Adile Naşit ya da sinemada hayatta kalmak

Son yıllarda artan biyografik yapımlara bir yenisi daha eklendi: Adile Naşit. Film daha çok Hababam Sınıfı, Neşeli Günler, Bizim Aile gibi yapımlarla tanıyıp sevdiğimiz önemli tiyatro ve sinema oyuncusu Adile Naşit’in hayatına yoğunlaşıyor.
Türk sinemasının belki biraz da Yeşilçam demeliyiz ikonik isimleri var. Bunlardan belki de ilk başta saymamız gerekenler: Kemal Sunal, Şener Şen gibi isimler. Bunun dışında olmazsa olmazlarımız arasında Türkan Şoray, Filiz Akın gibi isimler var. Bazılarının hayatta olması ve sinemada tiyatroda bir şeyler yapmaya devam etmesi bize kendimizi hala nostaljik hissettiriyor. Sinemamızda ise son dönemde ağırlıklı olarak biyografik yapımlar karşımıza çıkıyor. Bu yapımlarda kişilerin hayatlarını merak ettiğimiz kadar dönemin ruhunu da anlamaya çalışıyoruz. Şimdiye kadar en çok izlenenler arasında Müslüm, Bergen gibi yapımlar var. Bu fimler sayesinde biraz da Yeşilçam özlemimizi gideriyoruz. Belki bir eleştiri olarak, fazla drama yer verilmesi çekim teknikleri itibariyle genel seyirci algısına oynaması gibi durumlar söz konusu.
BÜYÜK TRAVMA
Bu sıralar da vizyonda Adile Naşit var. Çağan Irmak’ın yönettiği filmde Adile Naşit’in bir şekilde kulağımıza aşina gelen hayat öyküsünün önemli bölümlerine yer veriliyor. Film, tiyatrocu bir babanın kızı olan Adile Naşit’in çocukluğunu gösterek açılıyor. Babasından etkilenerek tiyatrocu olmak isteyen Adile bu hayaline bir süre sonra kavuştuğunu görüyoruz. Kısa sürede iyi bir tiyatrocu olan Adile’nin macerası artık sahneden akmaya başlıyor. Adile, her oyunda kendini en özgün şekilde ortaya koyarken bir yanda da özel hayatı akmaya başlıyor. Sanat dünyasının içinden Ziya Bey’le yaptıkları evlilikten bir oğulları oluyor. Adı Ahmet. Ahmet kalp yetmezliği ile doğuyor. Doğumundan itibaren Ahmet’in yaşamayacağını söyleyen doktorlar pek de yanılmıyor. Ahmet’in henüz gençlik çağındayken vefat etmesi üzerine; Adile Naşit büyük bir boşluğa düşüyor. Oğluna çok bağlı olan ve onun üzerine gelecek hayalleri kuran Adile bu travmayla başa çıkabilmek için adeta akıl sağlığını da kaybedecek bir noktaya geliyor. Ahmet’in ise annesini bir gün filmlerde oynarken görme hayali var. Bu hayal aslında en başından beri Adile Naşit’in de hayali. Adile Naşit’in birden çok kere film yapımcılarıyla görüştüğü ama fiziksel özelliklerinden dolayı sinemaya uygun olmadığı söyleniyor. Kimi zaman bu söylemler dost tavsiyesi şeklinde olurken, kimi zaman da Adile Naşit’i aşağılayan bir hal alıyor. Bütün bu yapamazların arasında aslında sinemanın bir zamanlar genel algısı olan bakış açısını da sunuyor. Sadece güzel ve estetik insanlara alan açan bir sektör olması, günümüz de bile Hollywood üzerinden tartışılan bir konu.
BİR KADININ MÜCADELESİ
Adile Naşit ise, bir gün talihin kendine güleceği inancıyla bu yapamazsınların arasından bir yol buluyor ve bir gün Ertem Eğilmez’in filminde oynama teklifi geliyor. Bundan sonra sinema sektöründe önü açılan Adile Naşit için yeni bir bakış da ortaya konuyor. Sinemada da en iyisi oluyor Adile ve Altın Portakal’a kadar uzanıyor yolu. Tüm bunları izlerken belki bir tiyatrocu kadının üzerinden yaşam mücadelesine bakıyoruz. Ama hayatın eşit davranmayan doğası, burada da karşımıza çıkıyor. Filmi biraz da sinema ve kadın üzerinden okumak mümkün. Bugün bile sinemada kadınların rolleri ve yaşadıkları zorluklar güncelken, geçmişte bu işlerin hiç de kolay ilerlemediğine bu biyografide de denk geliyoruz. Adile Naşit filmini izlerken belki biraz da hayatın eşitsiz doğası etrafında bakmakta fayda var. Abartılı çekim teknikleri olsa da bir dönemi anlatma başarısı açısından film görülmeye değer