Korkak zirve: Thomas Mann

Thomas Mann.
Thomas Mann.

Burjuva bir ailenin çocuğu olarak doğdu Thomas Mann. Babası ölürken ona hatırı sayılır bir servet bıraktı. Düzenli bir eğitim hayatı olmadı. Hatta ortaokul yıllarında okulu bıraktı. Zengin ve ferah bir ömrü oldu. Yazar bir aileden geliyordu. Babası ve ağabeyi yazardı. Daha sonra oğlu Klaus Mann de yazarlık yoluna atıldı. Hatta Mann'ın altı çocuğundan üçü, Erika Mann, Klaus Mann ve Golo Mann da yazar oldu. Ama bu ailenin en başarılısı, en çok okunanı Thomas Mann’dı.

Çünkü insan insanı, hakkında bir yargıda bulunamadığı sürece sever, yüceltir; özlem, eksik tanımanın bir sonucudur.”

Almanya’da Naziler iktidara gelince yurdunda barınamadı. İsviçre ve Amerika’da yaşadı. İsviçre’de öldü. Ama Alman kimliğini hep ön plana çıkardı. Alman kültürünü Alman toplumunun dönüşümünü anlatarak kendine bir yazı dünyası kurdu. Üstelik “Almanya benim.” bile dedi. Bu sözler o dönemin faşist idaresine bir meydan okumaydı. Vatandaşlıktan çıkarılamamasına rağmen kitapları Almanya’da yasaklanmadı. Oysa ağabeyinin ve oğlunun kitapları yasaklanmıştı.

Her ne kadar Mann, romanlarında otobiyografik unsurların bulunduğunu inkâr etse de neredeyse kişisel hayatının tüm tecrübelerini yazmayı alışkanlık hâline getirmiştir. Buddenbrook Ailesi’ni anlatırken kendi ailesinin de dahil olduğu, doğduğu şehrin burjuva çevrelerindeki yozlaşmayı anlatmıştır. Büyülü Dağ romanında eşinin sanatoryumda kalma süreciyle romanın genel akışı arasında paralellikler bulmak kolaydır. Zaten edebi metin, yaşanmış kadere başkaldırıp ama ondan da sıyrılamadan yeni kaderler yaratmak işidir.

Almanya’da Naziler iktidara gelince yurdunda barınamadı. İsviçre ve Amerika’da yaşadı. İsviçre’de öldü.
Almanya’da Naziler iktidara gelince yurdunda barınamadı. İsviçre ve Amerika’da yaşadı. İsviçre’de öldü.

Thomas Mann’ın ailesi intiharlar ailesiydi. Önce oğlu Klaus intihar etti. Klaus'un intiharının ardından Berkeley'de profesör olan küçük kardeşleri Michael de babasının vasiyetine uyarak ölümünün yirminci yılında Mann'ın günlüklerini yayına hazırladıktan hemen sonra gizemli bir şekilde intihar etti. Thomas Mann, oğlu Klaus’un cenaze törenine katılmadı. Hermann Hesse’ye yazdığı bir mektupta Klaus için intiharını kastederek “Bunu annesine nasıl yaptı?” demişti.

Büyük yazarların garip takıntılarından biri de kendilerinden önceki sanatçılarla özdeşlik kurmaya çalışmalarıdır. Usta olarak kabul ettikleri sanatçıyla aralarında bir ruh akrabalığı hissederler böyle yazarlar. Ustalarını tekrar gündeme getirmeye çalışmaya çalışırlar. Thomas Mann için usta Goethe’ydi. Kendi kitapları ile Goethe'nin yapıtları arasında bağ kurmuştu yazar. Goethe'nin yapıtlarını kendi yapıtında bir tüzük ve konu bulmada örnek olarak kullandı.

1929'da Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü Thomas Mann. Hatta ödül aldıktan sonra da Doktor Faustus ya da Yusuf ve Kardeşleri gibi dev eserler yazmaya devam etmesi, İsveç Akademisi'nin iki üyesini 1948'de Mann'ı ikinci kez Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday göstermeye sevk etti.

Thomas Mann okumak; zor, çaba gerektiren ama kitabın son sayfasını çevirdiğinizde tuhaf bir ihtişam duygusu bırakan deneyimdir. Romanlarında insana dair zaafları ya da hayatın çetrefilli bulmacasını çok soğukkanlı bir kurguyla ele alır. Net cevaplar yoktur onda ama ne üzerine konuşuyorsa onu net bir şekilde anlamış izlenimi verir. Yirmi yaşındaki genç bir mühendis onun metinlerinde yirmi yaşındaki genç gibi konuşur. Thomas Mann insanın hayat bilgisinin kronolojik tuğlalarla örüldüğünü bilir. Kendini bilmek kümülatif bir şeydir onun romanlarında…

1929'da Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü Thomas Mann.
1929'da Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü Thomas Mann.

Hayatı boyunca burjuva ahlakına bağlı kalmış o ahlaka sahip olmasa bile o ahlakın taklidini yapmıştır Thomas Mann. Almanya’da hiç devrim olmamıştır, çünkü devrim yasaktı der mesela ironik bir biçimde. Ama tuttuğu günlüklerden hareketle o ahlakın kendisini epey bastırmasına yol açtığını açıkça görmek mümkündür. Kayıtsızlığın gerçek özgürlük olduğu da onun beyanıdır ama hayatında hiçbir zaman kayıtsız olamamıştır. Aşk çılgın, mantıkdışı ve yasak değilse ve kötülük dolu bir macera anlamına gelmiyorsa bir hiçtir. Bu da Thomas Mann’ın aşk tarifi. Ne kadar da uyumsuz bir tarif burjuva görgüsüne. Belli ki Mann, özgür olmaya cesaret edemeyeceğinin farkında olarak taşıdığı kimliklere hep boyun eğerek yaşamış. Bilinçaltının sızdırdığı miktarda yapıtlarını kendi damgasına boyayabilmiş.