Urfa'ya özgü sükûnet

Urfa / Halfeti.
Urfa / Halfeti.

Zihnimde konumlandıramadığım iki şehirden biridir Şanlıurfa. Diğeri ise Gaziantep’tir. İki şehre de defalarca gittim. Şimdi düşünüyorum da tek başıma bu iki şehri adımlamak nasip olmamış bana. Biraz da bu yüzden her iki şehri de anlayamamış olmam…

Balıklıgöl.
Balıklıgöl.

Urfa’da oysa benim ilgimi çekecek çok şey var. Kur’an-ı Kerim’de kıssasını okuduğum Hz. İbrahim ve Hz. Eyüp peygamberlerden kalma izlerle dolu Urfa. Sadece bu bile, Urfa’da günlerimi, belki aylarımı geçirmem için yeterlidir. Tevrat’ta geçen Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yakup ve Hz. Yusuf kıssalarında da Urfa şehriyle karşılaşırız. Eyüp’ün Kitabı da, Türkiye’de Kitabı-ı Mukaddes diye yayımlanan derlemenin içinde önemli bir konuma sahip. Tüm bunları okuduktan sonra aslında benim Urfa’yı adım adım dolaşmam gerekirdi. Fakat ne hikmetse, ne zaman büyük bir şevkle Urfa’ya gitsem, henüz ilk adımda, ya Hz. İbrahim’in doğduğu rivayet edilen mağarada ya da yine Hz. İbrahim’in mancınıkla atıldığı söylenen Balıklıgöl’de, moralimi bozup, bütün şevkimi kıran bir olayla karşılaşmışımdır. Olayları burada anlatıp, tadımızı kaçırmak istemem. Urfa’ya nüfuz edemememin ikinci bir sebebi de bu olsa gerek.

Antep için de benzer şeyleri söyleyebilirim. Maraş tarihi okumalarımda, sık sık Halep’le birlikte Antep ismine rastlar ve heyecanlanırım. Fakat defalarca oraya gittiğim ve hakkında birçok kitap okuduğum için, Antep’te nereye gitmek, neleri mutlaka görmek gerekir diye sorulacak olsa, cevap vermekte zorlanırım. Bir de tabii artık Antep’in sadece gastronomiyle anılması vardır. Demek ki bir şehrin bir yönü çok ön plana çıktığında, diğer yönleri gölgede kalıyor ve bilinmiyor. Maraş denilince de ilk öne Maraş Dondurması’nın akla gelmesi gibi. Urfa denilince önce Balıklıgöl, sonra Urfa Sıra Geceleri; son yıllardaysa Göbeklitepe hatırlanıyor. Oysa bu iki kadim şehrin, daha keşfedilecek bir sürü yönleri vardır. Benim zihnimde Halep, Maraş ve Antep ayrı; Urfa, Mardin ve Diyarbakır ayrı birer ada oluşturmuş durumda. Şu da söylenebilir: Okuduğun onca kitapta bu şehirlerin sırrı çözülebilmiş mi ki sen çözesin? Önemli bir uyarı!

Göbeklitepe.
Göbeklitepe.

Göbeklitepe’yi henüz görmedim. Balıklıgöl hakkında binlerce yazı yazılmıştır. Ben Balıklıgöl’den Urfa Ulu Camii’ne doğru yürüyüşümü unutamam. Dip dibe dükkânlar, dar yollar, eski taş evlerle, restore edilmiş taş konaklar, apartman ve iş hanlarıyla, kerpiç diyebileceğin kahvehaneler iç içe… Bu iç içelik Ulu Camii’ye ulaştığımızda da görülebilir. Geniş avlusuna daldığımızda caminin, Roma yani yapının kilise olarak kullanıldığı dönemden kalma sütun başları, belki biraz incelense lahit olduğu anlaşılacak yarısı kırık taşlar, saat kulesi… fark edeceğimiz ayrıntılardır. Tabii çam ağaçlarını da unutmamalıyız. Çamların gölgesinde dinlenen, evliya mezarlarını da…

Balıklıgöl.
Balıklıgöl.

Ulu Camii’nin güzelliği ve etkileyiciliğinden, tekrar sürekli bir hareketliliğin gözlendiği caddelere geçtiğimizde, Urfa’da daha bunun gibi onlarca yapının olduğunu fark etmek için, internette arama yapmaya gerek yok. Başınızı çevirdiğiniz her yerde, sizi kendine çağıran minarelerle karşılaşıyorsunuz. Onlar uzaktayken, çok yakındalarmış gibi görünüyor. Yürümeye başladığınızda belki de Urfa’nın her adımında ayrı bir ayrıntı ve hikâyeyle karşılaştığınızdan olsa gerek, ulaşmak istediğiniz hedefin, aslında göründüğü kadar yakın olmadığını anlıyorsunuz.

Hele bir de serin sonbahar ve kış aylarında değil de ilkbahar ve yaz aylarında gitmişseniz Urfa’ya, soluğunuz kesiliyor, içtiğiniz sular hararetinizi söndürmüyor. Şehrin bir yandan derme çatma, modern yapılarla doldurulması, diğer yandan yine modern (turizm) kaygılarla eski yapıların yenilenme çalışmaları yan yana ve düşündürücüdür. Bir yandan yol sorduğunuz birinin tertemiz yüzü karşısında, onu bağrınıza basma isteği duymanız, diğer yandan, yöresel bir lezzeti, bozulmuş olduğu hâlde, onlarca yalanla size satmaya çalışan yüz karşısında, şehri bir an önce terk edip gitme isteği aynı kalbin ve aklın düştüğü çelişkidir. Urfa bu şekilde sürekli gelgitlerin yaşandığı bir şehirdir. Ya da sadece benim için böyle bir tecrübenin her ziyarette kaçınılmaz olduğu bir şehir.

Urfa'nın dar yolları ve eski taş evleri.
Urfa'nın dar yolları ve eski taş evleri.

Tüm bunları, uzun arayışlar sonucunda bulduğum, her ayrıntısında biraz daha şaşırıp, gözlerimi alamadığım Fırfırlı Camii’nin büyüleyici avlusunda oturup, belki de sadece Urfa’ya özgü o sessizliği, daha önce Ulu Camii’nde olduğu gibi bir kez daha yudum yudum içerken aklımdan geçirdiğimi hatırlıyorum.