Modern sanat akımları

Modern sanat akımları.
Modern sanat akımları.

İnsan iletişim kurma ihtiyacıyla birbirinden farklı yöntemlere başvurmuş. Diller geliştirmiş, dans etmeyi öğrenmiş, yazılar yazmış, şarkılar söylemiş. İnsanın kendini en iyi ifade ettiği iletişim araçlarından biri de sanat. Kendilerini anlatmak isteyen insanlar mağara duvarlarına resimler çizmiş. Zaman ilerledikçe sanat algısı da değişmiş. Farklı dönemlerde yaşanan savaşlar, sefalet, içsel dönüşümler, aşklar insanları etkilemiş ve bu duyguların sanatta akım olarak kendini göstermesine yol açmış. Biz de yazımızda sizlerle modern sanat akımlarına değineceğiz. 1880 ile 1960 yıllarını kapsayan modern sanat akımlarının temeli, ressamların dünyayı olduğu gibi görmeyi resmetmeyi bırakmasıyla atılmış. Sanatın kendi kendini konu haline getirmeye başladığı bu dönemde temsil ikinci plana atılmış. Haydi, gelin modern sanat akımlarını birlikte keşfedelim…

Empresyonizm, İzlenimcilik

Modern sanat akımlarının ilki olarak kabul edilen İzlenimcilik 1840 ile 1926 yılları arasını kapsamakta. Paris’te yaşayan Claude Monet isimli ressamın 1872 yılında yaptığı ‘izlenim, Gündoğumu’ eseriyle akımın başladığı kabul ediliyor. Manet, bir açık hava gezisinde doğayı izleyerek tabloyu oluşturmuş. Bu eserle birlikte resim sanatı atölyeden dışarı taşınmış. Başlarda çok fazla eleştiri alsa da bir süre sonra Manet’in izinden giden birçok sanatçı olmuş. Bu akımda sanatçılar izleyerek resmetmeye özen göstermişler ve fırça darbelerini keskin tutmamışlar. Buna bağlı olarak klasik sanatta günler hatta aylar sürecek eserler İzlenimcilik akımında yalnızca birkaç saatte tamamlanabiliyor.

Post-Empresyonizm

Yıldızlı Gece - Vincent van Gogh (1853–1890)
Yıldızlı Gece - Vincent van Gogh (1853–1890)

Bir diğer adıyla Art-İzlenimcilik akımı Empresyonizm akımı kurallarına tepki olarak doğmuş. 19. yüzyılın sonlarına doğru doğan akımdaki sanatçılar aslında mesleğe İzlenimci olarak başlamışlar. Ancak zamanlar İzlenimciliğin sınırlarından bunalmış ve bu sınırları aşmak istemişler. Bunun üzerine sanatçılar resimlere kişisel anlatımlarını da eklemeye başlamış. Gelenekler konuların dışına çıkılmış ve daha çok canlı ve parlak renkler tercih edilmiş. Duyguya yoğunlaşarak, gerçekçi tasvir yerine öznel yorumlamayı resim sanatına ekleyen bu akımda kendine özgü ve alışılmadık eserler ortaya çıkmaya başlamış. Bu akımın en önemli temsilcisi ise Vincent van Gogh.

Ekspresyonizm, Dışa vurumculuk

Duyguların daha da sanatta yer etmeye başlamasıyla akımlar da kendini bu yönde görmeye başlamış. 1890-1939 yılları arasında kendini gösteren Ekspresyonizm, doğanın olduğu gibi resmedilmesinin aksine duyguların ve iç dünyanın ön plana çıkarılmasını savunuyor. Birinci Dünya Savaşı öncesi çöküntü yaşayan Almanya’da pozitivizm, natüralizm ve empresyonizme akımlarına karşı olarak ortaya çıkmış. Bu akımda sanatçı bozulmuş çizgiler, şekiller, düzlemler ve abartılı renklerle duygularını ve iç dünyasını dışa vuruyor. Bu duyguları ve düşünceleri daha iyi yansıtmak için sanatçı geleneksel kurallara bağlı kalmadan gerçeğin biçimini bozma yöntemini kullanıyor. Bunun en güzel örneği, Edvard Munch'un Çığlık adlı tablosu.

Kübizm

Ağlayan Kadın - Pablo Picasso (1937)
Ağlayan Kadın - Pablo Picasso (1937)

20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan Kübizm akımı, Birinci Dünya Savaşı'ndan önce Paris'te gelişen bir resim akımı. O dönemde İzlenimciler ve çok renkli resim sanatlarından hoşlanmayan bir grup Kübist sanatçı, resimleri Empresyonizmde olduğu gibi görme duygusuyla değil, aklın gücünü kullanarak her yönüyle görülmesi yöntemiyle oluşturulmasını savunuyordu. Kübist sanatçılara göre, dış dünyanın nesneleri sadece göründükleri yanıyla değil görünmeyen tüm yanları ile ele alınmalıydı. Buna bağlı olarak Kübizm akımında resimler nesneleri, sanki çevresinde dolaşıyormuş gibi, birkaç bakış açısından bakarak resmediliyordu. Bir yüzü hem yandan hem de iki gözü görülecek biçimde gördüğünüz karmaşık resimler Kübizm akımının bir ürünü. Pablo Picasso’nun birçok eserinde bu akımı görebilirsiniz.

Fütürizm, Gelecekçilik

Modern sanat ve toplumsal hareketlerin akımı olan Fütürizm, 20. yüzyılın başlarında İtalya’da ortaya çıkmış. Geçmişteki estetik değerleri ve gelenekleri bütünüyle reddeden akımda, modernlik kavramına büyük önem verilmiş. Edebiyat, müzik, tiyatro, film gibi birçok alanı etkileyen bu akım, dünyanın geleceğinin modernlik olduğuna inanmakta. Bu inançla, ülkeleri geçmişin ağırlığından kurtararak modernleştirmek, özellikle makineleşme, şehirleşmiş medeniyetler gibi kavramları eserlerde işlemek amaçlanmış. Geçmişi bütünüyle reddeden fütüristler, diğer modern sanat akımlarını ortadan kaldırmayı ve bilim ile teknolojiyi yüceltmeyi istiyorlardı. Buna bağlı olarak ressamlar birçok kez modern şehir manzaralarını resimlerine geçirdi.

Sürrealizm, Gerçeküstücülük

Belleğin Azmi - Salvador Dalí (1931)
Belleğin Azmi - Salvador Dalí (1931)

Bu modern sanat akımı Avrupa’da a birinci ve ikinci dünya savaşları arasında ortaya çıkmış. Temelini Dadaistlerin ilk eserlerinden almış. Sürrealistlere göre, bu akım bilinç ile bilinç dışının bir araya geldiği bir olgu. Gerçeküstücülük akımı, genellikle ilk akla gelen gerçek dışı anlamında değil aksine gerçeğin insandaki iz düşümü anlamına gelen bir akım. Sürrealizme göre insanın kendi kendisini irdeleyip çözümlemesinde sanatın yol gösterici bir araç olduğuna inanılıyor. Buna istinaden sanatta özgür hayal gücü olması ve bilinci devre dışı bırakılması gerektiği savunuluyor. Bu akımda, kurumuş boyanın tuvalden kazınması, tuvale sürülen kalın boyanın folyo ile kurutularak resmin temelinin oluşturulması, rast gele çizimler, hatalarla resimlerin oluşturulması teknikleri kullanılmış.

Minimalizm

Carl Andre - Sixth Steel Corner (1978)
Carl Andre - Sixth Steel Corner (1978)

Son yıllarda sıklıkla duyduğumuz Minimalizm de modern sanat akımlarından biri. Kökeni 1960’lara dayanan Minimalizm, sadelik ve nesnelliği ön plana çıkaran bir akım. Soyut dışavurumculuğun biçime ve duyguya verdiği aşırı öneme karşı bir tepki olarak ortaya çıkmış. Minimalizmde, nesnenin nesne olma özelliğine dikkat çekilmiş ve ifade, tarihsel, sembolik anlamların minimuma indirilmesi amaçlanmış. Abartı ve şaşalı görünümden kaçınılan Minimalizmde, olması gerekenler minimum duygu ve yoğunluk ve verilmiş, sadelik ve yalınlık ön plana çıkarılmış. Nesnelere ve nesnelliğe olan bu ilgisi nedeniyle Minimalist sanatçılar genellikle heykel sanatı üzerinde yoğunlaşmış. Bu alandaki önemli isimler arasında Carl Andre, Sol LeWitt, Robert Morris geliyor.