Sokak fotoğrafçılığı neden hâlâ etkileyici? Engin Güneysu anlatıyor

Engin Güneysu mobil ve sokak fotoğrafçılığının Türkiye'deki önde gelen isimlerinden. Fotoğraf onun için bir ifade biçimi. Derdini fotoğrafla anlatıyor, hayatı onunla tercüme ediyor. Güneysu, aynı zamanda sokağın dilini biliyor ve paylaşmayı seviyor. Hem Türkiye'de hem de yurt dışında atölye çalışmaları yapması da bundan. İşte bir fotoğraf tutkununun serüveni…
Fotoğrafta ne görmek istiyorsunuz? Zamana mı tanık olmak daha keyif verici,yoksa kafanızdaki görüntüyü yakalamak için onu hazırlamak mı?
Ben sokak fotoğrafı konusunda kendimi geliştirdim. Bu da aslında ânı ve üzerine çok kafa yorulmadan, anlık insan ve yaşam alanlarını kaydetmek üzerine bir dürtü sonrası oluşan bir eylem. Bir de tasarlanmış fotoğraf var. Onun da heyecanı ayrı. Tanık olmakta sürpriz ve sokağın dekoruyla harmanlanan hayatlar diğerinde ise daha çok bir sosyolog gibi çalışıp kontakları ayarlayıp projeyi yürütmek gerçeği var. Ben ikisini de çok keyif verici bir serüvenin parçaları olarak görüyorum.

Mobil fotoğrafçılık nedir ve bu kadar geniş kitlelere ulaşmasındaki en önemli etken neydi?
Mobil fotoğraf kavramı gücünü insanların kaliteli ürettikleri anlık görüntüleri yine aynı cihazları ile kitlelerle ulaştırabiliyor olmalarından alıyor. Bu da onu en cezbedici özelliği. Ağır ve hantal, taşıması çok da kolay olmayan ve başka bir cihaza aktarılıp paylaşmayı mümkün kılan bir teknoloji sıradan insanların çok ilgisini çekmedi ve her geçen gün kaliteli optic yapılarına bürünen cep telefonu kameraları fotoğraf çekme ve paylaşma aracı olarak birinci sırayı kaptı. Ben uzun yıllardır bu dijital gelişimi izliyor ve ders müfredatımı zenginleştiriyorum.

Bildiğimiz fotoğrafçılık bu anlamda geride kaldı mı?
Geçmiş ile bugün arasındaki tek fark sonuca ve bilgiye daha çabuk ulaşılabiliyor olmamız. Ama ne yazıkki bilgi akışının bu kadar yoğun olduğu ve sonuca bu kadar çabuk ulaşıldığı günümüzde kaliteli üretim görmek hayli güç. Teknik yeterlilik bir işi ortaya çıkartmak için gerekli birer enstrüman ama sonucun kalitesini en azından içeriğin kalitesini belirleyen ölçüler değiller. Bu yüzden pahalı cihazlar ile kaliteli içerik üretmek tek başına mümkün değil. İş, bu makinanın gerisinde duran ve ona yön veren kişide bitiyor. Birikim ve donanım araştırma ile birleştiğinde ancak ortaya iyi iş çıkabilir.

Atölye çalışmaları yapıyorsunuz sokak fotoğrafçılığı üzerine. Nasıl çalışıyorsunuz, hangi sokaklar size çekiyor?
Evet. Son 5 yıldır spesifik olarak ve fazla olmamakla beraber yılda bir kaç tane sokak fotoğrafı atölyesi düzenliyorum. İstanbul ve yurdun farklı illerinde oluyor genelde. 2013’de ISU International Sarajevo University’de atölye çalışması yapmıştım.
Dünya’nın neresine gidersem gideyim sokak fotoğrafı vazgeçilmezim. Yani belirli bir proje odaklı çalışırken dahi araya sürpriz sokak kareleri dahil ediyorum ve bu çok heyecan verici bir şey benim için. Atölyelerimde artık sokağa çıkmıyoruz öğrencilerim ile.

Bunun yerine onlara kendi sokak deneyimlerimi anlatan bir video izletiyorum micro bir kamera ile kaydedilmiş. Benim konuya, sokağa yaklaşım tekniklerime dair görüntüler var.
Çünkü sokakta olabildiğince dikkat çekmemelisiniz ki bir konunun doğallığını bozmayasınız. 10 kişi ile, herkesin elinde kamerayla pek bir görüntü yakalamak mümkün değil!
Sıkça seyahat ediyorsunuz. En çok nelere gitmek size rahatlatıyor, rotalarınız neler ?
Seyahat etmek benim için bir tutku, bir tedavi biçimi gibi. Ne zaman sıkılsam ve kendimi iyi hissetmesem bir seyahat planı yapıyorum ve yenilenmiş olarak geri dönüyorum. Tabii bu seyahatlerde üretimlerim de artı oluyor. Yakın bir coğrafya olarak Balkanlar çok ilgimi çekiyor.

Almanya’nın bende ayrı bir yeri var sanırım, çok fazla gurbetçinin olması kendimi yabancı hissetmememe sebep oluyor. 2009’da Suriye Şam’da bir hafta kalmıştım ve çok etkilenmiştim. O döneme ait ve şehrin tahrip edilmediği bir sürü fotoğraf çekmiştim. Libya’da 2011’de bir hafta kalmıştım ve unutamadığım anılarım olmuştu, son olarak İzlanda’da bulundum. Başka bir ülke değil başka gezegendi sanki!
Hiç unutamadığınız seyahatleriniz var mı, neler yaşadınız ?

2011’de Pakistan seyahatim olmuştu. İlk olarak Karaçi, daha sonra İslamabah ve oradan da Kasmir’e gitmiştim. Benim için oldukça verimli bir yolculuktu. Bu seriye dair işlerime, “enginguneysu.com” kişisel web sayfamın, "see you inshallah" adlı works kısmından ulaşılabilir.
Yeni projeleriniz neler?
Doğduğum şehir olan Samsun’la ilgili uzun soluklu, ‘’Sulak Bir Şehirden Yaşam Öyküleri‘’ adlı bir çalışma yürütüyorum. Şimdilik fotoğraf projesi, belki videoda eklenebilir ilerleyen zamanlarda. Geçtiğimiz yıl bu konu üzerinden ülkemizin seçkin fotoğraf festivali Bursa Photofest’te kişisel bir sergim oldu.

Son üç yıldır üzerinde çalıştığım Bosna Hersek te kaydettiğim ve montajını bitiremediğimiz ama bu sene bitirmeyi hedeflediğim bir video belgeselim var. Ayrıca Berlin ve Kadıköy arasında benzerlikler üzerinden ürettiğim bir projem daha var o da bu sene ikinci yılına girdi. Bu yıl sergi ya da bir performans olarak eyleme geçecek diye düşünüyorum.
Iphoneograph nedir?
2007 yılı ve ocak ayında Steve Jobs’un müthiş katkıları ve fotoğraf verdiği önemle ilk kameralı ve sadece 2 mp’lik iphone modelini Apple markası piyasaya sürdü. Kısa süre içerisinde özellikle Amerika kıtasında cep telefonları ile anlık çekimler yapıp paylaşan bir kitle oluştu. Bunlar kendilerine “iphoneographer” demeye başladılar, sayıları her geçen gün arttı ve insanlar bu akımın birer parçası olmaya devam ediyorlar.
*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.