Karadeniz'de bir hafta

Fırtına Deresi
Fırtına Deresi

Her gezginin, her dağcının, her fotoğrafçının, her yayla sevdalısının, her fırsatta, her mevsimde büyük bir arzuyla gidip görmek istediği Doğu Karadeniz'in eşsiz yamaçları, eşsiz yaylaları, eşsiz yeşili, eşsiz çay bahçeleri, eşsiz dağları kışa hazırlanıyordu. Biz de, üçü yabancı, ikisi yerli 5 fotoğrafçı bir araya gelip kıştan önceki son günlerde Doğu Karadeniz’de bir fotoğraf gezisi yapmak istedik. Bunun için Arjantin’den gelen Luis Franke, İspanya'dan Paco ve Pep Gasso ile Ankara'dan ben ve Yücel Demir, Trabzon'da buluştuk. Bu mevsimde havanın çok kötü olma ihtimali, bizi en kötü şartlara hazırlamıştı ama güneşli bir güne uyandık Trabzon'da.

Bir Fotoğrafçı İçin Cennet

Önce Altındere Milli Parkı'nın içinde yer alan Sümela Manastırı’nı fotoğraflamaya gittik. Vadinin hâlâ yeşil yapraklı oluşu şaşırttı bizi. Bu mevsimde yaprakların dökülmüş olacağını tahmin etmiştik ama dökülmemişti. Henüz sararmaya başlayan yapraklar, güneş ve tepelerdeki karlar ilginç bir üçlü oluşturuyordu. Sümela’nın karşısındaki yamaçlara tırmanıp tam cepheden fotoğraflarını çektik. Bu açıdan vadinin seyrine de doyum olmuyordu doğrusu.

Sümela Manastırı
Sümela Manastırı

Uzungöl Eskisi Gibi Değil

Trabzon'da ikinci gecemizden sonra Rize'ye doğru yola çıktık. Karadeniz Sahil Yolundan ilçeleri bir bir geçip giderken, Rize'ye varmadan Uzungöl tabelasından sağa döndük. Her ne kadar, Uzungöl'ün artık doğallığını yitirdiği ve şehirleştiği söylense de misafirlerimize göstermemiz gerekiyordu. Uzungöl'e öğle öncesi ışığında, ılıman bir havada vardık.

Yabancı konuklarımız oldukça heyecanlandı. Bizse, herkesin ortak kanaati haline gelen "Uzungöl şehir olmuş ve bitmiş." duygusunu bir kez daha yaşadık. Her şeyi gözlerimizle yakından görüp tanıklık ettik. Gerçekten çok üzücü bir durum. Nerdeyse, her yer inşaat ve konut alanı olmuş. Göldeki kirliliği yok etmek ve temiz tutmak için gölün ortasına teknolojik malzemeler yerleştirilmiş. Bir şansımız, insanların artık mevsim bittiği için buralara gelmemesi ve etrafın otomobillerden arınmış olmasıydı.

Uzungöl
Uzungöl

Ayder Yaylası

Uzungöl’den ayrılıp Rize istikametinde devam ettik.Rize’den sonra Ayder yoluna sapınca, Fırtına deresinin denizle buluştuğu yerde kısa bir mola verdik. Irmak görüntüsü, cami ve uzaktaki karlı dağlar güzel bir kompozisyon oluşturuyordu. Akşam ışığında Ayder’e ulaştık. Öncelikle, Ayder Şelalesinin ve tepeleri karlı, ortaları yapraksız, etekleri sarı kırmızı yapraklarla bezeli yamaçların fotoğraflarını çekmeye gittik. Güzeldi, güzel olmasına da, yine de herkesin ortak kanaati “Ayder, Yayla olmaktan çıktı, şehir oldu.” biçimindeydi.

 Borçka Karagöl’de inanılmaz kötü bir manzarayla karşılaştık.
Borçka Karagöl’de inanılmaz kötü bir manzarayla karşılaştık.

Gece, güzel bir sonbahar gecesi ılıklığında geçti. Ayder’de de tatil sezonu bittiği için insan ve araç kalabalığı yoktu, sakindi. Ve güzel bir hava vardı. Sabah uyandığımızda dağların yamaçlarından süzülen âdeta bizlere doğru akan bembeyaz sis örtüsüyle karşılaştık. Kahvaltıdan sonra Çamlıhemşin'e kadar inip Çat Vadisi'nde ilerledik. Planımızda, mümkün olursa Pokut Yaylası'na çıkmak vardı. Bizi, Pokut Yaylası'na çıkaracak araç, zorlu bir yolculuktan sonra zoru başardı ve bizi Pokut’a ulaştırdı. Pokut Yaylası, karlar altındaydı. Evet, daha önce de Pokut Yaylasına defalarca gelmiştik. Ama ilk kez bu mevsimde ve karlar altında fotoğraf çekiyorduk.

Ayder Yaylası
Ayder Yaylası

İkinci gün kahvaltıdan sonra sabah fotoğraflarını da çekip yola koyulduk. Hedefimizde Borçka Karagöl, sonrasında Şavşat vardı. Bütün günü yollarda geçirecektik. Evet, Ayder'den yola çıktık. Hopa'dan sağa döndük. Hopa’nın o kıvrım kıvrım yollarında, sonsuz sarı renklerinde, yoğun trafikte dura kalka ilerledik. Hopa Tüneli henüz bitmediği için kıvrım kıvrım yollarda biraz zorlandık denebilir.

Karagöl'e ulaştığımızda hava oldukça kapalıydı. Yollarda rastladığımız sarı renkler, sisli görüntüler, uzak yamaçlardaki şelaleler, rastladığımız köylü amcalar etkilemişti bizleri. Borçka Karagöl’de inanılmaz kötü bir manzarayla karşılaştık. İki yıl önce gittiğimizdeki doğal çevreden eser kalmamıştı. Aşırı yapılar, göl kenarına kadar döşenen çakıllar, kameriyeler, mangallar, mangal alanları, güzel ahşap iskelenin yerine yapılan plastik dubalı iskele ve ahşap köprünün yerine yapılan hantal beton köprü, içimizi burktu açıkçası. Elim fotoğraf çekmeye gitmedi. Zaten havada biraz yağıyordu ve kapalıydı. Adeta fotoğraf çekmemize izin vermiyordu.

Yollarda rastladığımız sarı renkler, sisli görüntüler, uzak yamaçlardaki şelaleler, rastladığımız köylü amcalar etkilemişti bizleri.
Yollarda rastladığımız sarı renkler, sisli görüntüler, uzak yamaçlardaki şelaleler, rastladığımız köylü amcalar etkilemişti bizleri.

Karagöl’den dönüşte Macahel yol ayrımına kadar çıktık. Sisler içerisinde adeta kaybolduk. Bu yükseklikte ağaçlar yapraklarını dökmüştü. Kar yağmıştı. Soğuktu biraz. Sisler içerisinde oldukça güzel fotoğraflar çektik.

Artvin’e Ulaşmak

Sonra yolumuza devam ettik. Artvin’e akşamüzeri ulaştık, baraja ve Artvin’e karşıdan bakan seyir tepesinde durduk. Fotoğraflar çektik, etrafı seyrettik. Sonra Şavşat’a doğru yola çıktık. Gecenin karanlığında kıvrım kıvrım yollardan ilerledikten sonra, gece yarısı Şavşat'a, konaklayacağımız yere ulaştık.

Artvin’e ulaşmak
Artvin’e ulaşmak

Hava yine güzeldi, soğuk değildi. Ertesi günün de güzel olacağını ümit ederek dinlenmeye geçtik. Ertesi sabah çok erken saatte kahvaltımızı yapıp, önce Şavşat'ın batısındaki köylere ve yaylalara doğru hareket ettik. Çok güzel bir ışık ortamında fotoğraflar çektik. öğleden sonra Şavşat Karagöl'e gittik. Şavşat kara gölün de yapılaşmaya açıldığını, yolların yapıldığını, elektriğin geldiğini, bol bol piknik ve mangal alanlarının oluşturulduğunu gördük. Bu gibi yerlerin doğal haliyle kalması, korunması her şeyden önemli. Çaylarımızı içtikten sonra Şavşat’a döndük.

Artvin'in kıvrımlı yolları.
Artvin'in kıvrımlı yolları.

Ertesi gün sabah erken bir saatte Şavşat’ın kuzeydoğusundaki vadilere, yaylalara ve köylere doğru yola çıktık. Yolda, vadilerde, yamaçlarda renkli yapraklar ve ışık, bize unutulmaz manzaralar sundu. Adım başı durduk. Sonbaharın son renklerini bütün canlılığıyla kaydettik. Akşama kadar bu köy benim, o vadi senin, dolaştık durduk.

Zilkale/Rize
Zilkale/Rize