Yüreğe hizmet eden şarkıları seviyorum

Aşkın Nur Yengi
Aşkın Nur Yengi

Ben yüreğe, ruha hizmet eden şarkılar istiyorum. Müzikteki ahlaki sorumluluğum bu. Bu albüm için belki yüzlerce şarkıyı eleğimizden geçirdik, onlarcasını stüdyoda okuduk. Ben müziğin laboratuvar çalışmasına kıymet veririm. Yorulmadan iyi iş çıkmaz. Çok çalışmak gerekli.

Aşkın Nur Yengi, Türk pop müziğinin dönüm noktalarından. 90’ları hatırlayanlar, yaşayan bilir; efsaneleşmiş şarkılarıyla ruhları besleyip, daima daha güzel bir dünya için umutlarımızı tazelemişti. Sanatçı şimdi de “Aşk’tan Olsa Gerek” albümü ile beş yıllık aranın ardından müzikseverlerle buluştu. Başka söze ne hacet! Hepimizin ruhuna dokunmuş, hepimizin kendinden bir şeyler bulduğu, Türk pop müziğine kazandırdığı sayısız şarkılarıyla kalbimizde ayrı bir yeri olan Aşkın Nur Yengi, yeni albümüyle kulaklarımızın pasını siliyor. İşte sizin için bizimle paylaştıkları.

Herkesin içinde bir yerlerde Aşkın Nur Yengi şarkıları var. Şarkılarınızla büyüdük, olgunlaştık, ağladık, güldük. Siz geçmişten bugüne baktığınızda yolculuğunuzun neresindesiniz?

Yolculuğum sürüyor. Her durağı, her dönemi özel benim için. Tabii 90’lar hayatımızda çok güzel izler bıraktı. Zaman geçtikçe dokular bozuldu. Benim de bu döneme adaptasyonum zorlaştı. Günümüzde teknoloji insanın önünde ilerliyor. Ama evet, biz birlikte büyüdük, layıkıyla yaşadık hayatı, zamanı… Hala da yaşıyoruz, bunu iyi biliyoruz. Çünkü 90’lar hep daha sahiciydi.

Teknoloji yalnızlık getiriyor.

Zamana uymakla zamanın size uyması arasında kalmış gibisiniz?

Evet, o zaman yolculuğunun arasında kalmış durumdayım. Çünkü devam eden bir sorumluluğum var. 90’ların misyonu üzerimde, ağır… İyi müzik yapmak derdim. Yeni çağa yetişmeye çalışırken, zamana uymak ve zamanın bana uyması arasındayım. Ben iki dönemi de yaşadım. Ağırlığın, dengesinin eşit olmadığını düşünüyorum. Eskideki gizem, sahicilik şimdi yok. Akustik olmayan her şeyin önümüze geçmesinin ciddi kayıplar verdiğini düşünüyorum. Öte yandan da ayak uydurmanın gerekliliğini ve mecburiyetini biliyorum. Çok menem bir durum bu. Her şey “mış, miş” gibi. Bunu kırıp hayatı hayattayken yaşamamız gerekli.

İyi müzik şifalı, tedavi edici ve hala ruhun gıdası ama değil mi?

Müzik şifalı halini kaybediyor artık. Kim ne derse desin ticari bir mesele değildir müzik, olmamalıdır. Ruha iyi gelen her şey huzur vericidir. Tabii 20 yıl sonra neler olacak bunu da bilemiyoruz. Belki ileride insan sesi değil dijital sesler tamamen müziği yönetecek, zaten bunun örnekleri geliyor. Sonra insanlar buna alıştırılacak, çünkü alıştığını seviyor insan.

12 yaşından beri stüdyo şarkıcısıyım. Tüm büyük müzik insanlarıyla çalıştım, bundan da gurur duyuyorum.
12 yaşından beri stüdyo şarkıcısıyım. Tüm büyük müzik insanlarıyla çalıştım, bundan da gurur duyuyorum.

Ben sizi hep akustik duyuyorum, öyle seviyor ve istiyorum. Nedir bunun sizdeki karşılığı?

Ben 46 yaşındayım, 12 yaşından beri stüdyo şarkıcısıyım. Tüm büyük müzik insanlarıyla çalıştım, bundan da gurur duyuyorum. Şimdi baktığımda teknoloji yalnızlık getiriyor, müzik de yalnızlaşıyor. Dokunduğumuz şey yalnızca bu telefonlar mesela. Ben kağıt kalem kullanmayı seviyorum, not defterim hep yanımda. Biz dibine kadar yaşayanlardanız. Neredeyse insanlar sevgililerini internetten indirecekler artık. 90’larda bana çuvallarla mektup gelirdi. Okuyabildiğim kadarını okurdum, yanıtlardım. Bu paylaşım çok özeldi müzisyen ve dinleyici için. Şimdi insanlar sosyal medyada yaşıyor ve şimdiyi ıskalıyorlar. Hayat, hemen şimdi. Başka hayat da yok. Sahnedeyken herkes cep telefonundan bana bakıyor. Gözlerini göremiyorum dinleyicinin. Ben de diyorum ki “Yahu beni yaşayın şimdi!” Son iki şarkı çıkarın telefonları, çekin fotoğraf ya da video her neyse… Hayatta her şeyi dozu belirliyor.

Hayattan, gündemden bazen de kendinden kaçmak ister insan. Siz nasıl koruyorsunuz bu anlamda kendinizi?

Seyahat etmeyi seviyorum. Bu beni çok besliyor. Farklı gelenekleri, kültürleri keşfetmek hem dinlendiriyor, hem bilgilendiriyor. Deneyimlemek, yerelleşmek de hoşuma gidiyor. Özgürlüğü hissediyorsunuz. Hayatın rutinini kırıp soluk alıyorsunuz.

Müziğin laboratuvar çalışmasına kıymet veririm. Yorulmadan iyi iş çıkmaz.

Yorulmadan iyi iş çıkmaz

Yeni albümde beş şarkı var. Hepsi birbirinden güzel. Ama beş şarkılık bir albüm yapmanızın özel bir nedeni var mı?

Çok uzun süre çalıştık bu albüm için. 10 şarkı da yapsak zaten öne çıkan bir kaç şarkı oluyor. Çünkü tüketim çok hızlı. Beş şarkılık bir albüm yapmam tüketim hızına eleştiri ya da özel bir tavır da değil. Tabii harcanan onca emek pek çok zaman karşılığını bulmuyor. 90’larda on şarkı iyiydi, hepsi dinleniyor ve biliniyordu. Şimdi durumlar değişti. Ayrıca iyi şarkı bulmak zor, iyi beste, iyi söz bu zamanda kolay gelmiyor. Ben yüreğe, ruha hizmet eden şarkılar istiyorum. Müzikteki ahlaki sorumluluğum bu. Bu albüm için belki yüzlerce şarkıyı eleğimizden geçirdik, onlarcasını stüdyoda okuduk. Ben müziğin laboratuvar çalışmasına kıymet veririm. Yorulmadan iyi iş çıkmaz. Çok çalışmak gerekli, hayatın tüm alanlarında bu böyle. Sağlıklı düşünmek ve çok çalışmak şart! Ben, geçmişimin getirdikleri ile şimdiki zincirleri kırıyorum ama yeni kuşakta bizim gibi müzik yapmak isteyenler ne yapsın? İşleri çok daha zor.

Herkesin içinde bir yerlerde şarkılarım var.
Herkesin içinde bir yerlerde şarkılarım var.

Kişisel olarak etkilendiğim şarkılar var

Albümün çıkış parçası“Altın Kaplama” ama bana en dokunan şarkı “Elin Oğlu”.

“Çağırma Lütfen” de benim ilk istediğim şarkıydı. Tüm albümlerimde beni kişisel olarak etkileyen ya da müzisyen olarak etkileyen şarkılar var. Hepsini çok sahiplendim. Sahnede de en çok klibi olan, radyoda en çok çalanlardan ziyade bilinmeyenleri söylerim. Çünkü diğerlerinin, az bilinenlerin hikayeleri de önemli. Mesela “İmkansızım” pek bilinmez ama beni müzisyen olarak çok fazla doyuruyor, müzisyen olduğumu hissettiriyor. Belki de bu yüzden bu tarz şarkıları biraz daha sevdim.

Yeniliğe direnen köyleri seviyorum

Pusulanız nereleri gösteriyor, rotalarınız nereler?

İtalya’yı genel olarak çok seviyorum. Floransa, Roma, Capri, Palermo… Hem daha kapalı, hem de kendi halinde yerler. Mesela Tayland’a gittim, beğenmedim. Çok bir şey beklemiyordum, yine de bir şey alamadım oradan. Ben teknolojiye ve yeniliğe direnen köyleri, küçük kasabaları seviyorum. Tarihini, dokusunu, yaşanmışlığını koruyan yerler beni mutlu ediyor, huzur veriyor. Ülkemizde de bu anlamda çok yer var. Türkiye net, aydınlık ve güneşi yaşayabileceğiniz eşsiz bir ülke. Mesela Las Vegas’a da gittim. Bu arada kumarla hiç alakam yok, hatta nefret ederim ama “çölün ortasına ne yapmışlar bunlar?” diye merak ediyordum. Yoktan bir dünya yaratmışlar ve turizme açmışlar. Frank Sinatra’nın sahne aldığı oteli görmek inanılmaz güzeldi benim için. Sahne şovları açısından da inanılmaz prodüksiyonları vardı.