Monsieur Minimal İstanbul konseri öncesi müziğini ve kültürel ilhamlarını anlatıyor

Monsıeur Mınımal: Melodisi olmayan müzikle bağ kuramıyorum
Monsıeur Mınımal: Melodisi olmayan müzikle bağ kuramıyorum

2008’de yayımladığı Lollipop albümünden “Love Story” ile genç âşıkların diline dolanan Monsieur Minimal, o günden bu yana yayımladığı yedi albümle Yunanistan ve uluslararası arenada önemli bir tanınırlık kazandı. Kısa sürede müzikseverlerin kişisel listelerine giren Yunan indie-pop öncüsü, baharın tazeliğini analog synth’lerle, 60’lar ve 70’lerin nostaljik tınılarını rüya gibi melodilerle harmanlıyor. Atina’dan çıkan bu yetenek, ülkemizde de büyük bir hayran kitlesi edindi. 15 Kasım’da İstanbul’un en köklü sahnelerinden Roxy Club’da müzikseverlerle buluşacak olan Christos Tsitroudis ile kültürel mirası, sahne deneyimleri ve özgün sound’u üzerine konuştuk.

2008’den beri yedi albüm yayımladınız ve farklı müzik tarzlarını keşfettiniz. Bugün sizi en çok hangi türler ya da sanatçılar etkiliyor?

Monsieur Minimal İstanbul konseri öncesi müziğini ve kültürel ilhamlarını anlatıyor
Monsieur Minimal İstanbul konseri öncesi müziğini ve kültürel ilhamlarını anlatıyor

80’lerde büyüdüm; çocukken Michael Jackson’ın ve o dönemin büyülü pop sahnesinin büyük hayranıydım. Ergenlik yıllarımda ise kendimi grunge’a kaptırdım; Nirvana, Pearl Jam, Smashing Pumpkins, Offspring, Sonic Youth ve hatta Tool ile System of a Down’ı takıntılı biçimde dinledim.

Sonra, yaş aldıkça ve ilk kez âşık olunca, Belle & Sebastian gibi grupların melodik cazibesine teslim oldum ve koleksiyonumu Radiohead, Portishead, Placebo ve daha niceleriyle genişlettim. Müzik yolculuğumda asıl dönüm noktası Moby’nin dehasını keşfetmem oldu, ufkumun gerçekten açıldığı an onun dinlediğim kısa zaman dilimiydi.

Bugünlerde çok daha geniş bir yelpazeyi dinliyorum ve tür-tarz fark etmeksizin iyi müziği takdir ediyorum. 70’lerin psikedelik pop-rock sound’una da âşık oldum. Güncel gruplardan ise Khruangbin, Hermanos Gutiérrez, Sababa 5 ve tabii ki sizin Altın Gün’e kapılmış durumdayım.

Analog synth’leri 60’lar ve 70’lerden etkilerle birleştirerek özgün bir sound ortaya koyuyorsunuz. Bu süreçte başlıca ilham kaynaklarınız neler?

Birincil ilham kaynağım bizzat müziğin kendisi; bunun yanında kişisel deneyimlerim ve daha iyi bir dünyaya duyduğum derin nostalji. Her müzik türü kendi felsefesini ve kültürel derinliğini taşır. İlgimi çeken bir üslupla karşılaştığımda tamamen içine dalar ve incelerim. Bu yüzden her albümümün kendine özgü bir kimliği vardır.

Yeni albümünüzde (Seven) soul, funk, disko ve indie öğelerini ustalıkla harmanlıyorsunuz. Bu karışımı yaratırken ritme mi, melodiye mi daha çok ağırlık veriyorsunuz?

Melodi içten gelen, sezgisel bir şeydir; melodisi olmayan müzikle bağ kuramıyorum. Benim için ritim her zaman melodiyi takip eder.

“Gaidadelic” ve “Easteria” gibi parçaların ruhunu Yunan kültürüyle nasıl ilişkilendiriyorsunuz?

“Gaidadelic” adını Yunan geleneksel çalgısı Gaida’dan alıyor ve onun tınısını psikedelik elektronik seslerle birleştiriyor. “Easteria” ise kökleri Yunan halk müziğine dayanan armoniler üzerine kurulu ve hem kültürel hem coğrafi olarak parçası olduğumuz Doğu’nun sesleriyle bağlantı kuruyor. Tüm bunlar benim kişisel süzgecimden geçip kendi tarzımda yeniden şekilleniyor.

Her müzik türü kendi felsefesini ve kültürel derinliğini taşır.
Her müzik türü kendi felsefesini ve kültürel derinliğini taşır.

Sahnede izleyiciyle etkileşim sizin için ne kadar önemli ve nasıl bir enerji oluşturmaya çalışıyorsunuz?

Müziğim duyguya ve iyi hissettiren melodilere derinden bağlı. Her zaman sevgi, yaşama sevinci ve arınma duygusunu taşıyan sıcak, duygusal bir atmosfer oluşturmayı hedeflerim. Amacım o hissi izleyiciyle paylaşmak, birlikte deneyimlemek ve herkesin yüzünde kocaman bir gülümsemeyle ayrılmasını sağlamak. Yaşananın sadece eğlenceyi aşmasını isterim; yükseltici olmasını isterim.

Şimdiye kadar hangi ülkelerde sahne aldınız ve şehirler ya da kültürler, sahnedeki deneyiminizi nasıl etkiledi?

Yunanistan dışında Birleşik Krallık, Almanya, Fransa, Mısır ve Türkiye’de sahne aldım. Berlin uzun yıllar favori şehrimdi ve bir albümümü orada yazdım. Her şehrin kendine has bir çekiciliği ve kültürel tadı var. Bu deneyimlerim beni ve müziğimi kimi zaman açık, kimi zaman daha örtük biçimde etkiliyor.

Turnelerinizde sizi en çok etkileyen şehir veya mekân hangisiydi? Neden?

2016’ya kadar en sevdiğim durak Berlin’di. Gerçek anlamda özgür bir şehirdeymişim gibi hissediyordum. Berlin; hayatı seven ama yine de insan ihtiyaçlarına saygı gösteren, kaotik ya da bunaltıcı olmayan bir yer.

Seyahat ederken size enerji veren ya da asla atlamadığınız alışkanlık ya da ritüelleriniz var mı?

İlginç insanlarla tanışmayı ve büyük masalarda toplanıp yiyip içmeyi, hayat ve müzik üzerine sohbet etmeyi çok severim. Bunu asla atlamam ve her zaman dört gözle beklerim.

Farklı mutfakları denemeyi sever misiniz? Gastronomi açısından sizi en çok etkileyen yemek ya da şehir hangisi oldu?

Kesinlikle; yemek kültürdür. Her tür mutfağı severim. Selanik’ten sonra en heyecan verici ve lezzetli gastronomik deneyimleri İstanbul’un sunduğunu söyleyebilirim. Umarım Ankara da en az onun kadar lezzetli olur!

Türkiye’deki dinleyicilerle özel bir bağınız var. Müzikte ya da yaşam tarzında Yunan ve Türk kültürleri arasında hangi benzerlikleri görüyorsunuz?

Annem evde Türk Halk Müziği dinlerdi.
Annem evde Türk Halk Müziği dinlerdi.

Bence özellikle kıyı bölgelerinde halk olarak birbirimize çok yakınız. Bu çok mantıklı. Komşu olmamızın ötesinde, yüzyıllar boyunca nüfusları ve gelenekleri paylaştık. İkimiz de hayatı, kutlamayı ve iyi yemeği seven; açık yürekli, sıcak, güleryüzlü insanlarız ve tabii ki müziği çok seviyoruz.

İstanbul’da sahne almak sizin için ne ifade ediyor; oradaki atmosferi ve izleyiciyi nasıl deneyimliyor ve yaşıyorsunuz?

Her seferinde aynı beklenti ve heyecanı hissediyorum. İstanbul’da kendimi epey evimde gibi hissetmeye başladım. Türk hayranlardan sosyal medyada sürekli mesajlar alıyorum. Geri dönmek ve herkesle bir kez daha unutulmaz bir gece paylaşmak için sabırsızlanıyorum.

Yunanistan ile Türkiye arasındaki ortak müzikal etkiler ya da melodik kalıplar size ilham veriyor mu?

Kesinlikle. Annem evde Türk Halk Müziği dinlerdi. Evet annem, aslen İzmirliydi ve bunun üzerimde derin bir iz bıraktığını düşünüyorum. Bu, son yıllarda bu etki daha belirgin biçimde ortaya çıktı. Bu etkiyi “Easteria” teklimde açıkça duyabilirsiniz.

Türk mutfağı ya da kültürüyle ilgili, özellikle keyif aldığınız unutulmaz bir deneyiminiz oldu mu?

Evet! Geçen yıl İstanbul’daki bir konserden sonra sokaklara dağıldık ve bulabildiğimiz her tür “tuhaf” sokak yemeğini denemeye başladık. Spontane, eğlenceli ve lezzetliydi. Kesinlikle ve asla unutmayacağım bir deneyimdi!

Gelecek projelerinizde Yunanistan ile Türkiye arasındaki sıkı kültürel bağları müziğinize ya da performanslarınıza dâhil etmeyi planlıyor musunuz?

Evet, aklımda bir şey var. Ama… Henüz açıklayamam!

*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.