Üç kez geri döndü baktı, gitti Reyhani

Yaşar Yılmaz veya tanınan adıyla Aşık Yaşar Reyhani, Türk Halk ozanıdır.
Yaşar Yılmaz veya tanınan adıyla Aşık Yaşar Reyhani, Türk Halk ozanıdır.

Yaşar Reyhani âşıklık geleneğinin en bereketli topraklarındaSümmani’nin, Emrah’ın diyarında doğup da yazgısının ipliğieğrilmeye başlayınca; kendi deyişiyle "cahil olmanın kârolduğu bir zamanda", yolunu ehillerin yoluna doğru sürmüştü.Peki, nasıl başlamıştı onun hikâyesi? Bunu gelin en baştanalalım.

"İnsan Duyacak Ki, Söylesin"

Baştan başlamak için önce âşıklık meyvesinin dalında bittiği ağacı, yani sözlü kültürü anlamak gerek biraz. Biliriz ki, sözlü kültür anlatmanın esas olduğu ve bu kültüre ait eserleri üreten her kişinin mahir olarak anlatmaya başlamadan önce, sağlam bir "dinleme" geçmişine sahip olduğu bir alandır. Bu noktada özellikle dinleme kısmına dikkat etmek gerek; çünkü yazılı kültürde eser üretenlerin okumakla nasıl bir ilişkisi var ise; sözlü kültürde eser üretenlerin de duymak ve dinlemekle öyle bir ilişkisi vardır. Reyhani bu konuda şöyle der: "İnsan duyacak ki, söylesin…"

1932 yılında Hasankale'nin Alvar köyünde doğdu.
1932 yılında Hasankale'nin Alvar köyünde doğdu.

Sözlü kültürdeki bu dinleme ise üç türlüdür. Âşık önce coğrafyasını dinler. Coğrafyasının geçmişini ve şimdisini dinleyen âşık, zaman sonra icra meclislerde kendisinden evvel çokça "dinlemiş" olan ozanları da dinlemeye başlar. Ustaların dimağında ve gönlünde birikenleri, bir de onlara Hakk’tan ilham olanları duyar, anlar, düşünür ve muhakeme eder. En son dinleme aşaması ise artık âşığın kendini dinlemeye başlamasıdır. Kendini dinlemeye ve duymaya başlayan âşık, bir icracı olarak benliğini inşa etmeye ve anlatacaklarını dimağında dizmeye de başlar. Bu icra, âşığın coğrafyasının geçmişini ve şimdisini özümsemesiyle başlayan ve ürettiği eserle o coğrafyanın geleceğini kurmasıyla tamamlanan bir süreçtir. işte, kendini duymasıyla icraya başlayan âşığın anlattığı ise, artık bir yanıyla kişisel bir çıktıyken, bir yanıyla da kolektif bir çıktıdır. Yani bundan sonra âşık kendi dilinden, coşkun akan ırmakları da, karlı dağların karanlığını da söyletebilir. Hatta âşık, kendinden önce gelen âşıkların deyişlerini de farklı şekillerde söylemeye başlayabilir.

 İran'dan göçen babası önce Kars'a daha sonra Erzurum'a yerleşti. Aşık Reyhani'nin çocukluğu köyünde geçti.
İran'dan göçen babası önce Kars'a daha sonra Erzurum'a yerleşti. Aşık Reyhani'nin çocukluğu köyünde geçti.
Bu, âşığın coğrafyasının ve insanının dilini duyarak, dinleyerek birlemesiyle ve bu birliği kendi dimağında muhafaza etmesiyle ilgilidir.

Hatta vâkidir ki, bir âşık kendisiyle benzer şartlarda yetişmiş ama uzak mesafelerde bulunan âşıklarla farklı şekillerde de olsa aynı şeyleri söyleyebilir. Bu da sözlü kültürün ortak hafızadan ne denli beslendiğine ve onu ne denli beslediğine dair bir göstergedir.

Genç Yaşar’ın, Âşık Reyhani oluşu

Gelgelelim Reyhani’nin dinleme ve anlatma serüvenine… Küçük yaşlardan itibaren coğrafyasını ve söz ustalarını dinleme imkânı bulan Reyhani, 12-13’lü yaşlarında başta halk hikâyeleri olmak üzere yerel anlatılara karşı hayli merak duymuş; özellikle Kerem ile Aslı hikâyesi ve Âşık Kerem figürü onu en çok etkileyenlerden olmuştu. Yine rivayete göre, 15’li yaşlarında gördüğü bir rüyada, dönemin büyük âlim ve mürşitlerinden Alvarlı Efe, o zamanki adı sadece Yaşar olan genç Reyhani’nin avucuna küçük bir boncuk bırakmıştır. Bu rüyadan uyandıktan sonra, meczuplukla kardeş hallerden bir hal olan, âşıklık hâllerinin nişaneleri görülmeye başlanır genç Yaşar’da. Buna, sevdiği kızın başka biriyle evlendirilmesi ve sonra da vefat etmesi de eklenince, Yaşar’ın dilinin bağı çözülür ve âşıklık serüveni başlamış olur.

Gerekli ruhsal kırılmaları yaşayan ve gerekli duygusal birikimleri edinen genç âşık, bundan sonraki yetişme safhasında, doğduğu ilçe Pasinler’in âşık kahvehanelerinde Erzurum’un ve civar illerin en meşhur âşıklarını tanır, dinler ve onlardan etkilenir. Âşık Gülistan, Âşık Dursun Cevlani ve Âşık Hicrani bunlardan sadece bir kaçıdır. Yine mahlasını edinmesinde Âşık Hicrani’nin etkili olduğunu; önceleri Dertli olan mahlasını yetişkinlik çağına ererken Reyhani olarak değiştirdiğini ve tüm Türkiye’nin kendisini bu mahlasla verdiği eserlerle tanıdığını da biliyoruz.

Okuma yazmayı okula gitmeden öğrendi.
Okuma yazmayı okula gitmeden öğrendi.

Reyhani mahlasını aldıktan sonra, bir süre Erzurum’da çeşitli memurluklarda çalışan büyük âşık, burada kaldığı dönemde, Erzurum’un âşıklık geleneği için çok yeni bir zihin ve yeni bir nefes olmuştu. Televizyon ve radyonun girdiği evlerde, okuma yazma oranının yükselmeye başladığı kırsalda sözlü kültür zayıflamaya başlamış ve eskisi kadar usta âşıkların yetişmesi zorlaşmıştı. Ancak Reyhani, modern dönem insanına 20. yüzyılda, koşmalarıyla yol gösteren, bin yıllık birikimi birkaç mısraya sırlayarak söyleyebilen döneminin büyük birkaç âşığından birisiydi.

Konya Âşıklar Bayramı’na aralıksız katılan yedi âşıktan biri olan Reyhani, koşmalarını ezberlediği eski âşıkların dışında, yetiştiği Huzuri Baba, Nihani, Cevlani, Efkari, Murat Çobanoğlu'nun babası Gülistan Çobanoğlu gibi âşıklardan meşk ederek gelenek ve usul öğrendi. İran'dan Avrupa'ya birçok farklı ülkede çalıp söyleyen Âşık Reyhani, katıldığı yarışmalarda da birçoğu birincilik olmak üzere çok çeşitli ödüllere layık görüldü.

1980'li yılların başında merkezi Erzurum'da bulunan Doğu Ozanları Derneği’nin başkanlığına getirildi.

Ayrıca Âşık Reyhani, birçok ülkeye konser ve konferanslara katılmak üzere çağrıldı ve ABD'de Michigan Üniversitesi’nde katıldığı bir konferanstan sonra kendisine fahri doktora unvanı verilmişti.

Küçük yaşlarda köyüne gelen âşıklardan etkilendi. Hem âşıklardan dinleyerek hem de eline geçen kitapları okuyarak birçok halk hikâyesini öğrendi.
Küçük yaşlarda köyüne gelen âşıklardan etkilendi. Hem âşıklardan dinleyerek hem de eline geçen kitapları okuyarak birçok halk hikâyesini öğrendi.

Şiirleri birçok gazete, dergi ve araştırmada yer alan ve çeşitli radyo ve televizyon programlarına katılan Âşık Reyhani'nin, eserlerinin bir bölümünü topladığı Alvarlı Reyhani (1962), Böyle Bağlar (1966), Kervan (1988) ve bazı düşünce ve şiirlerinden oluşan Şu Tepenin Arkasında adlı birkaç kitabı da bulunmaktadır.

Peki, âşık ne demektir? Âşık neye âşıktır? Ya da neye âşık olmalıdır? Bu soruların cevabını aramak lazım.

Âşık Yaşar Reyhani’yi anlamak için. Önce onun bu sorulara yaşantısıyla verdiği cevapları anlayarak başlamak lazım. Böyle başlamalı ki daha doğru anlayabilelim, adını daha doğru koyabilelim, Reyhani nice bir âşıktır.

Âşık kimdir, kime denir?

Eskiler, Sümmani için, Şenlik için, Reyhani ve onun gibi âşıklar için hep aynı ifadeyi kullanır: Hakk âşığı. İşte, hakiki âşığın aşkının hem kaynağı hem muhatabı yalnız ve yalnız Hakk’tır. Bu sayede kendinde söylemek için bitmez tükenmez bir fer bulabilir âşık. Çünkü âşık aslında temâşa ettiği hakikate karşı duyduğu heyecanla, can havliyle söyler ne söylerse.

Her daim söylenen gibi, Hakk âşıkları için Leyla da dünya da bir perdedir. O perdenin ardı hep Mevla’dır. Reyhani de öylece bir âşıktır, ferini kudretini Hakk’tan alan…

Kendi âşıklığı ve şiir yazmaya başlaması 18 yaşından sonradır.
Kendi âşıklığı ve şiir yazmaya başlaması 18 yaşından sonradır.

O, öyle bir âşıktır ki "Benim tabiattan tek bir muradım/ Götüreyim nazlı yâre bir çiçek" der. Bu söyleyiş formunun ne kadar yalın ne kadar budaksız bir form olduğunun altını çizmeye hacet yok, ama çizeceğim. Bu, Reyhani’nin evreni, tabiatı, mahlukatı okuma, onunla ilişki kurma biçiminin ne kadar katıksız olduğunu gösteren yalnızca tek bir dize. Dahası da var. Reyhani nota bilmez. Reyhani kara düzen bağlamasıyla kimseye benzemeyen bir üslup kurar, diğer tüm Hakk âşıkları gibi. İşlenmemişlik. Sanırım hakikati onlarda diri kılan da budur. Onun sanatı incelikle örülü ve ilmek ilmek değil; bir elmasın işlenmemiş hali gibi... Niye ihtiyaç duyarız biz bir madeni işlemeye ne için sarraflar, kuyumcular vardır? Alıp satmak için. İşte, Reyhani pazara çıkarılamayacak bir değerdir. Onu işlemek, herkesin beğenisine sunmak ise faydasız bir iş.

Konya Aşıklar Bayramına aralıksız katılan 7 âşıktan biridir.
Konya Aşıklar Bayramına aralıksız katılan 7 âşıktan biridir.

Eserleri elbette onlarca icracı tarafından yüzlerce kez seslendirildi. Seslendirilecek de. Ancak o eserlerin anlamı Reyhani’nin ve ona benzeyen âşıkların nota bilmez zihinlerinde, kara düzen sazlarına daha kavi, daha dönüştürücü. Dönüştürücü, çünkü o koşmaların aranjesiz söylenişlerini dinleyen, dinleyebilen zaten hakikat ve marifet yüklü o sözlerden bir pay murad etmiş olanlardır. Diğerleri ise sadece bir tüketici. Başka da bir şey değil.

Ve en nihayetinde dünya perdesi kapandı, kırılmış sazı duvarda asılı kaldı ve Reyhani Hakk’a gitti. Palandökenlerin sisli dumanı anlatılmaz oldu, Reyhani "gidirem" dedikçe Erzurum’u, Anadolu’yu ve içimizi yurt tuttu…