Topkapı’da 700 yıllık külliye alanının dönüşümü ve kaybolan imaretlerin izi

Günümüzde eğitim faaliyetlerini sürdüren Sultan Selim Kız Meslek Lisesi’nin bulunduğu alan, yüzyıllar boyunca İstanbul’un dinî, kültürel ve mimari hafızasında önemli izler bırakmış yapılara ev sahipliği yaptı. Bu alanın geçmişi, Kanuni Sultan Süleyman tarafından babası Yavuz Sultan Selim adına tamamlattırılan külliyeye kadar uzanıyor. Külliyeye bağlı bir imaret binası burada yer alıyor, ancak bu imaretin camiyle birlikte mi yoksa daha sonra Mimar Sinan tarafından mı inşa edildiği tam olarak bilinmiyor. Vakfiyesinde kiler, ambar, yemekhane ve matbahtan söz edilen bu yapı, 1815 tarihli Beyazıt Suyolu haritasında “L” şeklinde çatılı bir bina olarak görülüyor. Ne yazık ki, imaret 1894’teki depreminde yıkılmış ve günümüze ulaşamamıştır.
İstanbul’un Bahçekapı semtinde ise, 1780 yılında Sultan I. Abdülhamid’in ihsanıyla inşa ettirilen Hamidiye Külliyesi yükselmişti. Külliyeye büyük bir selatin camii inşa edilememiş; bu nedenle ibadethanenin Beylerbeyi’nde yapıldığına dair iddialar ortaya atılmış, ancak külliyenin hemen yanında yer alan, dışarıdan pek fark edilmeyen küçük bir cami bu görüşü zayıflatmıştır. Medrese yapısı ise caddenin kenarına uzanır, avlusu çok sayıda mermer sütunla çevrilidir. Ancak bu mimarî bütünlük, medrese avlusunun borsaya tahsis edilmesiyle bozulmuş; üzerine betonarme kolonlarla oturtulan bir çatı yapılmış ve yapının özgün kimliği büyük ölçüde değişmiştir.
1911 yılında İttihat ve Terakki yönetimi tarafından alınan bir kararla, külliyeye ait imaret yıkılarak yerine IV. Vakıf Hanı inşa edilmiş, bu kararın devamında medresenin de kaldırılması planlanmıştır. Hatta bu plan öyle kesinleşmişti ki, daha yıkım gerçekleşmeden, Yavuz Sultan Selim Külliyesi’ndeki eski imaretin yerine yeni bir medrese ve kütüphane yapılması uygun görülmüştür. Gerek vakıf mütevellileri gerekse Evkaf Fen Heyeti tarafından desteklenen bu proje, dönemin padişahı Sultan Mehmed Reşad tarafından da onaylanarak hayata geçirilmiştir.
Hamidiye Medresesi, 1926 yılında İstanbul Borsası'na devredilmiştir. Borsa, yapıyı yıktırmak yerine ihtiyaçlara uygun şekilde restore ederek 1995 yılına kadar bu binayı kullanmıştır. Ancak asıl dönüşüm, bu yıkım gerçekleşmeden çok önce başlamıştır. Mimar Kemaleddin Bey, 1915-1917 yılları arasında, Yavuz Sultan Selim Külliyesi imaretinin yerine yeni bir “Hamid-i Evvel Medresesi” inşa etmiştir. Ulusal mimarlık üslubuyla tasarlanan bu yapı, 1914 tarihli bir yasa doğrultusunda, dinî bilimlerde uzmanlar yetiştirmek üzere planlanan “medresetü’l-mütehassisin” modeline uygun olarak yapılmıştır.

Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte eğitim sisteminde büyük dönüşümler yaşanmış, medrese sistemi sona erdirilerek modern okullar açılmıştır. Bu yeni anlayış doğrultusunda yapı, farklı dönemlerde lise, enstitü, sanat okulu, teknik lise ve meslek lisesi gibi pek çok kurum tarafından kullanılmıştır. İşlevi değişse de eğitim misyonunu sürdüren yapı, İstanbul’un eğitime adanmış mimarî mirası içinde özgün bir yere sahip olmuştur.
Mimar Kemaleddin Bey’in eseri olan bu üç katlı yapı, Batı’dan gelen etkilerle geleneksel medrese mimarisinden oldukça farklı bir anlayışla inşa edilmiştir. Taşıyıcı tuğla duvarlar, demir putrelli döşemeler, yüksek tavanlar, simetrik cephe düzenlemeleri ve sivri kemerli pencereleriyle dönemin ruhunu yansıtan gösterişli bir yapıdır. Ancak klasik medreselerde yer alan avlu ve revak düzeni bu yapıda yer almamış, bunun yerine geniş pencerelerle aydınlatılan derslikler ve kiremit kaplı kırma çatılar tercih edilmiştir. Bu durum, yapının Yavuz Sultan Selim Külliyesi ile mimarî uyumunu büyük ölçüde azaltmıştır. Ayrıca, külliyeden yapıyı ayıran taş duvar, fiziksel ve sembolik bağı daha da zayıflatmıştır.
1967 yılında yapılan kapsamlı onarım sırasında, batı kolunun mevcut yapısal durumu korunamayarak yıkılmış, betonarme sistemle özgün mimariye uygun şekilde yeniden inşa edilmiştir. Ancak projelerin karşılaştırılması sonucunda, bu yeniden inşada yaklaşık 1,5 metrelik bir plan sapması olduğu belirlenmiştir.

Bugün Sultan Selim Kız Meslek Lisesi olarak hizmet veren bu yapı, sadece bir okul binası değil; Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan eğitim anlayışının, mimarî üslupların ve toplumsal dönüşümlerin bir özeti niteliğindedir. Mimar Kemaleddin Bey’in kaleminden çıkan bu özgün tasarım, her ne kadar geçmişin geleneksel medreseleriyle tam bir bütünlük kuramasa da, dönemin eğitim ideallerini ve estetik anlayışını yansıtan önemli bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Tarih boyunca farklı kurumlara ev sahipliği yaparak dönüşen bu yapı, İstanbul’un kültürel belleğinde yaşayan bir tanık olmaya devam ediyor.
*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.