Mücevherin ayrıntıları: Uşak

Taşyaran Vadisi.
Taşyaran Vadisi.

Dört gün Eskişehir’de, iki gün de Kütahya’da kaldıktan sonra Uşak’ta karşılaştığım sakinlik ve sessizlik, önce beni şaşırtmış, sonra da dinlendirmişti. O yüzden Uşak denildiğinde ilk önce aklıma sakinlik ve sessizlik geliyor.

Sessizlik ve sakinlikten kastım, kesinlikle Uşak’ta bir büyük şehirde yaşanan karmaşanın olmayışı değildir. Uşak da, karmaşa ve kalabalık söz konusu olduğunda diğer şehirlerden bir şehirdir. Mesela şehir merkezinde, trafiğe kapalı olduğu hâlde, adım atacak yer olmayan caddeler vardır. Cumhuriyet caddesi bunlardan biri. Cadde kalabalıktır, fakat bu kalabalıkta dahi, insanı sakin ve sessiz hissettiren bir yön vardır. Uşak’ı bence Uşak yapan da bu yöndür.

Uşak’a gittiğimde tabii ki hem şahsi araştırmalarımdan hem de orayı bilen arkadaşlarımın tavsiyelerinden Ulubey Kanyonları, Pepouza Antik Kenti, Taşyaran Vadisi, Dokur Evi ve Uşak Arkeoloji Müzesini görmem gerektiğini biliyordum. Fakat benim derdim, dinlenmek ve şehri tanımak olduğundan Uşak merkezindeki çarşı, cami ve tarihi konaklar dışında sadece Kayaağıl Termal Tesislerini gördüm. Termal tesislerin bulunduğu Kayaağıl mevki doğası, ormanları, manzarasıyla da etkileyiciydi ve doğa yürüyüşü yapmak için, gayet uygundu. Bu yüzden bir yandan, Uşak’ın çarşı pazarını, ara sokaklarını adımlardan, diğer yandan bir kez daha Uşak’a gelmek gerektiğini düşünmüştüm.

Hızlı bir gezgin için Uşak merkez, birkaç saat içinde gezip görülecek bir yerdir. Benim içinse, tam tersi, ne kadar gezersen gez, bitiremeyeceğin bir büyüklüğe sahiptir. Neden? Evet, etkileyici mimarisi ve tarihi dokusuyla, Uşak Ulu Camii, diğer şehirlerin Ulu camilerine kıyasla küçüktür. Ama atmosferi ve ayrıntılarıyla Uşak Ulu Camii için bir değil dört beş saat, belki birkaç gün gelip gitmek ve orada vakit geçirmek gerekir. Aynı şey, Ulu Camii’ye yakın, Burma Camii, Çakaloz Camii ve Ali Ağa Camii ve Çeşmesi için de geçerlidir. Şunu söylemeye çalışıyorum: Uşak’ta yürümek farklı bir olaydır. Ağır adımlarla, bir yere yetişme telaşı olmadan yüründüğü zaman, şehrin birçok ayrıntısı, bir kitabın sayfaları gibi önünüze açılıyor. O zaman görüyorsunuz, kapısının önüne, sandalye ve masasını atmış, sessiz sakin nargilesini fokurdatırken, çevresinde dönüp duran çocukları izleyen adamdaki asaleti. Ya da ikindi namazından çıktığında, cami bahçesini temizleyen kişinin, imam değil, o muhitte oturan bir ihtiyar amca olduğunu. Ya da hiç ummadığınız, köhne ve küçük bir çay ocağında yapılan Türk kahvesinin ne kadar nefis olduğunu. Örnekler daha da çoğaltılabilir. Bu bakımdan, Uşak yüzlerce ayrıntıya sahip, her bakıldığında başka bir ayrıntısı, deseni, motifi, çizgisi, gölgesi fark edilen, usta işi bir mücevher gibidir.

Blaundus Antik Kenti.
Blaundus Antik Kenti.

Belediye tesisi olduğunu içine girdiğimde fark ettiğim çay bahçesi de öyleydi. Bütün masalar doluydu, girenlerin ve çıkanların haddi hesabı yoktu, ama içtiğim lezzetli çaya, ortamın sükûneti, sessizliği, daha doğrusu dışarıdan gelen birini bile rahatsız etmeyen atmosferi, şaşırtıcı, bununla birlikte dinlendiriciydi. Tabii bir de candan bakan, ışıl ışıl gözleriyle Uşaklıların bonkörlüğü, yardımseverliği, sıkıntı vermeyen ilgileri…