Romanya seyahati için makbul gerçekler

Romanya’nın başkenti Bükreş’e adım attığınızda, eski bir Doğu Bloku ülkesine geldiğinizi anlıyorsunuz hemen.
Romanya’nın başkenti Bükreş’e adım attığınızda, eski bir Doğu Bloku ülkesine geldiğinizi anlıyorsunuz hemen.

Romanya’nın 7 Harikası; Bran Kalesi, Korvin Kalesi, Sapanta Neşeli Mezarlığı, Peleş Kalesi, Transfagaraşan Yolu, Turda Tuz Madeni (Salina Turda) ve Voronet Manastırı’ndan oluşuyor. Ve evet her şey Bükreş’le başlıyor. Romanya’nın başkenti Bükreş’e adım attığınızda, eski bir Doğu Bloku ülkesine geldiğinizi anlıyorsunuz hemen. Hava serin. Sokaklar gri. Soğuk betonlarla örülü baskın şehir estetiği, geniş bulvarları ve devasa binalarıyla misafirlerini selamlarken, Sovyet mimarisinin atmosferi belirleyen hakimiyeti göze çarpıyor. II. Dünya Savaşı’nın Alman kalesi Bükreş, savaş sonrasının işgal şehri ve ardından Rusların yeniden inşa ettiği başkent olma hüviyetine sahip. Malûm, diktatörler mimariye meraklıdır, ama konumuz bu değil.

Peles Castle.
Peles Castle.

Romanya’nın kimliğini anlamak için ülkeyi adımlamaya Bükreş’ten başlamak mümkün elbette. Tabii Rumen toprakları başkentten ibaret olmadığı gibi, asıl hazinelere ulaşmak için kiralık bir arabayı kuzeye doğru sürmekten daha güzel bir seçenek yok. Romanya’nın görülmesi gereken şehirlerinin dizilimimin, Bükreş, Sinaia, Braşov, Sighişoara, Turda, Hunedoara, Sibiu ve yeniden Bükreş şeklinde ilerlemesi de, “başladığın yerde bitir” adlı bu güzel rotayı daha cazip bir hâle getiriyor.

Karpatların Saklı Hazinelerine

Transfagaraşan.
Transfagaraşan.

Doğru Dağ beldesi Sinaia, kuzeyin ilk durağı. Nefes kesici bir çam vadisinde arzı endam eden “ilk Rumen kralının evi” namıyla göz kamaştıran Peles Kalesi, görülmeye değer güzellikte bir yapı. Sinaia’dan yol alıp, Karpat Dağları üzerindeki Braşov şehrinde, Erdel (Transilvanya) ile Eflak (Walachia) sınırında bulunan Romanya’nın ulusal anıtı sayılan Bran Şatosu’na gelmek, gezinin en heyecan verici anı. Burası Bram Stoker’ın meşhur romanındaki Kont Drakula’nın evine ayniyle benzediği için “Drakula'nın Şatosu” olarak anılıyor. Hava soğuk ama mekân çok cazibeli. Aslında Eflak prensi III. Vlad’ın (Kazıklı Voyvoda) sürekli ikametgâhı değil de ara sıra uğradığı, konakladığı bir şato burası. Ama Stoker'ın kurgusundaki Vampir Kont ile III. Vlad arasında kurulan bağlar popüler kültürü fena hâlde uçurmuş. Şato hem bu hikâyesiyle hem de iç-dış kısmıyla ziyaret edilmesi elzem bir mekân.

Voronet Manastırı.
Voronet Manastırı.

Yolumuza Avrupa'nın en iyi korunmuş Orta Çağ kasabası Sighişoara ile devam ediyoruz, burası aynı zamanda III. Vlad’ın da doğum yeri. Kuleleri, Arnavut kaldırımlı sokakları, kiliseleri ve tarih sahnesinden kopmuş bir an gibi duran atmosferiyle gerçekten etkileyici bir şehirden bahsediyoruz. Sighişoara’ya elveda demek zor olsa da Turda’ya direksiyon kırıyoruz. Turda’nın simgesi Tuz Madeni, dünya üzerindeki en fantastik, en ilginç yerler arasında ilk 10’a girebilecek çılgınlıkta.

Sapanta.
Sapanta.

Eski tuz madeni, şimdilerde bir tema park hâline getirilmiş. 122 metre yerin altında gezi tekneleri, dönme dolap, salıncaklar, çocuklar için eğlence ve elbette uzun bir tuz tarihi var. Yine düşüyoruz yollara. Hunedoara Kalesi olarak da bilinen Korvin Kalesi’nin burçlarından manzaraya doğru bakıyoruz. Korvin, Romanya gezisinin fotoğraf makinelerini ilgilendiren kısmının şahikası. Bir masal şatosu. Tarihin içinde yaşıyor. Renkli evleri, korunmuş dokusu, adım adım gezilecek sokaklarıyla güzel Sibiu’yu görüp, Bükreş’e doğru ilerliyoruz. Güneş batmak üzere. Romanya’yı özlemeye başlıyoruz.