Yapay zekâ müziği nasıl etkiliyor? Murat Kekilli değerlendirdi

Murat Kekilli
Murat Kekilli

Anadolu Rock müziğinin en önemli isimlerinden Murat Kekilli ile değişen beğenileri, yapay zekânın müziğe etkisini ve en önemlisi bu toprakların anlamını konuştuk.

Sizin müziğe başladığınız yıllarından 2025’e kadar çok şey değişti. Artık müziğe ulaşmak daha "kolay". Müzik kanallarının yerini sosyal medya uygulamaları aldı. Bu kolaylık olumlu bir şey gibi görünse de kendisiyle beraber "tüketme" alışkanlığını da getirdi, yani müzik de sanat da tüketim toplumundan etkilendi, peki siz bu süreci olumlu ve olumsuz yönleriyle nasıl değerlendirirsiniz?

Yakın tarihimizin en büyük hikâyesi 15 Temmuz’da şehitlerin kanıyla yazılmıştır.
Yakın tarihimizin en büyük hikâyesi 15 Temmuz’da şehitlerin kanıyla yazılmıştır.

Teknolojik gelişmeler insanın aklını başından alıyor. İhtiyaçlar hiyerarşisinin en alt basamağında yer alan müzik gibi bir kavramın bundan direk etkilenmemesi mümkün değil. Müzik aletlerine ulaşımın kolaylaşması ve kayıt ortamlarının yaygınlaşması, yapay zekâ destekli sözler, altyapılar, ürettiğiniz her şeyi çabucak tüketmeye yetiyor. Yani müzikte duyguya ne kadar yer kaldı ya da kaldı mı bilemiyorum! Eskiden müziği tek kelime ile özetleyin deselerdi direkt “duygu” derdim. Şimdi bu konuda tek bir yanıtım yok.

İlk soruyla bağlantılı olarak, Türk dinleyicisinin beğenileri üzerine, geçmişle günümüz arasında bir karşılaştırma yapmak mümkün mü? 15-20 yıl önce beklentileri, öncelikleri ve hatta amaçları nelerdi dinleyicilerin bugünden farklı olarak?

Müzik geçmişle gelecek arasında muazzam bir köprüydü. Ta ki yapay zekâya kadar… Mesela ben Neşet Ertaş, Bedia Akartürk, Muzaffer Sarısözen, Mahzuni Şerif, Nuri Sesigüzel gibi birçok insanı annem ve babamdan miras aldım. Arkadaş çevrem ise Barış Manço, Cem Karaca, Fikret Kızılok, Ersen ve Dadaşlar, 3 Hürel falan dinliyordu. Okulda ise Pink Floyd, Dire Straits, Michael Jackson ya da Queen veya Beatles gibi grupları dinliyorduk. Onlardan çok şey öğrendiğiniz kesin. Çünkü bu insanlar büyük kitlelere duygularıyla ulaşmıştı. Umarım elimizdeki en değerli lütuflardan biri olan duygularımızı yeryüzünü materyalizme kurban etmeyiz!

Yapay zekâ destekli altyapılar ürettiğiniz her şeyi çabucak tüketmeye yetiyor.
Yapay zekâ destekli altyapılar ürettiğiniz her şeyi çabucak tüketmeye yetiyor.

Günümüzde sanat türlerinin melezleşmesini, hibritleşmesini çok sık bir şekilde görüyoruz. Diziler dijitale taşındı; romanlardan dizi/film uyarlamaları hiç olmadığı kadar revaçta; müzik çalışmalarında yapay zekâ büyük kolaylık sağlıyor vs. Bu durum Anadolu Rock'taki “sentez” anlayışından daha farklı bir şey sanki. Peki, sizce bunu karmaşa mı yoksa zenginlik olarak mı görmek gerekiyor?

Müzik gibi temeli duygulardan oluşan bir kavramdan bahsediyoruz. Benim düşünmem gereken bir şeyi, “ben düşünemiyorum al sen düşün” deyip düşünmeyi yapay zekâya devretmem ne kadar mantıklı siz söyleyin? Doğallığımızı bozmayacak bir teknolojiye de hayır diyecek halimiz yok yani! Barış Abi iyi söylemiş; “Ben seni seveyim, sen de beni say ki, bozulmasın ağzımızın tadı.”

Sanatı besleyen birçok kaynak, etmen var elbette. İster müzik ister sinema ya da başka bir şey... Peki, burada okumanın rolü nedir? Yani bir müzisyenin iyi bir okur da olması ona sanatı noktasında neler katabilir? Bu noktada sizin okumayla; şiirlerle ve edebiyatla aranız nasıldır?

Yapay zekâ destekli altyapılar ürettiğiniz her şeyi çabucak tüketmeye yetiyor.
Yapay zekâ destekli altyapılar ürettiğiniz her şeyi çabucak tüketmeye yetiyor.

Hayatın kendisi bile bir nevi okumadır aslında! Karacaoğlan, Yunus Emre, Ömer Hayyam şiirleri sizi direkt 13. yüzyıla götürür. Mehmet Akif, Halide Edip, Mehmet Emin Yurdakul, Mehmet Fuat Köprülü, Kurtuluş Savaşı’na… Biliyor musunuz en sevdiğim doğa seslerinden biri kumru sesidir. Öyle bir tınısı vardır ki dikkatli dinlediğinizde çocukluğunuza veya köyünüze götürür sizi.

Sık sık İslami ve milli değerlere vurgu yapıyorsunuz. Peki sizce yerli ve millilik kültür endüstrisinde nasıl ele alınıyor ve neye tekabül ediyor? Ayrıca Türkiye’de sanatçılar kültür endüstrisinin sansürüne maruz kalıyor mu sizce?

Ben Müslüman bir coğrafyada doğmuş, Müslüman bir aileden gelmiş, Müslüman bir insanım. Büyük yaşam ustalarının hayatlarını okuduğumda insani önceliklerini hiçbir şeye değişmediklerine şahit oldum. Yazarlar, şairler, ressamlar, bilim insanları, ustalar, komutanlar, padişahlar, krallar… Bugün adından övgüyle söz edilen kim varsa hepsinin en belirgin ortak yanı insani değerlerini yitirmemiş olmalarıdır. İslam insandır, insan ise edep! Elbette bahsedeceğim.

Sanat gibi bir silahla toplumun fikirlerine kolaylıkla yön verebilirsiniz.
Sanat gibi bir silahla toplumun fikirlerine kolaylıkla yön verebilirsiniz.

Aidiyet, yabancılaşma ve “var olma” sorunu günümüzün en önemli konuları arasında yer alıyor. Bu anlamda merak ediyorum: Biz Türkler aidiyetimizi nerede aramalıyız veya Türkiye’de müzik, sinema ve tiyatro alanlarında kültürel bir kimlik inşa edilebildik mi?

Kültürel bir kimlik oluşturmak uzunca senelerinizi alır. Bozmak ise bir anlıktır. Kitle iletişim araçları vasıtası ile toplumun fikirlerine kolaylıkla yön verebilirsiniz. Hele de bunu sanat gibi karşı konulması imkânsız bir silahla gerçekleştirirseniz… Önce bir idol yaratırsınız. Sonra onu TV ekranlarında her gün magazinleştirip gençliği peşinden sürüklersiniz. Bu silahla insanların nasıl giyineceğini, ne okuyacağını, ne seyredeceğini, ne içeceğini, ne yiyeceğini siz belirleyebilirsiniz.

Son olarak, bu toprakların hikâyesini anlatmak için neler yapılabilir?

Bu toprakların hikayesini yazamazsınız, yaşarsınız. İster kabul edin, ister etmeyin, yakın tarihimizin en büyük hikâyesi 15 Temmuz’da şehitlerin kanıyla yazılmıştır…

*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.