Tuna ile Sava'nın kavuştuğu şehir: Belgrad

Belgrad.
Belgrad.

Belgrad’a ilk ziyaretimi tam 11 yıl önce yaptım. Saraybosna’dan kara yolu ile Belgrad’a uzanan bir yolculuktu ve yollar berbattı. Üstelik Bosna Hersek savaşının üzerinden henüz yirmi yıl bile geçmemişti ve düzenli olarak Saraybosna’da yaşayan, bolca savaş anısı dinlemiş biri olarak Sırbistan’a karşı hayli yüklü bir önyargı barındırıyordum. Belgrad’a vardığımda parlamento binasında asılı devasa “Kosova Sırbistan’dır” posterleri de bu önyargılarımı pekiştirir nitelikteydi. Bunlardan sebep olsa gerek ilk seyahatim sadece iki günlüktü ve eski şehir dediğimiz Kale Meydan ve Belgrad’ın Knez Mihailova caddesi ile kısıtlı kalmış bir ziyaretti. Sonrasın defalarca Belgrad’a gittim, bölgede farklı şehirlerde yaşadım. Baharda olmaktan en çok keyif aldığım şehirlerden biri Belgrad’dır (ilki desem Saraybosna’ya ayıp olurdu). Bu seyahatlerde şehrin ana turistik bölgelerinin dışına çıkma şansım oldu. “Beyaz şehir” anlamına gelen bu kentin belki tamamını değil ama önemli noktalarını sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Kalemegdan.
Kalemegdan.

Her şehir gibi mimarisi ile kendi tarihini anlatır Belgrad. Sırpçada da “Kalemegdan” ismini taşıyan Belgrad kalesine “İstanbul kapısından” girdiğinizde sizi bir saat kulesi karşılar. Biraz daha ilerlediğinizde meydanda Damat Ali Paşa’nın türbesi ve Sokullu Mehmet Paşa tarafından yaptırılmış çeşmeye ait kalıntıları görebilirsiniz. Osmanlı’dan kalma pek çok eser tahrip edilmiş olmasına rağmen ayakta kalmayı başaran bu yapılar şehrin 350 yılı aşkın süren Osmanlı tarihinin en canlı hatıraları niteliğindedir. Surlara doğru biraz daha ilerlediğinizde ise Avrupa’nın en uzun nehirlerinden olan Tuna ile Sava’nın birbirine kavuştuğu muazzam bir manzara ile karşılaşırsınız. Bankta oturup bu manzaranın tadını çıkartırken istemsizce kulağınızda “Tuna nehri akmam diyor” dizeleri ile adeta Plevne marşı çalmaya başlayabilir.

Nehrin karşı yakası: Zemun

Kale meydandan karşıya baktığınızda Osmanlı ile Macar İmparatorluğu arasında sınır oluşturan Zemun bölgesini görebilirsiniz. Turistlerin çok bilmediği fakat Belgrad’a gidenlerin mutlaka uğraması gereken bir durak Zemun. Bu bölge ancak 1934 yılında Belgrad’a katılmış ve günümüzde şehrin merkezi yerleşim yerlerinden birini oluşturuyor. Fakat mimari açıdan oldukça farklı. Zira Avusturya Macaristan’a has barok mimarisini çok net bir şekilde Zemun sokaklarında görebiliyoruz. Uzun ve dik merdivenleri takip edip Avusturya Macaristan hanedanlığının son yıllarında inşa edilen dört Milenyum Kulesinden biri olan Gardoş Kulesine çıkabilirsiniz. Kulenin inşaatından sadece iki yıl sonra yıkılan Avusturya Macaristan İmparatorluğundan geriye bu tarihi yapı kalmış. Şehrin iki yakası arasındaki mimari ve kültürel farklılığı yansıtmanın yanı sıra, Belgrad Kalesi’nin yüzyıllar boyunca neden önemli kaldığını anlamak için çok güzel bir nokta olduğunu düşündüğüm kuleden sonra tekrar merkeze inip nehir kenarındaki kafelerden birinde soluklanabilirsiniz.

Sava Nehri.
Sava Nehri.

Bayraklı Cami

Osmanlı döneminde Belgrad’da 200’den fazla cami olduğu bilinse de bugün şehirde ayakta kalmış ve Müslüman nüfusun kullanımına açık tek bir ibadethane bulunuyor. 16.yüzyılın sonlarına doğru inşa edilen Bayraklı Camii beş vakit ibadete açık ve farklı milletlerden Müslümanları bir araya getiren bir merkez niteliğinde. Tam bu noktada Belgrad’dan uzaklaşıp Ram’a doğru bir parantez açayım. Eğer daha çok tarihi yapı görmek isterseniz mutlaka Belgrad’dan birkaç saatlik mesafedeki Ram Kalesini görmek gerekir. 1483 yılında Tuna Nehri'nin sağ kıyısında inşa edilen kalenin surları arasında Evliya Çelebi’nin bu noktadan geçtiğini belirten bir taş bulunuyor. Yine kalenin tam ortasında 10. yüzyıldan kalma bir kilisenin kalıntıları var. II. Bayezid tarafından Ram Kalesi inşa ettirilirken ortadaki yapı muhafaza edilmiş.

Tito’nun Başkenti

Hotel Moskva.
Hotel Moskva.

Şehrin ana caddelerine döndüğünüzde yakın tarihe de yaklaşmış oluyorsunuz. Bu anlamda şehre anlam katan en önemli dönemlerden biri hiç şüphesiz Yugoslavya. Tito’nun başkenti olan Belgrad bir başkente yakışır şekilde devasa ve estetik devlet binaları, opera salonlar, müze ve sanat galerileri ile dolu bir şehir. Birkaç kez andığım Knez Mihailova, Kale meydandan başlayıp Slav Meydanı’na (Trg Slavia) kadar uzanan devasa bir cadde ve şehrin merkezi konumunda. Caddenin bir başında bulunan ve her biri farklı yönü gösteren okların önünde durup nereye gitsem diye düşündüğüm gibi şimdi de sizi hangi yöne doğru götürmem gerektiğini düşünüyorum. Bu caddeyi ve paralel sokaklarını biraz yorulmak pahasına bir baştan ötekine mutlaka arşınlamak gerekir.

Cadde boyunca dikkatimi en çok çeken şeylerden biri kitapçıların sayısı ve şıklığı. Knez Mihailova üzerinde belki ona yakın kitapçı görebilirsiniz. Hemen hemen hepsinin vitrininde Nobel ödüllü Sırp yazar Ivo Andric’in eserleri ve Nikola Tesla’yı anlatan kitaplar bulunuyor. Çok şık hediyelik eşyalar da bulabileceğiniz bu dükkanlarda kitapların hemen hemen hepsi Sırpçadır ve içerik olarak milli değeri yüksek eserler çoğunluktadır. Bunun özellikle Yugoslavya’nın dağılması, Bosna Hersek ve Kosova savaşlarından sonra Sırpların kendi değerlerine sahip çıkmak için gösterdikleri refleksin çok ince bir tezahürü olduğunu düşünüyorum. Bu manada Cumhuriyet Meydanı’nda bulunan Sırbistan Ulusal Müzesi ve müzede sergilenen milli eserler ile Yugoslavya müzesi tarihsel bütünlüğü pekiştirmek için iyi birer örnek sunuyor.

Nikola Tesla Müzesi.
Nikola Tesla Müzesi.
Nikola Tesla Müzesi.
Nikola Tesla Müzesi.

Nikola Tesla Müzesi

Belgrad’ın günümüzde dünyası ve teknolojisi ile en ilintili noktalarından bir tanesi Nikola Tesla müzesi. Turistlerin uğrak yerlerinden olan müzeye gitmek için Slavija meydanına doğru yaklaşık 20 dakikalık bir yürüyüş yapmanız gerekiyor. Yol üzerinde Hotel Moskva yani Moskova Otelini de göreceksiniz, tatlıları muhteşemdir diye ufak bir not düşeyim. Yine müze yolu üzerinde ziyaret edilecek mekanlardan bir tanesi Aziz Sava Kilisesi. Sırp Ortodoks Kilisesinin kurucusu Aziz Sava adına inşa edilen kilisenin iç mekânı oldukça parlak süslemeler ve tasvirler içeriyor. Kilise turumuzu da tamamladıktan sonra bu yazının son durağı olan Tesla Müzesi’ne varıyoruz. Alternatif akımın mucidi olan ünlü bilim adamı Nikola Tesla’nın kişisel eşyaları ve araştırmalarından bulgulara yer verilen bu küçük müze Tesla’nın icatlarını deneyimleme şansı sunuyor. Müzede kısa bir tur yapıp tanıtım filmini izledikten sonra hemen müzenin köşesinde bulunan dondurmacıda soluklanıp meşhur tuzlu karamelin tadına bakabilirsiniz.