Orta çağın en büyük gezgini: İbn Batuta

İbn-i Batuta, Orta Çağın en büyük seyyahı ve Rıhlet-ü İbn Battûta diye bilinen seyahatnâmenin yazarıdır.
İbn-i Batuta, Orta Çağın en büyük seyyahı ve Rıhlet-ü İbn Battûta diye bilinen seyahatnâmenin yazarıdır.

İbn Batuta, yürüyerek dünyayı dolaşma fikrinin ilk atalarından biri. Dönemin şartlarıiçin olağanüstü maceralarla dolu bir yolculuk onunki. Ortaçağ'da dünya elbettebugünkünden farklıydı. Fas'ta doğan, hukuk ve din eğitimi alan 20'li yaşlarda birgezginin çıktığı yolculukta rotasının düştüğü Hindistan'da 2 yıl, Çin'de ise 2,5 yılhâkimlik yaptığını düşünün. Müthiş hikâyelerle dolu bir çağda kendi hikâyesini kendisiduyuran bir gezgin İbn Batuta.

İbn Batuta kimdir?

Mensubu olduğu Levâte kabilesi Berberî asıllı olup Berka'dan Tanca'ya göçmüşlerdir
Mensubu olduğu Levâte kabilesi Berberî asıllı olup Berka'dan Tanca'ya göçmüşlerdir

1304'de bugünkü Fas'ın Tanca şehrinde dünyaya gelmiş sıra dışı bir maceraperest İbn Batuta. Hikâyesi her Müslüman için kutsal bir vazife olan Hac yolculuğuna çıkmasıyla başlıyor aslında. 1325’de başladığı Hac yolculuğu "şurayı da göreyim" diyerek rotasını diyar diyar dolaştırmasıyla uzun yıllar alıyor. Bugün dünya seyahatnameleri arasındaki en kapsamlı eserlerden biri olan "Rıhlet-ü İbn Batuta" da, işte bu uzun yolculuklar sonucunda ortaya çıkıyor.

Arap yarımadasından Mısır’a, İran’dan Irak’a, Doğu Afrika’dan Anadolu’ya, Kuzey Türk illerinden Doğu Asya’ya, Sudan’dan Çin’e, Endülüs’ten Hindistan’a dünya coğrafyasının çok büyük bir bölümünü yaklaşık yarım yüzyıl süren bir yolculukla dolaşan İbn Batuta, seyahatinin bütün safhalarını eşsiz hafızası sayesinde kayıt altına alabilmiş. Ve Ortaçağ’ın en büyük seyyahlarından biri olarak dünya kültür tarihinin "asla unutulmayacaklar" listesine girmeyi başarmış.

İbn Batuta'nın yanında Marko Polo dünkü çocuk

İbn Batuta, 21 yaşında başladığı Hac yolculuğunda, 30 yıl boyunca yaklaşık 130 bin kilometre seyahat etmiş. Bu açıdan çağının önemli gezginlerinden Marko Polo’nun neredeyse üç katı bir coğrafyayı dolaşmış bir gezgin. Seyahatinin durakları arasında bugün 50’ye yakın ayrı müstakil ülke olduğunu söyleyebiliriz. İbn Batuta’yı çağının diğer gezginlerinden ayıran bir diğer önemli husus ise Batuta’nın kendi yüzyılının en önemli kültür merkezlerine de uğramış olması…

İbn Batuta’nın şaşkınlık veren diğer yönü ise yolculuğu sırasında içine girdiği her dünyaya bir seyyah olarak değil, bizzat o dünyanın bir parçası olarak bakabilmesi. Gezdiği birçok ülkede sosyal hayatın içine girmiş, evlilikler yapmış ve hatıralarını detaylarıyla birlikte kaleme almayı bilmiştir. Üstelik notlarında coğrafi ve iktisadi ayrıntılara ve bilgilere yer vermiş olması da ortaçağ araştırmacıları için oldukça önemli bir fırsat.

Maliki mezhebine mensuptur.
Maliki mezhebine mensuptur.

Seyahat de kaderdi

İlk hedefi, Hac yapmak olan İbn Batuta, Fas’tan yola çıkar, Kuzey Afrika kıyılarından kara yoluyla Mısır’ın başkenti Kahire’ye ulaşır ve Nil kıyısından yukarı çıkarak Kızıldeniz’i aşıp Mekke’ye varmak ister. Fakat yukarı Nil bölgesindeki kabilelerin bu sırada isyan halinde olmaları nedeniyle ünlü gezgin Kahire’ye geri dönmek zorunda kalır. Mekke’ye gidemeyince bu sefer yönünü Şam’a doğru çevirir. Şam yolculuğu sırasında Kudüs ve El Halil gibi şehirleri de ziyaret eder.

Nihayet Medine üzerinden Mekke’ye ulaşır ve hacı olur.

Yola ilk çıkışındaki amaca ulaşan Batuta, bir kere seyahat etmenin tadına varmıştır. Hac dönüşü hemen ülkesine geri dönmek istemez. Bir kervana katılarak Mezopotamya sınırına doğru yol alır. Önce Necef’e daha sonra da Basra yoluyla İsfahan’a ve oradan da Şiraz’a geçer. Batuta’nın Şiraz’dan sonraki adresi ise Bağdat’tır. Bağdat’ta İlhanlı devletinin son hükümdarı Ebu Said ile tanışan Batuta, burada bir süre kalır. Bağdat’tan Tebriz’e, Tebriz’den ikinci kez hacı olmak için Mekke’ye doğru yol alır. Kutsal topraklarda bir yıl kaldıktan sonraki rotası ise artık Afrika kıyılarıdır.

Seyahatname değil, macera romanı

İbn-i Batuta, 1325'te Mekke'ye hacca giden zengin, Faslı bir Müslümandı.
İbn-i Batuta, 1325'te Mekke'ye hacca giden zengin, Faslı bir Müslümandı.

Giderek çok ilginç bir macera romanına dönüşen seyahatinde artık 27 yaşındadır ve rotası Afrika’dır. Önce Afrika’nın kuzeyine, ardından da güneyine kırar rotayı: Etiyopya, Mogadişu, Mombasa, Zanzibar ve Kilva’da birer hafta kalır. Daha sonra Hürmüz Boğazı’nı görmek için tekrar yola çıkar. Afrika biter ve Mekke’ye geri döner. Batuta’nın yeni hedefi Hindistan’dır. Ama Hindistan için bir tercümana ihtiyacı vardır. Tercüman için Selçukluların yönetiminde bulunan Anadolu’ya gitmeye karar verir. Cenevizlilere ait bir gemiyle Alanya’ya geçer, sonra Selçuklu başkenti Konya ve Sinop’a kadar ilerler.

Sinop limanından Kırım’a geçen Batuta Volga nehrinin kuzeyine doğru yol alan bir kervana katılır. Oradan İstanbul’a geçer.

İstanbul’a girdiğinde tarih 1332’dir.

Bir ay sonra önce Afganistan’a ardından Hindistan’a gitmek için tekrar yola çıkar.Delhi Sultanı’nın Batuta’yı hâkim olarak görevlendirmesiyle uzun Hindistan günleri başlar. Çin’e bu kadar yaklaşmışken Çin’e gitmemek bir seyyah için elbette düşünülemez. Delhi Sultanı’nın elçisi olarak Çin yolculuğu başlar. Korsan saldırılarını atlattıktan sonra Maldiv adalarına geçen Batuta, halkın isteği üzerine bir süre de burada hâkimlik yapar. Ancak seyahat aşkı Batuta‘yı yeniden yola çıkmaya zorlar. Bir Çin gemisine binerek Çitatong, Sumatra ve Vietnam üzerinden Fujian eyaletindeki Quanzhou şehrine, buradan da kuzeye giderek Şanghay yakınlarındaki Hangzhou’ya ulaşır.

İbn Batuta artık doğduğu topraklara, Fas’a doğru yol almaya başlar. Şam üzerinden hac yoluyla Mekke’ye giden Batuta Şam’da babasının ölüm haberini alır. Sardinya’ya uğrayarak Tanca’ya varır ve annesinin de birkaç ay önce vefat etmiş olduğunu öğrenir. Doğum yeri olan Tanca’da uzun süre kalmayan Batuta önce Endülüs’e, daha sonra da sırasıyla Valencia ve Granada’ya geçer. Daha sonra tekrar kendi vatanına dönen İbn Batuta bir süre Marakeş’te kalır. Fakat yollar Batuta’yı yine kendine çeker. Bu sefer Mali’ye gitmeyi kafasına koyan Batuta, Nijer nehri kıyılarından geçerek Mali’nin başkentine ulaşır.

Burada 8 ay kalır ve buradan da Timbuktu’ya geçer ve 1353’te Fas’a kesin dönüş yapar.

İbn Battuta, Avrupalılarca çok az bilinen Afrika, Orta Doğu ve Uzak Doğu'ya cesur yolculuklar yaptı.
İbn Battuta, Avrupalılarca çok az bilinen Afrika, Orta Doğu ve Uzak Doğu'ya cesur yolculuklar yaptı.

14. Yüzyılı en iyi anlatan seyahatname

Ortaçağ’ın en büyük seyahatnamesi "Rıhlet-ü İbn Batuta", İbn Batuta’nın Fas sultanı Ebu İnan Faris’in isteği üzerine şair Muhammed İbn Cüzac’a anılarını anlatmaya başlamasıyla ortaya çıkar. Seyahatname, bütün dünyada 14. yüzyıl’ı en iyi anlatan kitaplardan biri olarak kabul ediliyor.

Osmanlı'nın ayak izleri

Seyahatinin Anadolu durağında Bursa’daki Osmanlı Beyliğini de ziyaret eden İbn Batuta, Sultan Orhan hakkında; "Bu hükümdar Anadolu’da Türkmen padişahların en ulusu olduğu kadar, toprak, asker ve varlık bakımından da onların en üstünüdür" diyerek ileri bir görüşle Osmanlı Beyliğinin geleceğini haber verir.

Bereket Şam'da, şefkat Anadolu'da

Türkçe, Farsça dillerini biliyordu.
Türkçe, Farsça dillerini biliyordu.

İbn Batuta, seyahatnamesinde yolculuğunun duraklarından biri olan Anadolu ve İstanbul ile ilgili geniş bilgi ve gözlemlere de yer veriyor.

İbn Batuta, Anadolu insanı hakkında şunları söylüyor: "Bilad-i Rum denilen Anadolu, dünyanın en güzel memleketidir. Allah, güzellikleri öteki ülkelere ayrı ayrı dağıtırken, burada hepsini bir araya getirmiştir. Burada dünyanın en güzel insanları, en temiz kıyafetli halkı yaşar ve en nefis yemekler pişirilir. Allah’ın yarattıkları içinde en şefkatli olanlar bunlardır ki, bundan ötürü ‘Bolluk, bereket Şam’da; şefkat ise Anadolu’dadır’ denilmiştir… Bu ülkede kadınlar erkeklerden kaçmazlar. Yola çıkacağımız zaman kadınlar akraba ve hane halkındanmışçasına bizimle vedalaşırlar, bu ayrılıktan dolayı üzüntülerini gözyaşlarını dökerek belirtirler."