Rab-i Reşîdî ilim şehri Tebriz’de doğu ile batı arasında köprü kurdu

İlhanlı’nın kayıp ilim şehri; Rab‘-i Reşîdî
İlhanlı’nın kayıp ilim şehri; Rab‘-i Reşîdî

İlhanlı Hanedanlığı'nın yedinci hükümdarı Gazan Han'ın veziri Reşidüddin Hemedani büyük bir rüya görmüştü. Devletin başkenti Tebriz’e bir ilim şehri kurmaktı gördüğü rüyanın tabiri. Moğolların, İslamiyet’i kabul eden hanlarıyla birlikte daha ılımlı politikalar izleyerek ağır ağır tarih sahnesinden çekilmeye başladıkları bir çağ geliyordu. Yıkım ve yağma döneminin sona erdiğinin delili olarak İlhanlı topraklarında başlayan imar-inşa faaliyetleri, Tebriz’in kuzeydoğusundaki Sohrap Dağı eteklerine kurulan eşsiz bir ilim şehriyle taçlanacaktı: Rab‘-i Reşîdî. 1300’lerde başlayan şehrin inşası, vezir Reşidüddin Hemedani’nin kurduğu vakıflar sayesinde hızla tamamlanarak işler hale geldiğinde bir rüya gerçek olmuştu. Gazan Han sonrası İlhanlı tahtına oturan Olcaytu Han’ın da vezirliğini yapan Reşidüddin Hemedani, kurduğu kültür-ilim şehri Rab‘-i Reşîdî’yle bir rüyanın ayrıntıları eşliğinde Moğol-İlhanlı ülkesinin ihyasını düşlüyordu.

Rab‘-i Reşîdî, üniversite-şehir modelinin belki de ilk örneğiydi.
Rab‘-i Reşîdî, üniversite-şehir modelinin belki de ilk örneğiydi.

Şehir altın çağını başlatmıştı. İlk olarak kanallar, medrese, kervansaray, kâğıt üretim merkezi, yetimhane, kütüphane, darülkur’an, cami ve darüşşifadan müteşekkil Rab‘-i Reşîdî, zamanla gelişerek büyük, bayındır bir şehir hâline gelecekti. Otuz bin hane ve bin dükkânın bulunduğu şehirde üç katlı kervansaraylar, kapalı çarşılar, bahçeler, hamamlar, mescidler, ambarlar, darphaneler, depolar, değirmenler, kumaş ve kâğıt imalathaneleri, yoksullar için evler (dar al-meskan), sanatçı evleri ve hattat atölyeleri ilmi ve sosyal hayatın canlı kalmasını sağlayan temel yapı taşlarını oluşturuyordu. Birbirine geçitler ve koridorlarla bağlanan binalara sahip Rab‘-i Reşîdî, Gazan Han'ın Tebriz şehrinin tamamını çevrelemek için inşa ettirdiği sur duvarına ek olarak, şehrin kırsal kesimlerini çevreleyen ikinci bir duvarla da güven altındaydı. İlim şehri olarak atılan tohum yeşermiş, hayal edilenden çok daha büyük bir yerleşim bölgesine dönüşmüştü. Ve kapıları bütün dünyaya açıktı.

Reşidüddin Hemedani, modern anlamda ilk dünya tarihi olarak kabul edilen Câmi‘u’t-Tevârîh’i (Tarihler Derlemesi) bu şehirde kaleme aldı.
Reşidüddin Hemedani, modern anlamda ilk dünya tarihi olarak kabul edilen Câmi‘u’t-Tevârîh’i (Tarihler Derlemesi) bu şehirde kaleme aldı.

Geceleri meşaleler ve lambalarla aydınlatılan şehir üç ana bölümden oluşuyordu: Rabaz-i Raşidi, Şehristan-i Raşidi ve Rab-i Raşidi.İdare, eğitim ve hizmet alanları şehrin yapısı içinde belirli bölümlere ayrılmıştı. Küçe-i Ulema adlı, yalnızca âlimlere ve ilmi müesseselere mahsus bir mahalle bulunuyordu. Hem İslam dünyasından hem de Roma, Suriye, Çin, Mısır ve Hint diyarlarından gelen yedi bin ilim talebesinin yaşadığı bu mahallenin kütüphanesi, İslam dünyasının en meşhur hattatlarının eserleriyle birlikte 60.000 cilt kitabıyla göz kamaştırıcıydı. “Frang-Rum” adlı mahalle ise davet üzerine Batı’dan gelen ve ağırlıklı olarak istinsah (metin çoğaltma) faaliyetleriyle uğraşan insanların yaşadığı özel bir bölgeydi. İslam kaynaklarında bulunmayan bilgilere ulaşmanın tali bir yolu olarak himaye edilen bu Frenkler, aynı zamanda porte resimler de çizerek yeni ilham kapılarının aralanmasına katkı sağlıyorlardı. Şehir, dillere destan on yılının sonunda dünyanın dört bir yanından gelen binlerce ilim taliplisini kapısında buluşturmayı başarmıştı. Ön Asya’nın başkenti Tebriz’de, Doğu ile Batı arasında köprü olmaya hazırlanan ve tarihe geçecek bir şehir modeli ortaya çıkmıştı.

Son rüya

Rab‘-i Reşîdî’nin altın çağı uzun sürmedi. Rüyanın sahibi Reşidüddin Hemedani’nin, İlhanlı tahtının yeni hükümdarı Bahadır Han’ı zehirlemekle suçlanıp politik çekişmelerin ortasında bir saray entrikasına kurban edilerek 1318’de idam edilmesinin ardından ilim şehri için uğursuz günler başladı. Oğlu Muhammed Gıyas, babasının ölümünden sonra şehri ayakta tutmaya çalışsa da 1336’da onun da idam edilmesiyle Rab‘-i Reşîdî sahipsiz kaldı ve kısa süre içinde yağmalandı. Bir rivayete göre, Melik Eşref 1351’de Rab‘-i Reşîdî’yi ele geçirdikten sonra surlar, camiler, hastaneler ve okullar inşa ederek şehri yeniden bayındır hale getirmişti. Ama sonrası yine sessizlik. İlhanlı Devleti’nin 1357’de tarihten çekilmesiyle Rab‘-i Reşîdî de zamanın kumuna karıştı.

Rab‘-i Reşîdî, üniversite-şehir modelinin belki de ilk örneğiydi; bilginin peşine düşen, bilgiyi üreten ve onu dünyaya çağıran özgüvenli bir ilim şehri. Hayatın zorluklarından bir nebze azade kılınmış bu ortam, ilim taliplilerinin zihinsel bereketine imkân tanıyordu. Reşidüddin Hemedani, modern anlamda ilk dünya tarihi olarak kabul edilen Câmiʿu't-Tevârîḫ’i (Tarihler Derlemesi) bu şehirde kaleme aldı. Ve rüya, aslında hiç bitmedi.

*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.