Suya ve havaya ilk hakimiyet: Yelkenin tarihi

Yelkenin tarihi.
Yelkenin tarihi.

Rahmetle andığımız Türk düşünce tarihine önemli katkılar sağlayan Teoman Duralı hocanın, icadına büyük hayranlık duyduğu “Yelken”in tarihine bir göz atalım.

  • Ne duruyorsun be, at kendini denize;
  • Geride bekliyenin varmış, aldırma;
  • Görmüyor musun, her yanda hürriyet;
  • Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
  • Orhan Veli, Hürriyete Doğru
İnsanlar toprağa hâkimdi ve artık denizin üstünde de durabiliyordu.
İnsanlar toprağa hâkimdi ve artık denizin üstünde de durabiliyordu.

Tarihin uzun bir soluğunda ulaşım, sadece karadan yapılıyordu. Sonra insanlar suyu ve denizi, karayoluna alternatif olarak kullanmayı düşündü. Uzmanlara göre bu düşünce, yüzen bir ağaç gövdesi üzerinde durarak gerçekleşti. Bu eylemin ardından, ağaç gövdeleriyle sallar yapıldı.

İnsanlar toprağa hâkimdi ve artık denizin üstünde de durabiliyordu. İnsanoğlu, doğanın büyülü gücü olan rüzgâra da hükmetmek istiyordu. Suyun kaldırma gücünü rüzgâr ile yönlendirerek ilk yelkenler tasarlandı. Bir ağaç kütüğünün içi oyuldu, üzerine bez eklendi. Bu yelkenler kare biçimdeydi. Yani, rüzgârın sadece arkadan alınması planlanmıştı. (Günümüzde kullanılan yelkenler ise rüzgâra karşı 45 derecelik açıyla gidebilmeyi mümkün kılıyor.)

Yelkenin ilk olarak ne zaman kullanıldığı kesin olarak bilinmiyor. Arkeolojik veriler, ilk denizci toplumların Fenikeliler ile Mısırlılar olduğunu, bunların da milattan önce 10. yüzyıldan itibaren yelken kullandıklarını gösteriyor. Buna en büyük kanıt ise arkeologların bulduğu mağara içinde yer alan yelkenli tekne çizimleri.

Günümüzde kullanılan yelkenler ise rüzgâra karşı 45 derecelik açıyla gidebilmeyi mümkün kılıyor.
Günümüzde kullanılan yelkenler ise rüzgâra karşı 45 derecelik açıyla gidebilmeyi mümkün kılıyor.

Yelkenler uzun denizlerde, nehirlerde ve okyanuslarda kendini göstermeye başladı. Rüzgâr; insan gücünün ve küreklerin ikamesi oldu. Rüzgâr, insanoğlunun yüklerini taşısa da “gemi” teknolojisinin gerisinde kaldı.

İlk yelken kulüpleri 1700’lü yıllarda, Türkiye’de de 1890’lı yılların sonunda kuruldu.
İlk yelken kulüpleri 1700’lü yıllarda, Türkiye’de de 1890’lı yılların sonunda kuruldu.

Buharlı gemilerin gelişimi ile yelkenliler gözden düştü ve spor için kullanılmaya başlandı. Yelken kulüpleri açıldı. İlk yelken kulüpleri 1700’lü yıllarda, Türkiye’de de 1890’lı yılların sonunda kuruldu. 1660’ta Kral II. Charles ile York Dükü’nün iki yelkenli teknesi arasında tarihteki ilk yelken yarışı gerçekleştirildi. 1749’da Galler Prensi'nin organize ettiği trofe spor tarihindeki bir başka ilkti. 1851’de Hundred Guineas kupası yarışları saygın bir hâle gelmişti. ABD takımı bu turnuvayı birincilikle bitirmişti ve kupanın ismi America’s Cup olarak değiştirilmişti. 1900’de ise yelken yarışları Olimpiyat Oyunları’na kabul edildi.

İstanbul’da ikamet eden İngilizler tarafından başlatılan yelken sporu, zengin Türk aileleri arasında kısa sürede popüler hâle geldi. İstanbul’da peş peşe yelken kulüpleri açıldı. 1914’te başlayan Birinci Dünya Savaşı ile kulüplerin faaliyetleri son buldu.

Türkiye uluslararası arenada ilk kez 1921’de temsil edildi. Osmanlı Devleti’nin Stockholm Büyükelçisi Asım Turgut Bey’in oğlu Demir Turgut, ülkemizi Atter Sea’de temsil etti. Demir Turgut gençler kategorisinde şampiyon oldu. 1923’te Su Sporları Federasyonu kuruldu. 1930’da “one design” teknelerle modern yatçılığa adım atıldı.

Sadun Boro.
Sadun Boro.

Ve Sadun Boro… 2015’te kaybettiğimiz Boro, 1952 senesinde yelkenli ile dünya turu yapan ilk Türk sporcu olmuştu. 1965’te de eşinin adını verdiği “Kısmet” isimli yelkenlisi ile dünya turuna çıkmıştı. Kısmet, 4 Ekim 2011’den beri İstanbul Rahmi M. Koç Müzesi’nde sergileniyor.

Ülkemizde ilk kurallı ve resmî yelken yarışı 12 Ağustos 1932 tarihinde gerçekleşti. 8 Nisan 1935’te, gerçek anlamda ilk Türk yelken kulübü olan Moda Deniz Kulübü kuruldu. 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları’nda; Harun Ülman, Dr. Demir Turgut ve Behzat Baydar ülkemizi temsil etti.