Kayhan Yıldızoğlu bugün Türk sinemasının zarafet dolu mirasını yaşatıyor

Kayhan Yıldızoğlu
Kayhan Yıldızoğlu

Bir oyuncuyu unutulmaz kılan yalnızca oynadığı roller değil; taşıdığı duruş, seçtiği kelimeler ve gözlerindeki derinliktir aynı zamanda. Kayhan Yıldızoğlu da Türk sinemasının ve tiyatrosunun bu asil yüzlerinden biri olarak, iz bırakan bir hayat sürdü. Onu tanıyanlar bilir; ekrana çıktığında bir sessizlik olurdu her zaman, çünkü onun bakışı bile söylenmemiş cümleler taşırdı.

: Kayhan Yıldızoğlu’nun yaşamı, bir İstanbul beyefendisine yaraşır şekilde zarafetle örülüydü.
: Kayhan Yıldızoğlu’nun yaşamı, bir İstanbul beyefendisine yaraşır şekilde zarafetle örülüydü.

26 Aralık 1936 tarihinde İstanbul’da doğan Kayhan Yıldızoğlu’nun yaşamı, bir İstanbul beyefendisine yaraşır şekilde zarafetle örülüydü. Fransız Lisesi ve sonrasında hukuk fakültesi mezunu olması, onun yalnızca entelektüel yönünü değil, aynı zamanda sahneye ve ekrana taşıdığı o kendine özgü ölçülülüğü de açıklıyordu. Türkçeyi düzgün ve etkileyici kullanışı, ses tonundaki yumuşak ama tok tını, izleyiciye yalnızca bir karakteri değil, bir dönemin ruhunu da taşıyordu.

Kariyerine tiyatro sahnesinde başlayan Yıldızoğlu, Devlet Tiyatroları’nda uzun yıllar görev aldı. Onun için sahne, yalnızca bir performans alanı değil, bir törendi. Her replik, ölçülmüş bir adım, her mimik, bilinçli bir tercihti. Shakespeare’in ağır metinlerinde de yerli oyunların duygusal gerilimlerinde de aynı ciddiyet ve adanmışlıkla yer aldı. Oyunculuğu disiplinli, zarif ve içten bir sanata dönüştürdü. Ama kuşkusuz, geniş kitlelerin zihninde Kayhan Yıldızoğlu’nun yeri sinemayla pekişti. 1960’lardan başlayarak 300’den fazla filmde ve televizyon dizisinde rol aldı. Kimi zaman sert bir paşa, kimi zaman merhametli bir baba, kimi zaman da entrikacı bir bürokrat olarak çıktı karşımıza. Ancak her seferinde, roller ne kadar farklı olursa olsun, onun varlığı aynı duyguyu uyandırdı: güven, saygı ve takdir.

Yıldızoğlu’nun sinemadaki en ayırt edici özelliklerinden biri, “yan rol” kavramını yücelten bir oyuncu oluşuydu. Başrolde olmasa bile, sahnedeki ağırlığı, varlığı ve etkisi öyle güçlüydü ki, âdeta sahne onun etrafında dönerdi. Onun olduğu bir sahnede gözler başka yöne kaymazdı; çünkü o, rolünü kendi üzerine değil, karakterin özü üzerine kurardı.

Zamanla sahnede daha az görünse de varlığı hep hissedildi.
Zamanla sahnede daha az görünse de varlığı hep hissedildi.

Dizi dünyasında da unutulmaz işlere imza attı. Çiçek Taksi gibi uzun soluklu dizilerde, Türk halkının evlerine konuk oldu. Her kuşağın tanıdığı, sesine ve duruşuna aşina olduğu bir figür haline geldi. Oyunculuğu yaşla değil, birikimle ilerletti. Zamanla sahnede daha az görünse de varlığı hep hissedildi.

Zamanla sahnede daha az görünse de varlığı hep hissedildi.
Zamanla sahnede daha az görünse de varlığı hep hissedildi.

Onun hakkında konuşurken sadece “oyunculuk”tan söz etmek eksik olur. Kayhan Yıldızoğlu, bir kültür insanıydı. Kitaplara, klasik müziğe, şiire meraklıydı. Hayatına estetik katan bu zenginlik, onun oyunculuğuna da derinlik kattı. Rol aldığı karakterlerdeki incelik, bu donanımlı hayatın bir yansımasıydı. Disiplini, çalışkanlığı ve sahneye duyduğu saygı, onu hem meslektaşlarının hem de izleyicilerinin gözünde özel bir konuma yerleştirdi. Yıldızoğlu’nun zarif jestleri, ağırbaşlı yürüyüşü ve özenli diksiyonu, ekrana âdeta klasik bir resim gibi yansırdı. Onun oyunculuğu, dramatik abartıdan uzak ama duygusal yoğunluğu yüksek bir anlatımın örneğiydi.

18 Mart 2024’te aramızdan ayrıldığında, ardında yalnızca onlarca karakter değil, bir oyunculuk ekolü bıraktı. Onun gibi oyuncular artık az çıkıyor; çünkü onun taşıdığı zarafet, sadece doğuştan değil, bilinçli bir kültür inşasının ürünüydü. Günümüzün hızla akan görüntüleri arasında, Kayhan Yıldızoğlu’nun durgun ve derin varlığı, bize zamanın nasıl da değerli bir öğretmen olduğunu hatırlatıyor. Dolasıyla Kayhan Yıldızoğlu, bir rolün değil, bir sanat anlayışının adamıydı. Şimdi o sahneden indi belki, ama alkışlar hâlâ sürüyor; çünkü sahici olan, zamana meydan okur. O artık sadece hatıralarda değil; Türk sinemasının ve tiyatrosunun belleğinde yaşıyor. Bir bakışla çok şey anlatan, bir duruşla karakter yaratan büyük bir ustaya sessizlikle ve saygıyla selam olsun.

Türk sinemasının ve tiyatrosunun belleğinde yaşıyor.
Türk sinemasının ve tiyatrosunun belleğinde yaşıyor.

*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.