789 yılları arasında I. Abdülhamid tarafından yel değrimenleri inşa ettirilmiş fakat bu değirmenler günümüze dek varlığını koruyamamış.

Hristiyanlık Bizans’da İmparator I. Constantinus (324-337) zamanında resmen tanındığında 'Koruyucu Azize' olarak kabul edilmiş. Daha sonra 451’de toplanan Ökümenik Konsili’nde, Ortodoks âleminin koruyucusu ilan edilmiş ve ölüm tarihi olan 16 Eylül’de Yortu günü olarak kabul edilmiş. O tarihten itibaren de her yıl yortu kutlamaları yapılır. Bu tarihi, hem doğu hem de batı kiliseleri ortak olarak Yortu günü kabul etmişler. Kadıköy çarşısının bulunduğu meydandaki Rum Ortodoks kilisesi Azize’ye ithafen yapılmış.

Gelelim semtin Yahudi ibadethanesine… Hemdat İsrael Sinagogu,1899’da inşa edilen İstanbul’daki en eski sinagoglardan. Uzun Hafız Sokağı İzzettin Sokak’a bağlayan bir geçidin üzerinde yer alıyor. Hemdat İsrael, ‘İsrailoğullarının şefkati’ anlamına geliyor. Rivayete göre Sinagog yapılırken Yahudiler ile aynı yerde kilise yapmak isteyen Rumlar arasında anlaşmazlık doğmuş, kavgayı Sultan Abdülhamid sinagog yapılmasını emrederek bitirmiş. Bu iyiliğe karşılık Yahudiler, Arapça‘daki ‘hamd’ ile aynı semitik kökenden gelen ‘hemdat’ adını sinagoga vererek, Sultan’a şükranlarını sunup bu hikâyeyi ölümsüzleştirmişler.

Kadıköy, Boğa heykeli.
Kadıköy, Boğa heykeli.

Kimi kaynaklara göre inşaatı iki bin altına mal olan sinagogun hâlâ asılı duran yüz altın lira değerindeki avizesi, Yıldız Sarayı mücevhercisi Aron de Leon’un oğluJak tarafından bağışlanmış. Ehal’in mermer merdivenleri ise İsak Roza tarafından yaptırılmış. Bugün yukarıda değindiğimiz ibadethanelerin cemaatleri yok denecek kadar az. Burada Ermenilerin de yoğun olarak yaşadığı biliniyor ama Ermenilere ait bir ibadethaneye rastlanmıyor. Buradaki gayrimüslim nüfusa ne olduğuna dair soruların tam yanıtı yok.

Bir emlakçı şunu anlattı: "Eskiden burada Ermeniler, Rumlar, Yahudiler varmış. Ama bu gayrimüslim cemaatlerin zenginleri yani Kadıköy’deki işyeri ve dükkânların sahipleri Moda’da otururmuş. Bu dükkânlarda çalışan tezgâhtarlar ve hizmetli ise Yeldeğirmeni’nde. Ünlü Altıyol Caddesi Boğa heykeli bu iki farklı zümrenin arasında doğal bir hat çekmiş sanki… Öyle ya da böyle bugün de Moda zenginlerin semti. Yeldeğirmeni’nin göçmen ve emektar ruhunu Moda’da bulamazsınız. Buradaki yokuşlar ve rıhtıma inen daracık lokum taşlı sokaklar, her sokağın sonunda sizi bekleyen deniz, çekilen cefaların sonunda sefanın geleceğini fısıldar… Kendinizi şöyle mırıldanırken bulabilirsiniz: Çok cefalar çektirirsin bize ama yine de her halinle her semtinle ayrı güzelsin ey İstanbul!