Müzeyyen bir şehir: Manisa

Doğasıyla, tarihiyle, kültürüyle Manisa bulunmaz bir nimettir…
Doğasıyla, tarihiyle, kültürüyle Manisa bulunmaz bir nimettir…

Spil Dağı eteklerinde kurulan Manisa, Saruhan Sancağı olarak Osmanlı’nın Amasya, Konya, Trabzon, Kütahya, Sivas, Sinop, Muğla, Bursa, İzmit, Eskişehir ve Balıkesir’le birlikte şehzadelerin yetiştirildiği 12 şehirden birisi, hatta en önemlisidir.

Evliya Çelebi, “Sihirli Kale’nin bulunduğu puslu dağın eteğinde, doğudan batıya doğru tıpkı Bursa şehri gibi kurulmuş müzeyyen bir şehirdir.” diye bahseder şehzadeler şehri Manisa’dan. Çelebi’nin bu satırları yazmasının üstünden yaklaşık 360 yıl geçmesine rağmen Manisa hala aynı eda ve müzeyyenlikle Ege’nin kalbi olmaya devam ediyor. Öte yandan karşımızda Salihli’nin Sindel Köyü’nde bulunan 26.000 yıl öncesine ait fosil ayak izlerine göre tarihi Paleolitik Çağ’a kadar uzanan kadim bir şehir olduğunu da hatırda tutmak gerek. Bu uzun tarihiyle Manisa, Lidya Krallığı’ndan Persler’e, İskender’in büyük imparatorluğundan Bergama krallığına kadar birçok devlete ev sahipliği yapmış; tarihsel, kültürel ve ekonomik olarak hep önde olmuş bir merkezdir.

Şehzadeler şehri

Spil Dağı eteklerinde kurulan Manisa, sahip olduğu özel konumunu 1313’de bir Regaip Gecesi’nde Saruhan Bey tarafından fethedildiğinde, 1392’de Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı topraklarına katıldığında da sürdürmüştür. Manisa, Saruhan Sancağı olarak Osmanlı’nın Amasya, Konya, Trabzon, Kütahya, Sivas, Sinop, Muğla, Bursa, İzmit, Eskişehir ve Balıkesir’le birlikte şehzadelerin yetiştirildiği 12 şehirden birisi, hatta en önemlisidir. Yıldırım Bayezid’ın oğlu Süleyman Çelebi, II. Murat’ın oğlu II. Mehmet (Fatih), onun oğlu Mustafa, II. Bayezid’in oğulları Abdullah ve Mahmut, Yavuz Selim’in oğlu Süleyman (Kanuni), onun oğulları Mustafa ve Mehmet, II. Selim’in oğlu Murat, II. Murat’ın oğlu Mehmet Manisa’da yetişmiş ve daha sonra tahta geçmiş şehzadelerdir.

Manisa, Sardes antik kenti
Manisa, Sardes antik kenti

Kral Yolu’nda Yürümek

Manisa’nın ev sahipliği yaptığı birçok önemli eser arasında, M.Ö. 1200’lerde bölgeye gelmiş ve Kızılırmak’a kadar bütün Batı Anadolu’ya egemen olmuş, tarihte, devlet güvencesinde ilk parayı basan Lidyalılara başkentlik yapan Sardes şehri de yer alır. Gediz ve Menderes nehirleri arasındaki verimli bölgede kurulan Lidya Krallığı, Efes’ten Mezopotamya’ya kadar uzanan ve Kral Yolu denilen ünlü ticaret hattını yapmıştır. Bu yol sayesinde Doğu ile Batı arasındaki ticaret ve kültürel etkileşim hızlanmış, krallık ekonomi, bilim, sanat, kültür ve ticaret alanlarında çok önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Sardes, günümüze ulaşan tarihi kütüphanesi, kral tahtları ile bir açık hava müzesidir adeta. Ayrıca Sardes’ın 5 km kuzeyinde “Bin Tepeler” ismiyle anılan ve yaklaşık 85 mezardan oluşan Lidya kraliyet mezarlığı bulunmaktadır. Sardes’de Batı Anadolu’nun 7 tapınağından biri olan ünlü Artemis Tapınağı da yer almaktadır.

Bütün bunların yanı sıra; Mimar Sinan’ın Ege’deki tek keseri Muradiye Camii, 4000 yıllık tarihiyle Agai antik kenti, Tapduk Emre ve Yunus Emre türbeleri, İncil’de adı geçen 7 kiliseden 3’ü, Sardıs, Thyatıra ve Philadelphia Manisa’nın tarihi ve kültürel simgelerinden yalnızca birkaçıdır. Sözün özü, klişeye düşmek pahasına ama gönül rahatlığıyla ve doya doya şunu söylemek mümkündür: Doğasıyla, tarihiyle, kültürüyle gerçekten müzeyyen bir şehir görmek isteyenler için Manisa bulunmaz bir nimettir…

Ahmet Bedevi, namı diğer Manisa Tarzanı…
Ahmet Bedevi, namı diğer Manisa Tarzanı…

Manisa’nın gizli kahramanı

Her gün saat tam 12’de evinin yanına koyduğu eski bir topu patlatan, evinin gönderindeki al bayrağı hiç indirmeyen, güneşten kuruyup kararmış teni ile elindeki deste deste çiçekleri evlere dağıtan kendi ifadesiyle Ahmet Bedevi… Namı diğer Manisa’nın efsanelerinden biri olan Manisa Tarzanı…İstiklal Savaşı Madalyası sahibi olan Bedevi, Kerkük kökenli bir Türkmen’dir. Taşıdığı bu İstiklal Madalyası’nı hak eder bir şekilde memleketini ve vatanı seven, şehrin sembol isimlerinden biridir. Manisa bugünkü yeşil yüzünü, hep onun ektiği fidanların büyüyüp boy atmasına borçludur. Kurtuluş Savaşı sonlarında İtilaf Devletleri orduları, geri çekilişleri esnasında Batı Anadolu’daki her yeri ateşe verir. Alevler öyle kuvvetlidir ki, Manisa’nın yemyeşil manzarası katran karasına dönüşür. Savaş için buraya gelen Bedevi, savaş sonrasında Manisa’nın tekrar yeşile dönüştürmek üzere şehirde kalmaya karar verir. Ona göre, bu vatan için ağaç dikmek de bir kutsal görevdir.

İçerisinde 41 çeşit baharatın bulunduğu “Mesir Macunu”
İçerisinde 41 çeşit baharatın bulunduğu “Mesir Macunu”

Geçmişten Gelen Bir Şifa Kaynağı: Mesir Macunu

Kırım Tatar Türklerinin hanlarından Mengili Giray’ın kızı, Yavuz Sultan Selim’in karısı ve Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Ayşe Hafsa Sultan, 1522’de Manisa’da Sultan Camii adıyla büyük bir cami yaptırır. Caminin çevresini de okul, imaret, hamam, şifahane gibi hayır eserleriyle donatır. Bu şifahanenin başına ise, devrin tanınmış bilgin ve doktorlarından, erenlerden bir zat olan Şeyh Merkez Efendi’yi getirir. Gün gelip Ayşe Hafsa Sultan ağır bir hastalığa düçar olup derdine çare bulunamayınca, devrin bilginlerinden Sümbül Efendi’nin tavsiyesiyle Merkez Efendi’ye başvurulur. Onun hazırladığı özel karışımı yiyen Ayşe Sultan amansız hastalıktan kurtularak, şifa bulur. İşte o gün bugündür, içerisinde 41 çeşit baharatın bulunduğu bu şifalı macunlara “Mesir Macunu” denir. Macunun, yılın belirli bir ayında Sultan Camii minarelerinden halka dağıtılma geleneği, her yıl nisan ayında Manisa’da devam etmektedir.