Andrea Pirlo'nun 5 ilginç anısı: Terim, Lucescu ve İstanbul

Andrea Pirlo
Andrea Pirlo

Andre Pirlo, kariyerine dair ilginç anılarını kaleme aldığı Düşünüyorum Öyleyse Oynarım isimli kitabıyla, hayranlarıyla arasındaki perdeleri kaldırdı. Pirlo'nun kitabında yer alan anılardan en dikkat çekici olanlarını sizler için derledik.

İtalyan futbolunun yaşayan efsanelerinden olan Pirlo, kendine has hipnoz edici tekniği ve karizmasıyla her zaman ayrı bir yere sahip olduğu futbolseverler için.

Topla büyülemesi yetmedi, bir de kalemimle büyüleyeyim dedi. Tıpkı topun ayağına yakışması gibi çok yakıştı anılarını kaleme aldığı I Think Therefore I Play (Düşünüyorum Öyleyse Oynarım) isimli kitabı.

Kitabın ismi de pasları gibi zeka kokuyor değil mi?
Kitabın ismi de pasları gibi zeka kokuyor değil mi?

Belki kalemi değil de, anılarıdır sürükleyici olan diyerek tarafız bir şekilde başbaşa bırakıyoruz sizi Pirlo’nun kitabında yer alan en dikkat çekici 5 hatırayla…

YER: İstanbul, TARİH: 2005

                                    2005 yılında İstanbul'da Liverpool'a kaybettiğimiz Şampiyonlar Ligi finalinin ardından futbolu bırakmayı düşündüm. Hiçbir şey mantıklı gelmiyordu. Takım olarak tamamen sıçıp batırmıştık. Boğaz Köprüsü'nden atlayıp intihar etmeyi düşündük. Çok acı verici bir andı. Maç, yani işkence bittiğinde Atatürk Olimpiyat Stadı'nın soyunma odasında konuşamıyorduk. Tamamen yıkılmıştık. O maçın ardından uykusuzluk, depresyon... Gerçekten hiçbir şey bana mantıklı gelmiyordu. O maçın ardından yeni bir sendrom olmuştu: İstanbul sendromu.
YER: İstanbul, TARİH: 2005 2005 yılında İstanbul'da Liverpool'a kaybettiğimiz Şampiyonlar Ligi finalinin ardından futbolu bırakmayı düşündüm. Hiçbir şey mantıklı gelmiyordu. Takım olarak tamamen sıçıp batırmıştık. Boğaz Köprüsü'nden atlayıp intihar etmeyi düşündük. Çok acı verici bir andı. Maç, yani işkence bittiğinde Atatürk Olimpiyat Stadı'nın soyunma odasında konuşamıyorduk. Tamamen yıkılmıştık. O maçın ardından uykusuzluk, depresyon... Gerçekten hiçbir şey bana mantıklı gelmiyordu. O maçın ardından yeni bir sendrom olmuştu: İstanbul sendromu.
YER: İtalya, BAŞROL: Fatih Terim

                                    Berlusconi ve Ancelotti arasında karşılıklı sevgiye dayanan, oldukça sağlam bir ilişki vardı. Fakat bunun Milan'ı çalıştıran herkes için geçerli olduğunu söyleyemem, örneğin Fatih Terim... Fatih Terim oldukça dikkat çekici ve kurallara alerjisi varmış gibi gözüken garip bir insandı. Daha en başında Milan'da uzun süre görev yapamayacağı oldukça belliydi ve kısa bir süre sonra da kovuldu. Terim Milan'dan önce, canının istediği her şeyi yapabildiği, daha düşük profilli takımlarda görev almıştı ama burası Milan'dı. Burada bazı hareketlerin tolere edilmeyeceğini herkes bilirdi. Mesela; öğle yemeğine canı isteyince geç katılıyordu. AC Milan'ı temsil etmesi gereken resmi aktivitelere kravat takmadan gelebiliyor; sonra bu aktivitelerden, evinde "biri bizi gözetliyor" seyretmek için kimseye haber vermeden erkenden ayrılıp, Galliani'yi masasında tek başına bırakıyordu. Kendisini tesislerde John Travolta gibi garip, cafcaflı ve renkli kıyafetler giyerken görüyorduk. Görevi boyunca kendisinin adeta gölgesi gibi olan deli bir tercümanı vardı. Terim'in 5 dakikalık ateşli konuşmalarını, duygusuz şekilde 5 saniyede tercüme eden bir adam... Tercümanı bir ara Terim'e medya ile tüm ilişkileri süresiz kesmesini tavsiye etti. Medya ile ilişkileri kesmek... Süresiz... AC Milan'da... İletişimin her şeyden önemli olduğu ve mükemmel yönetildiği bir kulüpte...Özellikle göreve başladığı ilk günlerde yaptığı takım toplantıları ise unutulmazdı. Terim eline bir tebeşir alıp taktik tahtasına 11 daire çizerdi. Tahtadaki her daire sahaya çıkacak bir oyuncuyu temsil ederdi. Ancak konuşmanın ortasında taktik tahtası, çizdiği oklardan ve karalamalardan öyle bir hale gelirdi ki; hangi dairenin kimi işaret ettiğini anlamak imkansızlaşırdı. Taktik tahtası, oyuncuları ve mevkileri birbirinden ayırmanın mümkün olmadığı karmakarşılık bir hal alırdı. Kısacası tam bir kaos... Sadece kalecinin kendi pozisyonundan emin olabildiği bir kaos... Toplantı sırasında bir daireyi işaret edip, "Costacurta, tam burada olman gerekiyor" diye konuşmaya başlardı. Bir gün dayanamayıp, "Ama patron, o gösterdiğin dairenin biraz önce benim olduğunu söyledin, Costacurta değil ki" demek zorunda hissettim. İşin daha da kötüsü konuşma ilerledikçe defans bölgesindeki dairelerle, forvettekileri karıştırmaya başlardı. Artık öyle bir hal almıştı ki, kendi aramızda 'Acaba bunu Berlusconi'nin gizli rüyası olan 2-4-4 taktiğini gerçekleştirmek için bilerek mi yapıyor' diye şakalaşmaya başlamıştık. Ancak şaka bir yana, Terim'in taktik bilgisinin yetersizliğini ve tüm oyun planının takımı bağıra çağıra motive ederek, sahada iyi bir sonuç almamızı ümit etmek olduğunu anlamamız çok uzun bir süre almadı. Belki böyle bir plan başka yerlerde geçerli olabilirdi ancak Milan'da işlemezdi, İşlemedi de... Milan'da uzun süreli görev alabilmek için bundan çok daha fazlasına ihtiyaç vardı.
YER: İtalya, BAŞROL: Fatih Terim Berlusconi ve Ancelotti arasında karşılıklı sevgiye dayanan, oldukça sağlam bir ilişki vardı. Fakat bunun Milan'ı çalıştıran herkes için geçerli olduğunu söyleyemem, örneğin Fatih Terim... Fatih Terim oldukça dikkat çekici ve kurallara alerjisi varmış gibi gözüken garip bir insandı. Daha en başında Milan'da uzun süre görev yapamayacağı oldukça belliydi ve kısa bir süre sonra da kovuldu. Terim Milan'dan önce, canının istediği her şeyi yapabildiği, daha düşük profilli takımlarda görev almıştı ama burası Milan'dı. Burada bazı hareketlerin tolere edilmeyeceğini herkes bilirdi. Mesela; öğle yemeğine canı isteyince geç katılıyordu. AC Milan'ı temsil etmesi gereken resmi aktivitelere kravat takmadan gelebiliyor; sonra bu aktivitelerden, evinde "biri bizi gözetliyor" seyretmek için kimseye haber vermeden erkenden ayrılıp, Galliani'yi masasında tek başına bırakıyordu. Kendisini tesislerde John Travolta gibi garip, cafcaflı ve renkli kıyafetler giyerken görüyorduk. Görevi boyunca kendisinin adeta gölgesi gibi olan deli bir tercümanı vardı. Terim'in 5 dakikalık ateşli konuşmalarını, duygusuz şekilde 5 saniyede tercüme eden bir adam... Tercümanı bir ara Terim'e medya ile tüm ilişkileri süresiz kesmesini tavsiye etti. Medya ile ilişkileri kesmek... Süresiz... AC Milan'da... İletişimin her şeyden önemli olduğu ve mükemmel yönetildiği bir kulüpte...Özellikle göreve başladığı ilk günlerde yaptığı takım toplantıları ise unutulmazdı. Terim eline bir tebeşir alıp taktik tahtasına 11 daire çizerdi. Tahtadaki her daire sahaya çıkacak bir oyuncuyu temsil ederdi. Ancak konuşmanın ortasında taktik tahtası, çizdiği oklardan ve karalamalardan öyle bir hale gelirdi ki; hangi dairenin kimi işaret ettiğini anlamak imkansızlaşırdı. Taktik tahtası, oyuncuları ve mevkileri birbirinden ayırmanın mümkün olmadığı karmakarşılık bir hal alırdı. Kısacası tam bir kaos... Sadece kalecinin kendi pozisyonundan emin olabildiği bir kaos... Toplantı sırasında bir daireyi işaret edip, "Costacurta, tam burada olman gerekiyor" diye konuşmaya başlardı. Bir gün dayanamayıp, "Ama patron, o gösterdiğin dairenin biraz önce benim olduğunu söyledin, Costacurta değil ki" demek zorunda hissettim. İşin daha da kötüsü konuşma ilerledikçe defans bölgesindeki dairelerle, forvettekileri karıştırmaya başlardı. Artık öyle bir hal almıştı ki, kendi aramızda 'Acaba bunu Berlusconi'nin gizli rüyası olan 2-4-4 taktiğini gerçekleştirmek için bilerek mi yapıyor' diye şakalaşmaya başlamıştık. Ancak şaka bir yana, Terim'in taktik bilgisinin yetersizliğini ve tüm oyun planının takımı bağıra çağıra motive ederek, sahada iyi bir sonuç almamızı ümit etmek olduğunu anlamamız çok uzun bir süre almadı. Belki böyle bir plan başka yerlerde geçerli olabilirdi ancak Milan'da işlemezdi, İşlemedi de... Milan'da uzun süreli görev alabilmek için bundan çok daha fazlasına ihtiyaç vardı.
YER: Milano, BAŞROL: Lucescu

                                    Inter'de oynarken Mircea Lucescu, hep yaşlı oyuncuları tercih ederdi. O yüzden oynama fırsatı bulamadım.
YER: Milano, BAŞROL: Lucescu Inter'de oynarken Mircea Lucescu, hep yaşlı oyuncuları tercih ederdi. O yüzden oynama fırsatı bulamadım.
YER: Milano, BAŞROL: Roy Hodgson

                                    Roy Hodgson ise ismimi hep yanlış söylerdi. Bana Pirla derdi... Onun kadar ismimi yanlış telafuz eden birisini görmedim.
YER: Milano, BAŞROL: Roy Hodgson Roy Hodgson ise ismimi hep yanlış söylerdi. Bana Pirla derdi... Onun kadar ismimi yanlış telafuz eden birisini görmedim.
Okumak isteyenler için dev hizmet!

                                    Pirlo'nun 'Düşünüyorum Öyleyse Oynarım' isimli kitabını buradan satın alabilirsiniz.
Okumak isteyenler için dev hizmet! Pirlo'nun 'Düşünüyorum Öyleyse Oynarım' isimli kitabını buradan satın alabilirsiniz.