Necip Fazıl'ın ilk kahramanı: Maraş

Kahramanmaraş, eski ve halk arasındaki adıyla Maraş, Türkiye'nin Akdeniz Bölgesinde bulunan bir ili ve en kalabalık on sekizinci kentidir.
Kahramanmaraş, eski ve halk arasındaki adıyla Maraş, Türkiye'nin Akdeniz Bölgesinde bulunan bir ili ve en kalabalık on sekizinci kentidir.

Necip Fazıl Kısakürek, şiirinden kâinata doğru yankılanarak devleşeno çatalyürek, köpük köpük büyüyen, asil ve görkemli sesiyletam bir İstanbul şairidir. Bu şehirde doğmuş, hayatının büyük bölümünübu şehirde geçirmiş ve son nefesini verirken ömrüne bu kutlupayitahtı şahit tutmuştur. Şehirli bir adamdır karşımızdaki, ayağınıbastığı zemine güvenerek asaletiyle konuşur öncelikle. İstanbul’uanlatan kalemi, temsil ettiği insanlara şahsiyet ve özgüven kazandıranvarlığıyla bir bütün hâlinde onu Sultanü'ş Şuara makamına taşıyanyolun anahtarı olsa da yaslandığı asıl hikâye başkadır. Hamuruo daha doğmadan Maraş’ta karılmıştır çünkü, mayasının kaynağıve ruhuyla ait olduğu mekân, kalbinde İstanbul kadar derinlerekök salmış bir atalar yurdudur. Nam-ı diğer hep kahraman Maraş.

  • "Ben İstanbul’da doğdum; babam da İstanbul’da doğdu. Fakat ben aile kaynağı olarak Maraşlıyım. Maraş’ta Kısakürekoğulları ağacının bir dalıyım; ve açık söyliyeyim, bu bakımdan hatırı sayılır bir gurur sahibiyim. Dolayısiyle de, yukarıda belirttiğim çerçeve içinde kalmak şartiyle mıntakacıyım." Necip Fazıl Kısakürek

Necip Fazıl Kısakürek, Türk şair, romancı, oyun yazarı ve İslamcı ideolog.
Necip Fazıl Kısakürek, Türk şair, romancı, oyun yazarı ve İslamcı ideolog.

Necip Fazıl için Maraş imgesi, evvelemirde çocukluğundaki bütün terbiye ve telkinleri borçlu olduğu dedesi Mehmet Hilmi Efendi’yi anlatan bir kara parçasıdır. Buradan yola çıkarak, aidiyetinin o büyük anlam denizindeki yerini dedesinin varlığı üzerinden görüp, bu yorgun kara parçasını idealleştirir şair. Maraş’ın en eski hanedanına mensup, Dulkadir sülâlesine bağlı Kısakürekoğulları soyundan gelen Mehmet Hilmi Efendi’nin köklere sadakat ve Maraşlı olmak ilkesiyle büyüttüğü torununun ruh dünyası da benzer bir duygu derinliğini barındırmaktadır: "Dedem sarayın verdiği en yüksek rütbelerden birini taşıdığı hâlde, bana onunla değil, Maraş’taki aile kökümüzle iftihar etmem gerektiğini telkin etmiş ve 45 yaşıma kadar görmediğim Maraş’ı nazarımda bir ideal toprak olarak ruhuma sindirmiştir. Çocukluğumda başlayan bu his, Maraş’ı tanıdıktan ve birkaç kere gördükten sonra büsbütün içime yerleşmiş bulunuyor. Orada idealimin iptidai malzemesini tamamiyle bulmuş, bütün Türkiye’de olduğu gibi, binasına henüz şahit olmuş değildim."

Kısakürekoğulları ağacının bir dalı olarak hatırı sayılır bir gurur sahibi olduğunu söyleyen Necip Fazıl’a, Şevket Rado ve arkadaşlarının İstanbul pastanesinde "Prens" lakabıyla seslenmelerindeki sır, şairin biraz latife ederek ama ciddiyetle Anadolu’da Osmanlı’dan eski olan Dulkadiroğulları/Kısakürekler hanedanının içinden silsileyle kendisine kadar gelen veliaht unvanı dolayısıyla, asalet bakımından bir Prens sayılacağının ilanıyla ilgilidir mesela.

Atalar yurdu olarak kodladığı Maraş’ı, çocukluğundan beri şahsiyetini kuşatan köklü bir tutkuya dönüştüren şairin, soy ve toprağa bağlılık gibi belirleyici saiklerle inşa ettiği bu bilinç, kahraman unvanı verilen bir şehrin tarifidir aslında; bağımsızlığına düşkün, kendini bilen, saf Anadoluculuk şuuru. Sütçü İmam gibi özgürlük ateşini mayasından alan adamların omzunda yükselen bir temsiliyet. Şehir-insan ilişkisi bağlamında Maraşlı olmakla bütünlüklü bir portre çizen o insan kimdir peki? Necip Fazıl’ın bakışıyla tam olarak şöyle: "Etrafı huni gibi kaplayan dağların dip noktasında, sâf Türk kalmış olmanın mührünü çehresinde hecelediğim Maraşlı, gözümde, tarihî haklarını bile aramak gayretinden müstağni, iç hayatını dışına vurmaz bir hicap içinde Müslüman Türkün en zengin örneklerinden biridir; faziletiyle birlikte suçu da bu noktadadır."

1904 yılında İstanbul’da Maraşlı bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi.
1904 yılında İstanbul’da Maraşlı bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi.

Manayı billurlaştıran tohum

Çemberlitaş’ta doğduğu konağın avlusu, Balkan Harbi’nden bozgunla dönen yaralı Maraşlı askerlerin doldurduğu bir hemşeri sığınağıdır. Askerlerin arasında dolaşıp, onlara su verirken hatırladığı çocukluğuna ait bu izlekler, zihnindeki Maraş’ı zaman içinde daha da büyütür. Yıllar sonra Maraş’ın kurtuluş yıldönümü olan 12 Şubat, Necip Fazıl’ın 1937-1938 yıllarında Eminönü Halkevi salonundaki anma merasimlerinde yaptığı ateşli konuşmalarla kutladığı ve bağımsızlık ateşini hançeresinde köpürttüğü destansı bir gün olarak kayıtlara geçecektir.

Şairin o yıllarda henüz görmediği/ ayak basmadığı ama asaletini ruhunda hissettiği yurduna söylediği -İstanbul’dan Maraş’a doğru akan- hasret mektupları olarak görülebilir bu heyecanlı hitaplar. Maraş’ın emperyalizme direnişini anlatan Tohum piyesi de, bir manayı billurlaştırma eylemidir şair için. 12 Şubat’tan ayrı değildir elbette. Direniş tohumunu attığı toprakları anlattığıdır o hâlde: "Hiç unutmuyorum. Bundan on bir sene evvel, ben Ceyhan’da bir banka memuru iken, bir Maraşlı, beni oradaki çiftliğine davet etti. Göz alabildiğine dümdüz uzayan bir ovanın ortasına kakılmış bir çardağın üstünde ve gümüş bir sini biçimindeki ablak bir ay altında, gözyaşlarını gizleyemeden bana sabaha kadar, Maraş kurtuluşunu safha safha anlattı. Ömrümde, şiir akışı ve hayal şahlanışı bakımından bu kadar güzel bir gece geçirmedim. O anlattıkça, dümdüz ve çırçıplak ova; dağ, akarsu, uçurum, insan ve at, bir efsane kalabalığıyla doldu. Bu kalabalık, beni ve düşüncelerimi gün doğuncaya kadar bekledi. Maraş’ın mânâsını billurlaştırmak için yazdığım Tohum piyesindeki fikri işte bu gece avladım..."

 Kurtuluş Savaşı'nda işgale direnişi nedeniyle TBMM tarafından 5 Nisan 1925'te şehre İstiklal Madalyası verilmiştir. Maraş olan adı, 7 Şubat 1973'te Kahramanmaraş olarak değiştirilmiştir.
Kurtuluş Savaşı'nda işgale direnişi nedeniyle TBMM tarafından 5 Nisan 1925'te şehre İstiklal Madalyası verilmiştir. Maraş olan adı, 7 Şubat 1973'te Kahramanmaraş olarak değiştirilmiştir.

Maraş, Necip Fazıl’ın kanına karışan ve anlam dünyasını daha çocuk yaşta kuşatan manevi bir kale, asil bir kök, aradığı güçlü şuura ait saf maya ve dedesinin varlığında cisimleştirdiği o has Anadolu ruhunun simgesidir. Çok savaşlar, işgaller, yokluklar görse de hepsinden alnının akıyla çıkmayı bilmiş "kahraman" şehir. Ahır Dağı eteğinde çok yokuşlu, Kel Hacı'nın kahvesinde eller tetikte. Çakmakçı Said ve Tiyeklioğlu Kadir. Sütçü İmam’ın gözünü kırpmadan ateşlediği tabancasında kopan kanlı kıyamet. Atayurt. Sultanü'ş Şuara Eyüp Sultan Mezarlığı’ndaki ebedi uykusundayken şimdi, koynunda aziz vatan, rüyasında yalnızca ilk kahraman: Maraş.