Tarihin kendine ilk bakışı: Aynanın tarihi

Aynanın tarihi.
Aynanın tarihi.

İnsanoğlu tarihin her safhasında kendi görünümü ile ilgilenmiş. En başta bu görünüm, kaplarda biriken sularla fark edilmiş. Suyun bu özelliğini fırsat bilen insan; durgun akarsular, göller, denizler ve parlak taşlardan yararlanmış. İnsanların gerçeğe en yakın şekilde kendi yansımalarını görebilmeleriyse aynalar sayesinde mümkün olmuş. Yapılan araştırmalar, dünyanın dört bir köşesinde farklı malzemeler kullanılarak ayna yapıldığını ortaya koyuyor. Bilinen en eski ayna, doğal olarak Anadolu topraklarında bulunmuş. Arkeolog James Melleart tarafından Çatalhöyük’te bulunan ayna, milattan önce 6. yüzyıla aitmiş. Aynanın “volkan camı” olarak isimlendirilen ve volkanik patlamalar neticesinde oluşan lavın soğumasıyla meydana gelen bir madde olan obsidyenden yapıldığı belirlenmiş.

  • Suda görsem kendimi,
  • Bakarım ayna olmuş
  • Ne kemik tarağı var,
  • Saçımdaysa üç yüz kuş.
  • Ülkü Tamer, Ben Var Ölmek

Yine milattan önce Mezopotamyalıların, Çinlilerin, Romalıların, Mısırlıların ve Yunanların bakır ve bronz aynalar kullandığı biliniyor. Aynalara, 17. yüzyıla kadar rahatça biçim verilebilmiş. Cilalanabilen bir yapıda olan aynalar yıllar geçtikçe gelişen imkânlarla pürüzsüz hâle getirilmiş.

Günümüzdeki aynalara gelecek olursak burada Venedik Cumhuriyeti’ni es geçmeyeyiz. Venedikliler bir yandan cam üretim tekniğini mükemmel biçimde uygularken bir yandan da kalay ve cıvayı karıştırarak sırlama tekniğini geliştirmişler. Bu teknikte ayna ustaları, ince bir kalay yaprağını düz bir şekilde zemine yaymış ve bu yaprağın üstünü cıva ile kaplamışlar. Cıvanın fazlasını sıkıştırarak bir kenara aldıktan sonra üzerine bir kâğıt ve o kâğıdın da üstüne cam bir levha koymuşlar. Aradaki kâğıdın yavaşça çekip alınması esnasında kalay ve cıva, bir amalgam (cıvanın metallerle yaptığı alaşım) oluşturarak camın alt yüzeyini kaplamış. Son olarak da camın arkasına sırı koruyacak bir kaplama geçiren Venedikli ustalar, böylece günümüz aynasını imal etmişler.

Bilinen en eski ayna, doğal olarak Anadolu topraklarında bulunmuş.
Bilinen en eski ayna, doğal olarak Anadolu topraklarında bulunmuş.

Ellerindeki bu formülü korumaya çalışan Venedikliler cam ve ayna fabrikalarını Murano Adası’na kurmuşlar ve adaya ayna ustalarından başka kimsenin girmesine izin vermemişler. Bu sayede ayna üretimi konusunda büyük bir ün sahibi olup zenginleşmişler. Öyle ki o dönemde Venedik aynaları, Rafael gibi ünlü Rönesans ressamlarının tablolarından bile daha değerli bulunuyormuş.

Cıvanın sağlığa zararlı olması bir süre sonra ayna üreticilerini farklı yöntemler bulmaya itmiş. 1835’te Alman kimyacı Justus von Liebig, camın üzerini ince bir metalik gümüş tabakasıyla kaplama yöntemini geliştirmiş.

Günümüzdeki aynalar ise daha çok gümüş veya alüminyumun vakum altında ısıtılıp buharlaştırılarak cam yüzeyinin kaplanmasıyla yapılıyor. Aynanın çizilmemesi için de camdaki gümüşün üzeri önce bakır sonra koruyucu boyayla kaplanıyor.