Senden Geriye Kalan; Filistin için bir uzun anlatı

Bir Filistin öyküsü; Senden Geriye Kalan
Bir Filistin öyküsü; Senden Geriye Kalan

Senden Geriye Kalan, üç kuşak üzerinden Filistin’in işgal, sürgün, direniş ve hafıza mücadelesini anlatırken değişmeyen tek gerçeğin Filistinlilerin var olma direnci olduğunu vurguluyor.

Gazze’de yakın zamanda bir soykırım yaşandı ve birden Filistin dünyanın gündemi oldu. Hatta o kadar ki; Batı’dan Afrika’ya Filistin’e destek yürüyüşleri düzenlendi. Resmî girişimler yapıldı; halklar ve devletler nezdinde Filistin birinci gündem maddesi oldu ama bu, soykırım gerçeğini değiştirmeye yetmedi. Bütün bunlar ekseninde, Filistin’de zulmün aslında 1948’de İsrail devletinin kurulmasıyla başladığını biliyoruz. Hatta o kadar ki; geçtiğimiz günlerde söyleşisine katıldığım bir Filistinli yönetmen, “Biz eskiden bir Filistin sorunu ve mücadelesi olduğunu anlattığımızda Batılılar bize abartıyorsunuz gözüyle bakıyorlardı. Ama Gazze’den sonra yanımıza gelip ‘siz haklıymışsınız’ demeye başladılar,” dedi.

Belki de bu hepimizin gerçeği: Zaman zaman bir Filistin gerçeği olduğunu duyuyor ve biliyorduk ama çoğu zaman duyarsız kaldık. Senden Geriye Kalan filmi ise üç kuşak üzerinden Filistin gerçeğine ışık tutuyor.

İlk kuşakta, Yafa’da portakal bahçeleriyle dolu bir evde mutlu hayatını yaşayan aileyi görüyoruz. Adam Bakri’nin canlandırdığı baba Şerif, işgal ve baskı karşısında ailesini kurtarmaya çalışıyor. Bir kısım halk kalıp mücadeleyi seçerken, bir kısmı İsrail’le anlaşmak gerektiğini savunuyor, bazıları da göç ediyor. Bunlar, İsrail’in nasıl bir gasp yöntemiyle orada varlık gösterdiğinin en büyük kanıtlarından biri. İsrail’in işgalci olduğu gerçeği sürekli anlatılsa da, bu yaşamın içinden hikâyeleri hep dinlemişizdir.

İkinci nesilde, 1978’e gelindiğinde, Salih Bakri’nin hayat verdiği Salim’in sürgün hayatının izlerini takip ediyoruz. Salim, hayatına daha ılımlı bir yerden yaklaşıyor. Politik bir özne olmak istemiyor. Babasının Yafa’ya bir gün dönme hayallerini anlamsız buluyor çünkü İsrail’le başa çıkabileceğine inanmıyor. Babası Şerif’in, İsrail’i kastederek “Bunlar her şeyimizi almadan durmayacaklar” serzenişlerini de yersiz buluyor.

Üçüncü bölümde Salim’in küçük oğlunun bir intifada sırasında vurularak öldüğünü izliyoruz. Henüz lise çağında olan genç, kafasından vurularak hayatını kaybediyor. Bu trajedinin ardından Salim ve eşi hayata karşı bir boşluğa düşüyor. Kanada’ya yerleşiyorlar. Yıllar sonra Yafa’ya döndüklerinde ise geriye sadece anılarla örülü bir gerçeklik kalıyor. Salim portakal bahçelerini, babasıyla yaşadığı evi hatırlıyor; fakat her yer başka bir şeye dönüşmüş. Savaş olmasa bile işgalin izleri hâlâ orada duruyor.

Yafa'da başlayan hikaye, Yafa'da sona eriyor

Filistin mücadelesi için şiirin önemini biliriz. Mahmut Derviş’ten Nizar Kabbani’ye bize durmaksızın bir Filistin anlatılır ve şiir her zaman direnişin önemli sembollerinden biri olmuştur. Günümüze kadar uzanan çizgide şiirin önemi büyüktür. Baba Şerif de çocuklarını şiirle büyütüyor; onlara küçük yaşta şiirler ezberletiyor. Yıllar sonra Yafa’ya dönen Salim, deniz kenarında eşine şiir okuyor ve film bu sahneyle bitiyor.

İşgal, kayıplar, yeniden hayata tutunma ve Filistin, bu filmde üç kuşak üzerinden hayat buluyor. Değişmeyen tek şey, Filistinlilerin hayat karşısında ayakta kalma mücadelesi. Bu duygu filme de yansıyor. Filistinliler ister politik bir özne olsun ister politikadan uzak bir özne; yine de o hayatın bir parçası ve bunu yaşamlarının her anında görebiliyoruz. Belki de Mahmut Derviş’in bir dizesidir: “Bir Filistin vardı, bir Filistin yine var.” Gazze’den sonra Filistin üzerine elbette daha çok şey söylenecek. Çok farklı anlatılarda Filistin’e denk geleceğiz ama en önemlisi Filistinlilerin kendi sesi ve kendi hikâyesini anlatma çabasıdır