Mutluluğun resmi ya da başka meseleler: Abidin Dino

Çok yönlü bir kültür adamı olan Abidin Dino, çağdaş Türk resminin öncülerindendir.
Çok yönlü bir kültür adamı olan Abidin Dino, çağdaş Türk resminin öncülerindendir.

Abidin Dino, I. Dünya Savaşı’nın başlamasından kısa bir süre önce 23 Mart1913'de Sayıştay Müdürü Rasih Bey ile eşi Saffet Hanım'ın beşinci çocuğu olarak dünyaya gelir. Ondan önce doğan üç erkek kardeşine sadece A harfiyle başlayan isimler verilirken (Ali, Arif ve Ahmet), ona da Osmanlı döneminde Selanik Valiliği’nden, Adana Valiliği’ ne kadar pek çok önemli görevlerde bulunan dedesi Abidin Paşa’nın ismi verilir.



  • "Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
  • İşin kolayına kaçmadan ama
  • Gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
  • Ne de ak örtüde elmaların
  • Ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini
  • Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin"
  • Nazım Hikmet

Abidin, daha altı aylıkken ailesi iki-üç ay sürecek bir Avrupa seyahatine çıkmaya karar verir. Fakat seyahatleri sırasında savaşın başlamasıyla İsviçre’ye yerleşmeye karar verirler. Çocukluğunun bir kısmını Cenevre Gölü’nün çevresinde geçiren Abidin, 1918’den sonra Avrupa biraz olsun barışa kavuştuğunda okul hayatına Paris’te başlar. Auteuil’de villa Molitor’a yerleşen Dino ailesi, Türkiye’de Cumhuriyet ilan edildikten sonra bir süre Korfu Adası’nda yaşar ve sonra İstanbul’a geri döner.

  • ‘Doğuştan üç dilde birden düşünebilmenin, konuşabilmenin, sözcük bulabilmenin keyfini sürüyordum. Çünkü aynı eşya başka bir dilde isimlendirilince adeta başka renklere, kokulara bürünüyor, başka tatlar kazanıyordu. ‘Deniz’ başka ‘LA mer’ başka ‘Thalassa’ bambaşkaydı, böylece dünyayı sanki üçle çarpıyordum. Resimde birkaç dil kullanmam bu yüzden mi dersiniz?’
Kısa Hayat Öyküm, Abidin Dino, Yapı Kredi Yayınları, 1995, s. 31
Kısa Hayat Öyküm, Abidin Dino, Yapı Kredi Yayınları, 1995, s. 31

1925'te ailesiyle birlikte İstanbul'a döndüğünde Robert Kolej'de öğrenim görmeye başladı. Eğitimine devam ederken çok geçmeden önce babasını, ardından annesini kaybetmesiyle okuldan ayrıldı. Çok sevdiği ağabeyi Arif Dino'nun desteğiyle resim ve karikatür yapmaya, edebiyatla uğraşmaya başladı.

Türk minyatürlerine ve hat sanatına duyduğu ilgi nedeniyle tekkelere giderek, yüzlerce desen çizdi.

Henüz on sekiz yaşındayken ilk karikatür ve desenlerini Yarın gazetesinde, ilk yazılarını ise Fikret Adil’im çıkardığı Artist dergisinde yayımlandı. Aynı yıllarda Nazım Hikmet’in “Sesini Kaybeden Şehir” (1931) ve “Bir Ölü Evi” (1932) adlı kitaplarına kapak desenleri yaparak kısa zamanda kendini ‘ressam’ olarak kabul ettirdi.

1933’te aralarında Zeki Faik İzer, Nurullah Berk, Cemal Tollu, Elif Naci, ve Zühtü Müridoğlu gibi Paris’ten yeni dönen arkadaşlarıyla yenilikçi bir topluluğun arasında yer aldı. Türkiye’deki resim gruplarının dördüncüsü olması nedeniyle, Nurullah Berk’in önerisiyle Latin alfabesindeki dördüncü harfi kendilerine isim olarak seçen topluluk ‘D Grubu’ olarak anıldı.

Abidin Dino, Nazım Hikmet’in Kuvayi Milliye’sini de resmediyor.
Abidin Dino, Nazım Hikmet’in Kuvayi Milliye’sini de resmediyor.

Başlangıçta ortak bir resim anlayışları olmamakla beraber, fikir anlamında birbirine sıkı sıkıya bağlı olan D Grubu, düşünce yanı ağır basan resimler ürettiler. İlk sergilerini Temmuz 1933’te Beyoğlu’ndaki Narmanlı Yurdu'nun altındaki Mimoza adlı şapkacı dükkanında açan grup üyeleri, dağıldıkları 1947 yılına kadar her yıl aralarına katılan yeni isimlerle etkinliklerle devam ettirmişlerdir.

  • ‘Benim D Grubu’na katkım, Leonardo da Vinci’nin bir sözünü tekrarlamaktan ibaretti. ‘Lapittura e cosa mendale’ yani ‘resim bir düşün işidir’. Evinde resim asan vatandaşın çoğu, sadece gözlere şenlik bir görüntü kavramı ile yetiniyorlardı. Bizlerse demek istiyorduk ki, resmin bir görüntü niteliği ötesinde düşünsel, sorunsal bir içeriği vardır.’

1983 de çıkan D Grubu kitabından bir alıntı.
1983 de çıkan D Grubu kitabından bir alıntı.

1933 yılında Cumhuriyet’in 10. Kuruluş yıldönümünde İstanbul’a gelen ünlü Sovyet yönetmen Sergey Yutkeviç ile tanışan Abidin Dino, Yutkeviç’in yeni çekeceği ‘Türkiye’nin Kalbi Ankara’ filminde dekoratör ve yardımcı yönetmen olarak çalışmak üzere Leningrad’a davet edildi. Yutkeviç’in dönüşünden kısa bir süre Atatürk’ün desteğini de alan Dino, sinema öğrenmek için Leningrad’a gitti.

1937'e kadar süren bu çalışmalar sırasında, Yutkeviç'in Madenci ve Tüfekli Adam gibi sinema çalışmalarında kendini geliştirme fırsatı buldu. 1935'te Meyerhold’un Maça Kızı operasının mizansenleri üzerine çalışarak, provalarının çizgili tutanaklarını hazırladı. Ancak 2. Dünya Savaşı öncesi Sovyetler Birliği'nin yabancı öğrencileri yurt dışına çıkarma kararı nedeniyle Leningrad’tan ayrılma kararı alarak İstanbul’a döndü.

Dino'nun çizdiği Kuvayi Milliye'den başka bir resim.
Dino'nun çizdiği Kuvayi Milliye'den başka bir resim.

1938 yılında resim çalışmaları yapmak için Paris’e giden Dino, o dönem kentte yaşayan aralarında Pablo Picasso, Andre Malroux, Gertrude Stein, Jean Cocteau gibi devrin önemli sanatçılarıyla dostluk kurma imkanı buldu.

İki yıl sonra yaklaşan savaş nedeniyle yurda döndüğünde işçi ve köylü tiplerini özgün bir üslupla işledi. Aralarında Nuri İyem, Selim Turan ve Avni Arbaş gibi ressamların bulunduğu Liman Grubu diye anılan ‘Yeniler’ adında bir topluluk kurarak balıkçıları ve liman işçilerini konu alan bir sergi düzenlediler.

Aynı yıl New York Dünya Fuarı’ndaki Türk Pavyonu’nun düzenlemesini yapan Dino, bu dönemde Ses, Yeni Ses, Yeni Edebiyat, Serveti Fünun, Uyanış ve Yeni Adam dergilerinde yazı ve çizimleriyle özellikle 2. Dünya Savaşı’nı konu alan Toplumcu gerçekçi sanat anlayışını savunmaya devam etti.

Abidin Dino ve eşi Güzin Dino'nun, Abdi İpekçi ile söyleşi.
Abidin Dino ve eşi Güzin Dino'nun, Abdi İpekçi ile söyleşi.
Liman Sergisi'nin açıldığı 1941 yılında Abidin Dino, siyasi nedenlerle önce Mecitözü'ne (Çorum), sonra Adana'ya sürgüne gönderildi.

1945’e kadar süren bu sürgün yıllarında tarım işçilerinin güç yaşama ve çalışma koşullarını konu alan resimler yaptı ve heykel ile ilgilenmeye başladı. Geçimini Ferit Celal Güven’in Türk Sözü Gazetesi’nin yazı işleri görevini üstlenerek sağlayan Dino, Orhan Kemal ve Yaşar Kemal ile uzun yıllar sürecek olan dostluğun temellerini yine sürgündeyken attı.

1934'te İstanbul’da Ressam Fikret Mualla ile birlikte sanatçının paraya muhtaçlığını protesto için dilenmişlerdi.
1934'te İstanbul’da Ressam Fikret Mualla ile birlikte sanatçının paraya muhtaçlığını protesto için dilenmişlerdi.

1943 yılında ömrünün sonuna kadar birlikte olacağı hayat arkadaşı yazar ve dilbilimci Güzin Dikel ile evlenen Dino, sürgününün sona ermesinden kısa süre sonra hayatının geri kalanını geçirmek üzere Paris’e yerleşti. 1954'ten itibaren sekiz yıl boyunca Paris'teki Mayıs Salonu sergilerine katılan Dino, elde ettiği başarılar sayesinde eseriyle dünyanın çeşitli galeri, müze ve koleksiyonlarında yer aldı.

Abidin Dino yurt dışındayken Türkiye’yle ve Türkiye’deki arkadaşlarıyla bağlarını koparmamıştı.

Birçok dostunun kitabına önsözler yazarak, desenler çizerek destek olan Dino, Paris’e gelen genç sanatçıları dünyaca ünlü ustalarla tanıştırarak kendilerini geliştirmelerine de yardımcı oldu. Yurdundan ayrı geçen on yedi yılın ardından 1969’da Türkiye’ye dönen Dino, doğduğu topraklarda ilk kişisel sergisi ‘Ezbere İstanbul’u açma imkanı buldu.

D Grubu, 1933 yılında beş ressamın (Zeki Faik İzer, Nurullah Berk, Elif Naci, Cemal Tollu, Abidin Dino) ve bir heykeltıraşın (Zühtü Müridoğlu) kurmasıyla ortaya çıkan sanatçı birliğidir.
D Grubu, 1933 yılında beş ressamın (Zeki Faik İzer, Nurullah Berk, Elif Naci, Cemal Tollu, Abidin Dino) ve bir heykeltıraşın (Zühtü Müridoğlu) kurmasıyla ortaya çıkan sanatçı birliğidir.

Serginin ardından İstanbul’a daha sık gelerek kişisel ve karma sergilere katılmayı sürmüştü. 1979 yılında Fransız Plastik Sanatlar Birliği"nin Onursal Başkanlığı'na seçilen Dino,1989 yılında da Fransız Kültür Bakanlığı’nın Sanat ve Edebiyat Altın Şövalye Nişanı’nı ile ödüllendirildi.

Yaşamı boyunca sağlık problemleri nedeniyle sıkıntılar yaşayan Dino’ya 1990 yılında tiroid kanseri teşhisi konulur.4 Aralık 1993’te Paris’te Gustave Roussy Hastanesi’nde sesini yitirmeden hemen önce “Ne buluş!” dediği ölüm üç gün sonra kapısını çaldı. Cenazesi İstanbul'a getirilerek Aşiyan'daki aile mezarlığında toprağa verildi.