Sokaksız halklar ya da Jean-Michel Basquiat

Jean-Michel Basquiat.
Jean-Michel Basquiat.

Bugün bildiğimiz Sokak Sanatı'nın öncüsü olan Jean-Michel Basquiat, sanat dünyasının seçkinlerine uyum sağlamak için kendisinden asla ödün vermeyen efsanevi bir sanatçıydı. 1980'lerin New York sokaklarında grafiti çizmekten şehrin en ünlü galerilerinde sergi açmaya kadar uzanan kısa kariyerinde resim sanatını silinmez bir şekilde dönüştürerek arkasında 917 çizim, 25 eskiz defteri, 85 baskı ve 171 resim bıraktı.

Doğmuş olmak ya da ilk yıllar

Jean-Michel Basquiat 22 Aralık 1960'ta New York, Brooklyn’de orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Haiti göçmeni babası bir muhasebeciydi ve ailesi Porto Rikolu olan annesi de Brooklyn'de doğmuştu. Bu çok kültürlü mirasın bir sonucu olarak genç Basquiat, İngilizcenin yanı sıra Fransızca ve İspanyolcayı da akıcı bir şekilde konuşabiliyordu. Erken yaşlardan itibaren, babasının iş yerinden getirdiği kâğıtları kullanarak resim yapmaya başlayan Basquiat aynı zamanda annesiyle birlikte New York'un büyük sanat müzelerini gezmekten keyif alıyordu.

Ancak Basquiat'ın masalsı bir çocukluğu yoktu: 1968'de bir trafik kazasında dalağını kaybetti; aynı yıl annesi ve babası ayrıldı ve kardeşiyle beraber velayetleri babaya verildi. Ergenliği boyunca asi ve öfkeli olan Basquiat, liseye devam ederken annesi depresyon nedeniyle akıl hastanesine kaldırıldı. Mezuniyetine dokuz ay kala, hayal kırıklığına uğrayan bir genç olarak önce okulu bıraktı sonra bir daha dönmemek üzere aile evini terk etti. O sıralarda, arkadaşı Al Diaz ile birlikte SoHo ve East Village çevresindeki "Same Old Sh*t" (aynı eski b*k) anlamına gelen "SAMO©" takma adıyla duvarları boyamaya başladılar. Bu etiketler kısa sürede grafiti camiasında ilgi görmeye başladı.

  • SAMO©
  • SAMO eserleri büyük ölçüde metne dayanan düzen ve siyaset karşıtı mesajlar iletiyordu. Bu mesajların metinlerine, daha sonra Basquiat'nın solo çalışmalarında da yer alacak olan logolar ve imgeler, özellikle de üç köşeli taç eşlik ediyordu. New York'un harap binalarının, metro vagonlarının ve konutlarının duvarlarına spreylenen SAMO sloganları yeni gelişmeye başlayan karşı kültürün, özellikle de kendisini ana akımdan farklı gören sanat, kültür ve müzik çevresinin dikkatini çekti.

Sokaklarda büyümek

Basquiat bu dönemde sık sık evsiz kalarak bazen banklarda, bazen arkadaşlarının koltuklarında uyudu; geçimini dilencilik yaparak ya da elle boyadığı tişörtleri ve kartpostalları satarak sağlıyordu. Bu sırada şehir merkezindeki kulüplere, özellikle de dönemin en popüler mekânları olan Mudd Club ve Club 57'ye gitmeyi ihmal etmiyordu. Her iki kulüp de aralarında Keith Haring, Kenny Scharf, film yönetmeni Jim Jarmusch ve Ann Magnusson'un da bulunduğu yeni nesil görsel sanatçıların, yönetmenlerin ve müzisyenlerin buluşma noktasıydı. Bu alternatif ve yaratıcı ortam, kendilerini sanat çevresine tanıtarak ün kazanmak için çalışan sanatçılarla doluydu.

1979'da New York'un gece hayatında tanınmaya başlayan Basquiat’in, iyi bağlantıları olan bir sanatçı ve film yapımcısı olan Diego Cortez ile tanışması kariyerinin dönüm noktası oldu. Cortez, onun çalışmalarını sanat tüccarlarına gösterdi ve bazı çizimlerini sattı. Basquiat o zamanlar çoğunlukla Peter Max tarzında çocuksu çizimler yapıyordu, ancak çalışmalarına yazıyı da ekleyerek Cy Twombly ve Robert Rauschenberg'den öğeler taşıyan kendi estetiğini buldu.

(The Death of Michael Stewart) Defacement, 1983 63.5 cm × 77.5 cm Collection of Nina Clemente
(The Death of Michael Stewart) Defacement, 1983 63.5 cm × 77.5 cm Collection of Nina Clemente
  • Untitled (İsimsiz), 1981 205.74 cm × 175.9 cm The Broad, Los Angeles
  • Basquiat'ın erken dönem çalışmalarının bir örneği olan İsimsiz (Kafatası), aynı anda hem çağdaş bir graffiticinin Batı otoportre geleneği üzerine yorumunu hem de yaşamın geçici doğasını simgeleyen memento mori geleneğinin bir örneğini sunuyor. Parlak boya lekeleri üzerine yerleştirdiği kafatası, çökmüş ifadesi ve Frankenstein'ı andıran kaba dikişleriyle, göçmen bir gencin 1980'lerin sanat piyasasında kimliğini bulmak için verdiği mücadelesini hatırlatıyor.

SokaktansStüdyoya

Amerikan ekonomisi 1970'lerin sonlarındaki durgunluğun ardından, Başkan Ronald Reagan'ın ilk dönemindeki toparlanma sürecinde zenginleşmeye başlayanlar hem statü hem de vergi indirimlerinden yararlanmak için sanata yatırım yapmak istediler. Aradaki bağlantıyı sağlayan sanat simsarları henüz piyasa tarafından lekelenmemiş bir şey arıyorlardı; çünkü sanatın yönü hızla değişerek Minimalizm ve Kavramsalcılık’tan uzaklaşmaya başlamıştı. Son yıllardaki sanat akımlarına bir tepki olarak ortaya çıkan ve 1980'lerde yükselişe geçen Neo-Dışavurumculuk, insan figürünü tekrar öne çıkardı. Malzemenin kaba bir şekilde yüzeye uygulanmasıyla karakterize edilen Neo-Dışavurumculuk, Basquiat'ın daha önce küçümsenen grafiti çalışmalarını da kapsıyordu. Bu ortam, galerilerin Basquiat'e sanki sanat üreten bir makineymiş sarılması genç sanatçının hızla şöhret basamaklarını tırmanmasını mümkün kıldı.

Obnoxious Liberals, 1982 172.72 x 259.08 cm The Eli and Edythe L. Broad Collection
Obnoxious Liberals, 1982 172.72 x 259.08 cm The Eli and Edythe L. Broad Collection

Times Square Show

Basquiat ilk olarak 1980'de aralarında Jenny Holzer, Keith Haring, David Hammons ve Kenny Scharf gibi punk ve grafiti dünyasından tanınan isimlerin yer aldığı bir sergi olan Times Square Show aracılığıyla sanat dünyasının ilgisini çekmeye başladı. Ertesi yıl, P.S. 1'de küratörlüğünü Mudd Kulübü'nün kurucu ortağı Diego Cortez’in yaptığı, "New York/New Wave" grup sergisine Basquiat de dahil edildi. Sergide birçok sanatçının beş yüzden fazla eseri yer almasına rağmen Basquiat öne çıktı ve aynı yıl ünlü sanat dergisi Artforum’da Rene Ricard'ın "The Radiant Child" (Işıldayan Çocuk) başlıklı makalesi, Basquiat'nın sanat dünyasındaki yerini sağlamlaştırdı. Yıl bitmeden çalışmaları, zamanın en güçlü sanat tüccarlarından üçü olan Annina Nosei, Emilio Mazzoli ve Bruno Bishofberger tarafından fark edilmişti.

Basquiat'nın ilk temsilcisi, Barbara Kruger ve Keith Haring gibi sanatçıları SoHo'daki galerisinde sergileyen Annina Nosei'ydi. P.S.1'deki başarısından sonra yeni Rauschenberg olarak sanat dünyasına müjdelenen Basquiat'ın elinde satılmaya hazır çalışması olmadığı için Nosei ona galerinin bodrum katında stüdyo ve malzeme sağladı; iyileştirilmiş yeni koşullar Basquiat'ın çalışmalarını daha cesur ve karmaşık hâle getirdi. Amerika'daki ilk tek kişilik sergisi 1982'de Annina Nosei Galerisi'nde açıldığında her bir eseri 2.500 dolara satılmasına rağmen Basquiat kendini sömürülmüş hissediyordu çünkü artık haftada sekiz resim yapması bekleniyordu.

  • Dustheads, 1982 180 cm × 210 cm
  • Basquiat'ın çalışmaları radikal ve düşündürücü olmalarının yanı sıra birçok farklı stili bir araya getirdiği tekniğiyle de dikkat çekiciydi. Resimlerinde sıklıkla sözcükler ve metinler yer alıyordu. Bunlar bazen dünyanın sıradanlığı hakkında bazense kölelik ve sömürgecilik gibi konular da dâhil olmak üzere tarih boyunca ötekileştirilenlere odaklandığı sosyal mesajlardı.

Düşüş

Melting Point of Ice, 1984 218.5 x 172.5 cm The Eli and Edythe L. Broad Collection.
Melting Point of Ice, 1984 218.5 x 172.5 cm The Eli and Edythe L. Broad Collection.

Basquiat sokakta grafiti yaparken bir yıl içinde birinci sınıf bir ressama dönüşmesiyle 1980'lerin ortalarında yılda 1,4 milyon dolar kazanıyordu. Görünürde işler iyi gitse de aşırı harcamalarını yoğun uyuşturucu kullanımı takip etti. Kısmen uyuşturucuyla beslenen bitmek bilmeyen bir enerjisi vardı: Annina Nosei’ın yanından ayrıldıktan sonra yeni temsilcisi Bruno Bischofberger’ın desteğiyle dünyanın dört bir yanındaki şehirlerde altı kişisel sergi açarak uluslararası başarı kazandı. Almanya'nın prestijli çağdaş sanat organizasyonu Documenta'ya dahil edilen en genç sanatçı olduğunda henüz 21 yaşındaydı.

1983'te dönemin en ünlü sanat sanat simsarı Larry Gagosian ile çalışmaya başlayarak Gagosian Galerisi'nde ilk gösterisini yaptı. Aynı yıl Whitney Bienali çağdaş sanat sergisine katılan en genç sanatçılardan biri oldu. Bu dönemde The New York Times Magazine, Newsweek, Vanity Fair ve Vogue gibi önemli dergilerin kapaklarını süslüyordu. Ancak, belki sanat endüstrisinin sömürücü doğası, belki de beyazların egemen olduğu sanat dünyasında siyah bir adam olmanın zorluklarıyla baş edemedikçe artan uyuşturucu kullanımı arkadaşlarını endişelendiriyordu. Kırılgan durumuna son darbe, yakın dostu Andy Warhol’un beklenmedik ölümüyle gerçekleşti. Sanat dışında bir şeyler yapmak ve bir süre arınma umuduyla şehirden uzaklaşsa da 12 Ağustos 1988'de Manhattan'daki Great Jones Caddesi'ndeki evinde ölü bulundu.