Semih Kaplanoğlu’nun Yumurta filmi 44. Antalya Altın Portakal’da 7 ödül aldı

Yumurta, Semih Kaplanoğlu'nun 2007 yılında çektiği film. Bal ve Süt ile birleşen üçlemenin ilk filmi.
Yumurta, Semih Kaplanoğlu'nun 2007 yılında çektiği film. Bal ve Süt ile birleşen üçlemenin ilk filmi.

90’lardan sonra derin bir sessizlikle kendi sinema sesini yakalayan Türk Sineması’nda hem Avrupa’yı hem de kendi topraklarını bir şekilde yerelden evrensele anlatma hikâyesi başlamıştı. Bazı yönetmenler kendi kişisel hikâyelerini anlatma yoluna girerek modern zamanların son demlerinin yeterince evrensel olduğunu ispatlarken, bazı yönetmenler de evrensel sorunların yereldeki iz düşümlerini aktardı. Ancak toprak ve toprağın tarihi üzerinden bir şairi anlatan Semih Kaplanoğlu ise bir daha kendisinin bile açamayacağı en organik yolu açmıştı.

Kim yönetti?

4 Nisan 1963’te İzmir’de eski bir Rum tipi evde doğan, İzmir’in o zamanki açık hava sinemalarında bir gecede üç film izleyerek büyüyen Hasan Semih Kaplanoğlu; Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü’nden 1984 yılında mezuniyet tezi olan MOBAPP’ı (Meşru Olmayan Bir Aşkın Parçalanmış Portreleri) çekerek mezun oldu. TRT kameramanı olan bir tanıdığından temin ettiği parça parça filmlerle tezini çeken Kaplanoğlu, 16 yıl boyunca dizi yönetmenliği, metin yazarlığı ve kamera asistanlığı yaptı. 1984’te İstanbul’a gelip reklam yazarlığı ve yönetmenliği yapan Semih Kaplanoğlu, 1986 yılında Süha Arın’ın yönettiği ödüllü Eski Evler- Eski Ustalar ve Mimar Sinan belgesellerinde kamera asistanlığı görevini üstlendi. Tan, Oluşum, Varlık, Gergedan, Gösteri gibi dergilerde şiirleri yayımlanan yönetmen, Şehnaz Tango dizisinin senaryo ekibinde yer aldı ve dizinin yönetmenliğini yaptı. Kaplanoğlu 2001 yılında, başrolünde Robin Williams’tan kısa süre önce oyunculuk dersleri almış ve ülkesine dönmüş olan Tolga Çevik’i oynattığı, ilk uzun metrajlı filmi Herkes Kendi Evinde filmini çekti.

Ne yönetti?

Anadolu-taşra üçlemesi olarak tasarladığı Yusuf Üçlemesi’ni “Bu aynı zamanda bir anne-oğul ilişkisinin son günlerinden ilk günlerine uzanan arkeolojik bir kazı çalışması” diye tanımlayan Semih Kaplanoğlu, serinin birinci halkası olan Yumurta filminde; yıllar evvel doğup büyüdüğü kasabayı aklı ve gönlüyle de terk etmiş olan Şair Yusuf’un yabancılaşamamasını aktarıyor. Kaplanoğlu filminde; ilk şiir kitabı Bal ile edebiyat kamusunda dikkat çekemeyen, işlettiği sahaf dükkânından da istediğini alamayan, annesinin ölümü üzerine cenaze için kasabaya geri dönen Yusuf’un çıkmazını anlatıyor. Daha doğrusu yönetmen; annesinin, akrabalarının mezarlardan aldığı toprakları ayrı ayrı saksılarına koyup büyüttüğü çiçeklere, Ayla’nın “çiçek onlar” cevabıyla uyanan Yusuf’un, gurbete gidememeyle terbiye olan ruhunu ele alıyor.

Nasıl yönetti?

Oyuncu olmadan önce seyyar bir sahafken tanıştığı Nejat İşler’e başrolü yer veren Semih Kaplanoğlu; Saadet Işıl Aksoy’un yanı sıra Ufuk Bayraktar, Cengiz Bozkurt, Gülçin Santırcıoğlu ve Tülin Özen ile filmin oyuncu kadrosunu kurmuş. Senaryoyu, Yusuf Üçlemesi’nin tamamında beraber çalışacağı Orçun Köksal ile beraber yazan yönetmen; Kasaba, Mayıs Sıkıntısı, 11’e 10 Kala gibi filmlerde de adından söz ettiren Ayhan Ergürsel’e kurgu masasında yer vermiş. Seste; Yazgı, İtiraf, Kader, Tatil Kitabı, Zefir gibi filmlere sihir dokunuşları bulunan İsmail Karadaş’ın imzası bulunurken, görüntü yönetmenliğinde Gözetleme Kulesi, Fil Mezarlığı, Moto Guzzi gibi yapımlarda yer alan Özgür Eken yer almış.

Semih Kaplanoğlu, Anadolu-taşra üçlemesi olarak tasarladığı Yusuf Üçlemesi’ni “Bu aynı zamanda bir anne-oğul ilişkisinin son günlerinden ilk günlerine uzanan arkeolojik bir kazı çalışması” diye tanımlıyor.
Semih Kaplanoğlu, Anadolu-taşra üçlemesi olarak tasarladığı Yusuf Üçlemesi’ni “Bu aynı zamanda bir anne-oğul ilişkisinin son günlerinden ilk günlerine uzanan arkeolojik bir kazı çalışması” diye tanımlıyor.
  • Gül: Sağ ol hatırlayıp kitabını göndermişsin. Arada dönüp dönüp okuyorum. Bazı şiirleri eskiden hatırlar gibiyim.
  • Yusuf: Hangilerini?
  • Gül: Bilmem. Kuyu muydu?
  • Yusuf: Senin için yazmıştım.
  • Gül: Çok çektirmiştim sana, gençlik işte.

Neden yönetti?

“Ben şiir yazıyorum hâlâ. 16 yaşımdan beri... Yayımlanmış şiirlerim de var. Aslında film yaparken de bir ayağım hep şiirin üretim teknikleri, azaltma, eksiltme gibi özelliklerinin üzerinde. Bir şiirin insana verdiği duyguya sinemanın içinde de bakıyorum. Sinemanın içinde de bunun olabilirliğini görüyorum ve bence çok da kuvvetli bir alanı var şiir ve sinema birlikteliğinin.” diyen yönetmen; şiirin üretim teknikleriyle ilerleyip oluşturduğu diliyle yine bir şairin hikâyesini anlatmak istemiş. Üstüne saldıran çoban köpeğine tepkisiz kalıp korkudan hareket edemeyen Yusuf; köpeğin dostça, güçlü, masum bakışlarına dayanamaz ve ilk kez içini döküp ağlar. Toprağının köpeği, Yusuf’a dur deyip gurbete gitmesine izin vermez. İnsan toprağını bırakır, gurbete gider; içiyle kendini besleyen o yumurtadan uzaklaşır. Ama doğulan toprak; solunan havayla, yenilenle içilenle, göz algısında yer eden renklerle, her anı hatırlatan kokularla insanını bırakmaz.

Ne zaman yönetti?

Arthur Rimbaud’un Özlem şiirinin her saniyesinde işlendiği, Nejat İşler’in unutulmaz çoban köpeği sahnesiyle sinema tarihimizde kendine has ve kıymetli bir yerde duran, Dünya Prömiyeri’ni 60. Cannes Film Festivali’nde gerçekleştiren Yumurta filmi ülkemizde 9 Kasım 2007’de gösterime girmişti. 44. Antalya Altın Portakal’da başta En İyi Film olmak üzere 7 ödül alan Yumurta filmi daha önce de Şili Valdivia’da En İyi Yönetmen ve En İyi Kadın Oyuncu, Saraybosna’da En İyi Kadın Oyuncu, Bangkok World Film Festivali’nde En İyi Yönetmen, Sevilla Film Festivali’nde En İyi Eurimages Film Ödülü, Portekiz Estoril Film Festivali’nde de En İyi İkinci Film ödüllerine değer bulunmuştu.

Nerede yönetti?

Annesinin herkese onun adına hediyeler verip güzel dileklerde bulunduğunu ölümünden sonra anlayan ve bu mirası bir şekilde devam ettiren; vejeteryan yemek kitabını elindeki şarapla veya da Fransız konyağı ile değiştirmeyi teklif eden şehirli kadına sadece “olur” diye cevap veren Şair Yusuf’un hikâyesinin çekimleri yönetmenin doğup büyüdüğü İzmir’de gerçekleştirilmiş. 2000’li yılların başındaki çoğu yönetmen gibi toprağında kayda giren Kaplanoğlu; 97 dakikalık filmi İzmir’e bağlı Ödemiş, Tire ve Birgi’de çekmiş.

*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.