Zihnimde 'ziplenmiş düşünceler' biriktiriyorum

​Zihnimde 'ziplenmiş düşünceler' biriktiriyorum.
​Zihnimde 'ziplenmiş düşünceler' biriktiriyorum.

Memleketim Balıkesir’deki evimizdeydim. Ailemle yaşadığım zamanlar. “Pat” diye bir ses geldi mutfaktan, bir anlık sessizlik ve sonra gülüşmeler. Hemen koştum olay mahalline. Her yer salça kırmızısı. Annemle babam da birbirlerine bakarak gülüşüyorlar. Salça kavanozu ellerinde patlamış anlaşılan. Elleri, yüzleri, dolaplar, duvarlar her yer mis gibi ev salçası kokuyor.

Öylece tebessüm ederek baka kalmıştım bir süre. Çünkü her yer mahvolmuştu. Ancak durum çok komikti ve bunun farkında olan bir anne ve babaya sahiptim. O an karşımda titreyen salça dolmuş gamzeleri ve kesişen sevgi dolu gözleri unutamıyorum.

Artık şöyle düşünüyorum. Kısa görüşmeleri uzun gülüşmelere dönüştürmek lazım.
Artık şöyle düşünüyorum. Kısa görüşmeleri uzun gülüşmelere dönüştürmek lazım.

Gamzeleri, ev salçasını, annemi, babamı, gözlerini ve salçalı ekmek kıvamındaki duvar ve dolapları ve her birini saran gülüşmelerin hepsini bir arada hatırlamanın ne kadar zor olduğunun farkındaydım. O gün gülüşmeleri zipleyip zihnimde biriktirmeye karar verdim. Bazen ihtiyaç hissettiğimde zihnimde aratıp buraya çıkarıyorum işte.

Artık şöyle düşünüyorum. Kısa görüşmeleri uzun gülüşmelere dönüştürmek lazım. Şöyle bir şey yaşadım mesela. 2016 yılında Arjantin’den Türkiye’ye dönüp Balıkesir’in Savaştepe ilçesinde yaşayan amca ve halamı ziyaret etmeye gitmiştim. Hasta ve yaşlı halam benimle siyaset konuşmaya çalışıyordu herkes gibi. Benim için o defterleri kapatalı uzun zaman olmuştu. “Halacım boşver millet ne etmiş, hiçbir siyasetçi şu an birlikte paylaştığımız anı işgal edemez. Her zaman mı görüşüyoruz sanki! Bana kendinden bahset, nasıl keyifler?” dedim. Hak verdi. “Doğru diyorsun yavrum, boşver!” diye anlatmaya başlamıştı. Türk kahvelerimizi gülüşe gülüşe içmiştik. Yüzümü okşamıştı hem. Hemen kaydettim, zipledim gülüşmelerimizi. Arjantin’e döndükten birkaç sonra vefat haberini aldım maalesef. Ya siyaset konuşsaydık da gülüşemeseydik.

Ankara’da yaşadığım zamanlardı. “Menekşeleri 5 lira yaptık” diye bir ses duydum kalabalığın arasından. O kadar garip geldi ki, olduğum yerde durdum ve sesin geldiği yöne doğru baktım. Çiçekçiydi elbette. Belki de daha önce hiç menekşe satın almadığımdandır bu garipseme. Hayatım boyunca “menekşe”nin zihnimdeki değerini 5 lirayla kıyaslayamamışım demek ki. Domates değildi ki o. Menemen yapamazsın da şarkı yaparsın belki. Üzerine yumurta değil de gamze kırarsın ancak. Sakarya/Kızılay’daki çiçekçiler sokağından geçerken çiçek satıcılarının yüzlerine odaklandığımı fark etmiştim. Mesleklerinin bakışlarındaki ya da seslerindeki izdüşümlerini görmek istiyordum çünkü. Güzele dokunmak, kokuları renk renk hissetmek gibi bir meslek.

18 yaşında ayrıldım evden. 12 yıldır da yurtdışındayım.
18 yaşında ayrıldım evden. 12 yıldır da yurtdışındayım.

Aklımda babamlı bir sahne var, silinmeyecek türden. Zihnimde ziplemişim sonuçta. Bir bahar günüydü sanırım. Botanik bahçesine dönüşen arka balkonumuzda çiçekleri suluyordu. Yüzünde bir tebessüm, elinde bir çaydanlık, üzerinde açık mavi bir bulaşık önlüğü, dilinde de Türk sanat müziği nağmeleri. Balkondaki fiyonklu yeşillerin üzerine düşen güneş ışınlarının bir kısmı fotosentezden kaçarak babamdan yayılan sevgi tomurcuklarıyla birlikte yüzüme sıçrıyordu o an sanırım. Derin bir nefes almıştım mutlulukla. Hâlâ içime ferahlık doluyor aklıma geldikçe. Babamı kaybettim ama o gün yüzüme sıçrayan sevgi tomurcukları hep yeşeriyor onu düşündükçe.

Geçen ay da annem düştü aklıma. 18 yaşında ayrıldım evden. 12 yıldır da yurtdışındayım. Yılda bir iki kez kısa süreli görüştük hep. "Anne gel seninle bir yolculuğa çıkalım hadi! Yeniden tanışalım, yeni bir hatıramız olsun!” dedim. “Ne güzel olur oğlum!” dedi o da. Onun da benim de sorumluluklarımızı bir kenara bırakıp birlikte yola çıkmamız gerekiyordu. Yalnız kalmalıydık. O da belki 9 kez yurtdışına çıktı ama ilk kez beraber yapacaktık bunu. Bosna Hersek’e gidelim diye karar aldık bir anda.

Bir hafta boyunca konuşamadıklarımızı konuştuk. Beraber keşfettik, beraber hayret ettik. Sinirlendik birbirimize, sonra sarıldık. En çok da gülüştük. Mostar yakınlarındaki Blagaj Tekkesi’nin önündeydik. Tekkenin yanındaki kaynaktan o kadar berrak ve güçlü bir nehir çağlıyordu ki, annem gördüğü güzelliği kelimelere dökmek isterken mutluluk ve hayretten sesi titriyordu. Göz göze geldik, tebessüm ettik birbirimize. Bu anı birlikte yaşıyorduk annemle. O anı zipledim hemen. Nasıl unutulsun!

Artık bir şey gönlümden geçiyorsa hemen tüm olasılıkları değerlendirip, elimden geldiğince gerçekleştirmek istiyorum. Babamla da gezmek istedim hep ama ömrü yetmedi. Benimki de yetmeyebilirdi. Dünyadaki vaktimiz sınırlı. Ecel gelir, afet gelir, hastalık gelir. Hiçbir şeyi ertelememek lazım. Eğer ailemiz başta olmak üzere sevdiğimiz insanlar varsa, onlara ara ara hatırlatalım sevgimizi. Bırakalım bilsinler. Aklımızdan çıkmayacak, zihnimizde ziplenmiş, açıldıkça genişleyen gülüşmelerimiz ve hatıralarımız olsun. Geç olmadan…