Kadim toprakların merkezi: Gaziantep

Gaziantep ya da eski ve halk arasındaki adıyla Antep, Türkiye'nin en kalabalık dokuzuncu bir ili.
Gaziantep ya da eski ve halk arasındaki adıyla Antep, Türkiye'nin en kalabalık dokuzuncu bir ili.

Gaziantep, kolları Kudüs, Halep, Beyrut,Urfa, Mardin, Diyarbakır, Kilis, Maraşgibi şehirlere uzanan efsanevi bir varlıkgibidir. Büyük ve engin bir coğrafyanınortasına bağdaş kurmuş, bakışları derin,ruhu dingin bir ermişe de benzetebilirsinizonu. Çünkü gerçekten de bucoğrafya insana ermişlere has mistik birfısıltıyla yaklaşıyor. Daha doğrusu siz ocoğrafyaya sokulurken sizi bir mistik fısıltıkarşılıyor ve hep size eşlik ediyor.

Sebebi çok açık aslında; bu topraklar kadim topraklardır, bu topraklarda bin yıllara dayanan yaşanmışlık vardır. Coğrafyaya hâkim bir tepeden bakarsanız eğer medeniyete, insanlığa yön vermiş büyük peygamberlerin, hükümdarların, bilgelerin ayak izlerini görür gibi olursunuz.

Gaziantep’in merkezinde yer aldığı coğrafya, bende daima yaratılışta bir öncelik hissi doğurur. Sanki Tanrı yeryüzünde ilk önce buraları (belki bütün Orta Doğu için geçerli bir şeydir) yaratmıştır. Anadolu’da bu his beni Maraş, Kayseri, Konya hattı boyunca takip eder. Sonra yavaşça kayboluverir. Ege sınırlarına girince birden yenilik, tazelik fikri yakalar. Muğla ya da Aydın, Antep ya da Mardin’den binlerce yaş küçüktür. Antep’in toprağı insana derin ve sınanmış hakikatler fısıldar; peygamberidir, Egenin toprakları daima yeniyi, arayışı… Felsefidir.

Antep’in Hüviyeti

Şehirler şüphesiz hüviyetlerini tarihi akış içinde kazanırlar. Medeniyetle (medine) ilgisi olan şehirler, bu kimlik kazanma süreçlerinde daima insanı ve insana has değerleri merkeze alırlar, işlerler ve sunarlar. Modern şehirler yani kentler ise yeni ve kapitalist değerler üretmeyi ve sunmayı esas almıştır. Modernleşme biraz da şehirlerin kentleşmesi dolayısıyla kadim değerlerin yerine modern değerlerin (yargıların demek daha doğru sanki) yerleşmesidir. Antep böyle büyük bir tehlikeyi tecrübe etmiş şehirlerden biridir.

Ekonomik girdinin çok önemsendiği çağımızda, mistik toprakların merkezindeki bu şehir, kamuoyuna bir ticaret ve gastronomi şehri olarak takdim edildi ve ediliyor. Bunda bir yanlışlık mı var? Gerçekten de Antep bir gastronomi şehri değil mi?

Elbette öyle. Ancak Gaziantep denince insanların aklına her şeyden evvel baklava geliyorsa yani şehir baklava sembolüne ve bu sembolün paraya tahviline mahkûm ediliyorsa, burada büyük bir sorun var demektir.

Sakın yeme-içme kültürünü hafife aldığım düşünülmesin. Karşı olduğum şey, bu kültürün Antep’in ürettiği değerlerin üstünü örtmesidir. Mesela Antep ve Kilis denince artık kamuoyunun aklına kadim ve ince bir musiki kültürü neden gelmiyor? Antep büyük bir musiki şehriydi. Klasik musikimizin başarılı bir şekilde icra edildiği az sayıda şehirden biriydi. Bugün bu kültür ne ölçüde devam ediyor, doğrusu bilmiyorum.

Şehir Kültürü ve Antep’in Güzelleri Genelde kültürün özelde de şehir kültürünün görmeyle ilgisini yadsımak mümkün değildir. Şehirler bize görünürler (kendilerini takdim ederler) ve kültürlerinin önemli bir kısmını görsel ve somut olan üzerinden nesillere aktarırlar. Fakat yine de Antep’i görmek demek coğrafyaya has taş evleri, samimiyetin ifadesi dar sokakları, Hatay ve Kahramanmaraş’ta da örneklerini gördüğümüz saçaklı, bodur minareli camileri görmek demektir. Yer yer uzun ve iki, üç şerefeli minareler de yükseliyor bu coğrafyada. Oysa bu saçaklı ve bodur minareler bizi geçmişe ve geçmişin bu şehirlere hâkim olan ruhuna bağlıyor.

Gaziantep Sokakları.
Gaziantep Sokakları.

Bu ruhu teneffüs etmek için mesela Annacar Camii’ni, Tahtani Camii’ni, Ömeriye Camii’ni, Boyacı Camii’ni, Yüzükçü Hanı, Zincirli Bedesten’i, Tütün Hanı’nı, Pürsefa Hanı’nı, Kemikli Bedesten’i görmek gerek. Bunlar Antep’in güzelleridir. Bu mekânları dolaşırken tarihin sizinle özel bir sohbete giriştiğini duyarsınız. Bunların yanı sıra mutlaka Zeugma Mozaik Müzesi, Arkeoloji Müzesi, Oyun ve Oyuncak Müzesi, Hasan Süzer Etnografya Müzesi de mutlaka görülmesi gereken mekânlardır. Bunlara mutlaka eklenmesi gereken çok mühim bir mekân daha var; Gaziantep Savunması ve Kahramanlık Panorama Müzesi. Kale içinde tam 180 metre uzunluğundaki tonozlu bir galeriden bahsediyorum. 2009 yılında açılan müze, içinde barındırdığı heykellerle, kabartmalarla, portre, harita, kroki gibi materyallerle ziyaretçileri yüz yıl öncesine götürüyor. Modern teknolojinin imkânlarının son derece başarılı bir şekilde kullanıldığı müzede monitörlerden objelerle ve tarihi süreçle ilgili bilgiler almak da mümkün.

Kültür Şehri Olarak Antep

Son yıllarda Antep’te ciddi bir kültürel hareketlilik göze çarpıyor. Şehrin yöneticileri üstü örtülen kültürün ve değerlerin farkına varmışlar ve kültürel hayatı yeniden canlandırmak için bir takım çalışmalar yapmışlar. Ankara’dan, İstanbul’dan sadece gastro-seyahat (böyle bir şey olmalı değil mi?) için gelmiyor insanlar; Büyükşehir Belediyesi kültür adamlarını, yazarları, şairleri, tiyatro ve sinema sanatçılarını şehre getiriyor; söyleşiler, paneller, konferanslar düzenleyerek onları halkla buluşturuyor. Belediye ve üniversite işbirliğinin güzel örneklerini veren şehirlerden biri Antep. Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Turizm Dairesi Başkanlığı bünyesinde akademik ve popüler kültür ve edebiyat dergileri yayınlanıyor, bir takım sanat ve meslek kursları yürütülüyor. Belediye Başkanı Fatma Şahin, gençleri ön plana çıkarma ve bir takım işleri onlara emanet etme konusunda çok cesaretli. Doğrusu bunun meyvelerini de alıyor. Yani şehre âdeta bir kadın eli değmiş gibi. Yayın hayatını sürdüren Kübbiye, Gazi Çocuk gibi dergileri gençler yönetiyor. Antep, bu yayınlar etrafında gerçekleşen faaliyetlerle büyük bir kültür şehri olma özelliğini diri tutuyor. Şehrin kültürü ve tarihi ile ilgili onlarca kitap, uzun ve kısa metrajlı belgesel film hazırlanmış ve yayınlanmış. Bu kitap ve filmlerde Antep’in saliha hanımlarından gazilerine, kutnu kumaştan kuyumculuğa, Antep’teki tasavvufi hayattan yemek kültürüne birçok şeyi bulabilirsiniz.

Zeugma Mozaik Müzesi.
Zeugma Mozaik Müzesi.

Akşamları kale civarına kümelenmiş küçüklü büyüklü lokantalardan yükselen gri duman ve kebap kokularıyla maruf Antep’in, bu fotoğrafın gerisinde devam eden canlı bir kültür ve edebiyat hayatı var. Antep’i bazen tadarak, bazen görerek, bazen duyarak, bazen de okuyarak gezmek gerekiyor.