Siyah-beyaz Yeşilçam'ın kahramanı: İzzet Günay

İzzet Günay, Türk oyuncu, antikacı ve filatelist.
İzzet Günay, Türk oyuncu, antikacı ve filatelist.

Briyantinli saçları, traşlı yüzü, deri ceketi ve gözlerini kısıpiçtiği sigarasıyla siyah-beyaz Yeşilçam yıllarının unutulmazmasal kahramanı. Hiçbir İzzet Günay filmi, renkli hâliyledaha güzel olamaz. O eski yılların, başka hayatların veözlenen zamanların aktörü olarak hafızalara kazınmıştı.

1960’larda parladığı ilk zamanlarından emekli olduğu 80’lere kadar, oyunculuğunun sınırlarını zorlayarak hem komedi hem dram filmlerinde aktörlüğünü konuşturarak sinemanın altın yıllarına mührünü vuran isimlerden biri olacaktır. Red Kit, Tophaneli Osman, Cesur Kabadayı, Manav Halil, İncili Çavuş, her mahallenin delikanlısı, gururlu âşık, bıçkınlık ile efendilik arasında, yumrukları ve gözleriyle konuşan adam. İzzet Günay.

İstanbullu ve dahi Salacaklı. Çocukluğunun geçtiği bu semti sürekli rüyalarında görecek kadar Salacaklı. 1934 yılında doğar. Babası İskele memuru. Sırasıyla Deniz Koleji, Haydarpaşa Lisesi ve İmar Müdürlüğü’nde teknik ressam. Mesaisi 5’te bitince, gece yarılarına kadar dans hocalığı yaptığı yıllar onu bir gazete ilanıyla Dormen Tiyatrosu’na taşıyacaktır. Kara Ağaçlar Altında oyunuyla başladığı profesyonel tiyatro oyunculuğu kariyeri, Sokak Kızı İrma, Pasifik Şarkısı, Zafer Madalyası ve daha birçok oyunla devam ederken, 1959 yılında Osman Seden'in yönetmenliğini üstlendiği Kırık Plak filmiyle adım attığı sinemada, kısa sürede başrole yükselerek 120 filmlik önemli bir kariyere ulaşacaktır.

Babası, Şirket-i Hayriye'de iskele memuru idi.
Babası, Şirket-i Hayriye'de iskele memuru idi.

Kartal Tibet ve birçok önemli oyuncu gibi o da tiyatro oyuncusuydu. Dormen Tiyatrosu emekçisi olarak girdiği sinemada; mimik, bakış ve vücut kullanımıyla taçlandırdığı oyunculuğu, farklı bir havaya sahip olduğunun ilk göstergesiydi. 1964 Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Ağaçlar Ayakta Ölür filmindeki performansıyla En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü aldı. Bu sinemaya güzel bir giriş anlamını taşıyordu ama Yeşilçam sistemi içinde eriyen oyunculuğu, doldur-boşalt ticari filmler sebebiyle maalesef gerçek anlamını bulamadı. Oynadığına değecek yapımlar bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaydı. Yine de tek sayfalık senaryolarını okuyarak hazırlandığı rollerinin hakkını vererek üstüne düşeni yapmaya çalışacaktı.

Çalıştığı tüm yönetmenler arasında Lütfi Ö. Akad'ın yeri bambaşkaydı. Oynadığı tüm filmler arasında da Safa Önal tarafından Sait Faik’in Menekşeli Vadi öyküsünden sinemaya uyarlanan Lütfi Ö. Akkad’ın yönettiği 1968 yapımı Vesikalı Yârim filminin yeri çok başka oldu. Kendi hâlinde bir manav olan Halil ile pavyonda çalışan Sabiha'nın imkânsız aşkını anlatan filmde geçen bir replik, sinema tarihine geçecek kadar büyümüş ve filmle birlikte bu replik de kültleşmiştir. Sabiha'nın Halil'e söylediğidir: "Çok eskiden rastlaşacaktık."

Aktörlüğü kadar rafine zevkleri ve ilgi alanlarıyla da dikkat çekici bir adam oldu Günay. Birçok özelliği vardı; teknik ressam, filatelist, dans hocası, set amiri, nümizmat, Klasik Türk Sanat Müziği solisti ve antikacı. İzzet Günay için bütün bunlar çok yönlü kişiliğini oluşturan zenginlik alâmetleriydi. Oyunculuğunu; aile hayatı, beyefendiliği ve şık giyimiyle yükseltmişti. Seyirciye duyduğu saygı her şeyin önündeydi. Böyle İzzet Günay oldu.

1957 yılında gazete ilanı ile Dormen Tiyatrosu'na girdi.
1957 yılında gazete ilanı ile Dormen Tiyatrosu'na girdi.

Başka bir zamanda, başka şartlarda, başka bir sinema mümkün olabilirdi belki de. Günay’a göre durum böyle. Haklılık payı vardı mutlaka. Bölge işletmecilerinin tekelinde, çoğu zaman onlara boyun eğerek varolmaya çalışan bir sektör. Günahı ve sevabıyla şöyle çiziyor bu resmi İzzet Günay: “Bizim zamanımızda yarım sayfayla filme başlanırdı. Biz o rolleri nasıl hayata geçirebilmişiz, hayret yani. Çalışılacak bir rol bile yoktu. Bu şartlara rağmen o çizgiyi tutturmak büyük başarı. Çok teknik imkânsızlıklarla uykusuz, dur duraksız hiç gocunmadan fedakârlıkla yapılan sinemada o devreye Türk sineması çok şey borçludur. Biz de sinemaya çok şey borçluyuz, ismimizi sinemadan duyurduk.”

Diğer baş aktörlerin gölgesinde kalsa da başrole çıktığı 112 filmiyle Yeşilçam’ın mihenk taşları arasına girdi. Hakkı yeterince teslim edilmedi aslında. Yetenekleri ortadaydı oysa. Odun gibi yakışıklılarda ya da komik olmaya çalışan kısıtlılardan değildi. Dramda devleşip, komedide döktürüyordu. Oyun vermeyi de mimik kullanmayı da iyi biliyordu.

  •  Ağaçlar Ayakta Ölür.
  • Gururlu genç, bıçkın delikanlı, zengin ama merhametli. İzzet Günay. Umutsuz âşıkların şahı oydu, en güzel gülümsemelerin sahibi. Şu 5 filmiyle en çok: Ağaçlar Ayakta Ölür (1964), Fıstık Gibi Maşallah (1964 - Bazıları Sıcak Sever uyarlaması), Beyoğlu Esrarı (1966), Vesikalı Yârim (1968), Birleşen Yollar (1970).