Herkes Gazze İçin Kendi Alanında Bir Şey Yapmalı

Gazze: Anka Kuşu Belgeseli
Gazze: Anka Kuşu Belgeseli

Anka Kuşu Gazze Belgeseli’nin Yönetmenlerinden Kübra Kuruali, sorularımızı cevapladı. Gazze için çıkarılan sesler hakkında ne düşünüyorsun diye sorduk: “Herkes Gazze için kendi alanında bir şey yapmalı. Bu benim alanım ve ben bu alanda film üretebiliyorsam bundan sorumluyum. Siz röportaj yapabiliyorsanız bunu konuşmak ve yayınlamaktan sorumlusunuz. Devletler, hükümetler, karar mercileri de bu soykırımı durdurmaktan sorumlu. Bizim elimizden gelen bu ve biz kendi üzerimize düşeni yapıyoruz.” dedi

Geçtiğimiz günlerde 7 Ekim Aksa Tufanı’nın yıldönümünü yaşadık. Bu tarihten itibaren yetmiş bine yakın Gazzeli, kadın çocuk demeden gözlerimizin önünde soykırıma uğradı. Soykırıma direnen halklar dünyanın her yerinde eylemlerini sürdürüyor. Biz de Anka Kuşu Gazze Belgeseli’nin yönetmeni Kübra Kuruali ile belgesel üzerine sohbet ettik.

Gazze üzerine bir eylemde bulunmayı nasıl duygularla açıklıyorsun? İnsani bir sorumluluğun ötesinde mi görüyorsun yoksa başka şeyler de var mı yani bu projeyle ilgili?

Bu insani ve mesleki bir sorumluluk. İki yıldır şahit olduğumuz bir soykırım var. Bu soykırım devam ederken insan olarak taraf olmak zorundayız. Bu bağlamda yaptığımız iş boykotun bir parçası. Bazı ürünleri hayatımızdan nasıl çıkardıysak, kendi profesyonel alanlarımızda da bir şeyler söylemek zorundayız. Böyle düşündüğümüz için hem tarafımızı belli etmek hem de Gazze’nin sesini çoğaltmak istedik. Ve ortaya böyle bir belgesel çıktı.

Hamed'in hikayesi tirajik değil mi? Hasta bir köpek uluslararası tüm kuruluşlarla ilgisini çekiyor. Ama orada ölen insanlarla ilgisini çekmiyor. Hikayenin özeti bu. Hikayeye ilk ulaştığınızda ne hissettiniz? Sonra nasıl gelişti?

Ben bu hikâyeyi Arap medyasında görmüştüm ve beni çok sarsmıştı. Söylenecek her şeyin bittiği bir yerdeyiz, hissini vermişti. Sonra bu olayı Safvan Allahverdi, sayfasında anlattı. Ve Türkiye'deki pek çok kişi Safvan'dan sonra haberdar oldu. Bu olay üzerine bir şey yapmak ilk etapta aklımda yoktu. Gazze’yle ilgili yapmayı planladığım başka bir belgesel vardı. Onun üzerine çalışıyordum. O günlerde Yapım Koordinatörüm Rabia Şenol ile birlikte; İnsan İzi Derneği Genel Başkanı Umut Sarıkaya ile başka bir proje konuşmak için bir araya geldik. Umut bize Hamed’in hikâyesinden çok etkilendiğini ve 7 Ekim’e yetişebielcek bir belgesel yapmak istediğini söyledi. O gün Gazze’den tahliye edilen eşekler mevzusunu da konuştuk. Ve Hamed’e ulaşmaya ve bu iki olayı hem kendisine hem de ulaşabileceğimiz Gazzelilere sormak istedik.

"O İNSANLARA YARARIMIZ OLUP OLMADIĞINI ÇOK DÜŞÜNDÜM "

Gazze hakkında uluslararası kamuoyunda bilinç oluştu, halklar nezdinde. Ses çıkaran yönetmenler, oyuncular, müzisyenler bunları sıklıkla görüyoruz. Ama bir yandan da insanlar ölmeye devam ediyor. Sen bu yapılan eylemler ve insanların orada soykırımın devam etmesi hakkında ne düşündün?

Televizyon haberciliğinden geliyorum. Arap Baharı'nın ilk yıllarında ve Suriye’nin içine düştüğü durumda haber yaparken bu sorgulamanın içine çok çekilmiştim. Bunun içinden çıkamayıp haberciliğe ara verdiğim bir dönemim de olmuştu. Bu belgesele başladığımız ilk günler bu sıkışmışlığı çok hissettim. Hamed'e ulaşamadıkça, Nadra'nın annesinin hastalandığını duydukça onların hayatlarının ekranda gördüğümüzden çok daha zor olduğunu anladıkça çok daha çaresiz hissettik. Stüdyoda röportajlarım çeviriden geldiğinde, röportajların hemen hepsinde bizim sesimiz olmalısınız, bizim hikâyelerimizi anlatmak zorundasınız vurgusu vardı. Sonra dedim ki; herkes Gazze için kendi alanında bir şey yapmalı. Bu benim alanım ve ben bu alanda film üretebiliyorsam bundan sorumluyum. Siz röportaj yapabiliyorsanız bunu konuşmak ve yayınlamaktan sorumlusunuz. Devletler, hükümetler, karar mercileri de bu soykırımı durdurmaktan sorumlu. Bizim elimizden gelen bu ve biz kendi üzerimize düşeni yapıyoruz.

Peki bir de şöyle bir şey var. Mesela Hollywood'a baktığımızda holokost filmleri yıllarca beynimize işlendi. İşte o soykırım bu da bir soykırımdı. Ona dair bir sürü şey izledik, gördük. Şimdi Gazze'den sonra dünya etkisinde yani kültürel alanda böyle bir etki olacağına inanıyor musun?

Yazmaya, çizmeye, söyleşmeye, kayda almaya devam edersek ciddi bir etkinin olacağını düşünüyorum. Çünkü şu an gerçekten yetkilileri bir kenara koyduğumuzda vicdan sahibi insanların Gazze için bir araya geldiğini görüyoruz. Sanki vicdani bir din oluşturduk değil mi? Böyle bir birliktelik içindeyiz ve bunun yansımaları olacaktır. Ve bundan yorulup sıkılmamalı, elimizden gelen bu ama onlara bir hayrı yok deyip geri çekilmemeliyiz. Çok acayip bir belgesel hikayesi dinledim bir podcastte. Bir insan olarak da bir Müslüman olarak da zamanında atalarımızın uzandığı bir toprak olarak da Filistin zaten bize ait bir mesele. Meselemize sahip çıkmalıyız.

“SESİMİZİ ÇOĞALTIN”

Belgeselde çok gerçek savaş görüntüleri kullanılmış. Neredeyse çok az kurgu. Bu yaşanan dramı bir kez daha gözler önüne seriyor. Peki sizin gerçek görüntüleri tercih etme sebebiniz neydi?

Gerçek bir hikâye çünkü. Onlar senin benim gibi gerçek insanlar ve gerçekten bu bombardıman altındalar. Bir süre düşündük aslında bu kadar şiddeti ekrana vermeli miyiz, diye. Röportaj yaptığımız gün stüdyodan çıktığımızdada Gazeteci Abdelrahman Alkahlout, -İşgalci İsrail tarafından direk hedef alınarak vurulmuştu- çektiği bazı görüntüleri benimle paylaşıyordu. Bir anne ve çocuk vardı, beni çok sarstı. Bunu kullanamayabilirim, dedim. O da “Emin misin Kübra, bizim gerçeğimiz bu!” dedi. Bu onların gerçeği ve biz onların sesini çoğaltmak için bu belgeseli yapıyorsak, kullanmamız gerekiyordu.

Peki belgeseli çekerken Gazzeli insanlarla iletişim halinde bulundun. Medyaya yansımayan özel bir anın var mı? Şu bilinse iyi olur dediğin bir şey var mı?

Yapım Koordinatörüm Rabia Şenol sürekli sahayla iletişimdeydi. Onun her yazışmasından, yönetmenliği paylaştığım Kaan Burak Şen ile birlikte haberdardık. Rabia zaten gazeteci ve sahaya çok hakim. Bu bizim için büyük avantaj oldu. Ama bu kadar zorlanacağımızı düşünmüyorduk. Onların günlük rutinlerini kaybetmiş olduklarının, her yazıştığımızda başka bir yerde oldukları halde, hiçbir yerin onlar için güvenli olmadığını çok daha iyi anladık. Hamed'le ekibin buluşacağı gün Mevasi bölgesi bombardıman altında kaldı. Kendisinden günlerce haber alamadığımızda tam olarak onların gerçeğinin içine çekilmiş olduk. Film gösteriminin ardından Hamed ile yazıştım. Ona hikâyesini paylaşmamıza müsaade ettiği için teşekkür ettim ve elimden senin için daha fazlasının gelmesini isterdim, dedim. Bunun oradaki soykırımı bitirmek için büyük bir adım olmasını isterdim ama kendi alanımda yapabileceğim sadece bu, bunun için senden özür diliyorum, dedim. Hamed de bana şöyle yazdı: “Sevgili Kübra, sen kendi alanında yapabileceğin en iyi şeylerden birini yaptın. Bütün dünya bizi görmezden gelirken ve sessiz bir şekilde seyretmeye devam ederken sen kendi alanında bizim sesimizi ulaştırmak için bir ses çıkardın. Sesimizi çoğalttın. Onun için yaptığının asla az olduğunu düşünme ve bizi anlatmaktan vazgeçme!”.

"HANGİ DÜNYA GERÇEK"

Gazze halkı bu süreçte devletler nezdinde özellikle İslam ülkelerinde sessiz kalması gibi bir şeyler yapamamasından dolayı kendi kaderine terk edilmiş gibi görünüyor. Halklar nezdinde desteği çok önemsediklerini duyuyoruz. Gazze'nin iletişime bu kadar güçlü olduğu bir çağda kaderlerine terk edilmesi hakkında neler söylemek istersin?

Bilmiyorum, artık söyleyecek bir şey kaldı mı? Çok çaresiziz. Belgeselde görmüşsündür onu kesit olarak da yayınladık. Gazze iğne batması gibidir, o iğne bir kez battığında artık orayla bağın oluşur diyor. Fares Anbar bunu oranın havasını aldın mı, yemeğini yedin mi diye anlatıyor. Belki biz de orada bulunsaydık biz de bu şekilde unutamazdık. Bana Gazze hep dünyadaki cennet gibi geliyor. Onların cennetlikler olduğuna inanıyorum. Ve o iğne batması biz Gazze’nin dışındakiler için başka şekilde işledi. Ve pek çok kişi bu iğne batmasıyla Gazze için bir şeyler yapmaya çalışıyor. Yan yana güzel yüzlü çocukların bir sedye üzerinde oturduğu bir hastane görüntüsü vardı. Çok korkmuşlar ve yüz ifadelerine o kadar yansımız ki! Bu sahneyi kurguda kullandıktan birkaç gün sonra Marmaray’da o çocukları hatırlatan çocuklarla karşılaştım. Ve o an ciddi bir gerçeklik sorgulaması yaşadım: Marmaray'ın içindeki dünya mı yoksa o kurgu masasında bıraktığım dünya mı daha gerçek?

Belgeselde de yansıyan bir gerçek var. Gazzeliler onca yıkıma rağmen hayatta kalmanın hakkını vermeye çalışıyor. Belgesel sürecince onları biraz daha yakından tanıma şansımız oldu. Bu direniş, hayata tutunma duygusunu nereden alıyorlar sizce?

İmanlarından alıyorlar. Bu topraklar bizim, diyorlar. Atalarımız da direndi, diyorlar. Benim ablam oğlunu hayatta kalmaya çalıştığı kampa gömdü, yanında öleceğini bilse o toprağı bırakmayacak diyor. Çünkü toprağın asıl sahipleri onlar. Bu İsrail'in son yükselişidir, diyorlar. Mahmut Derviş şiirlerindeki gibi “Hayatı seviyoruz ve geri döneceğiz” diyorlar. Bunların hepsi direniş sembolü; onlar, sanatlarıyla, duruşlarıyla, sahadan yaptıkları haberlerle kendilerini anlatmaya ve direnişlerinden vazgeçmeyeceklerini göstermeye devam ediyorlar.

"HANZALA İLE BENZER YÖNLERİ VAR"

Belgeselde Hamed'in yüzünü görmüyoruz hiç. Bu bilinçli bir tercih mi? Sadece bir yerde Hanzala çizimiyle yan yana. Hamed ve Hanzala'nın ortak noktaları neler?

Hanzala bir karikatür değil, yıllardır yaşayan bir gerçek. Son iki yıldır da bu gerçek tüm dünyayı sarstı. Bugünün Hanzalası Hamed ve Hamed gibiler. Yüzünü göstermemesi Hamed'in tercihi. Biz ekipleri buluşturabilseydik, bir çekim yapsaydık da yüzünü kefiyeyle örteceğini söylemişti. Bize gönderdiği fotoğraflarda da yüzü görünmüyor. Hamed'in tercihine saygı duyarak, kendi tercihinin Hanzala göndermesi olduğunu düşünerek biz de filmin sonuna Hanzala'yı koyduk. Hamed çok genç bir şair. Kendi sesiyle ve kalemiyle anlattığı hikâyesi yeterince gerçek ve etkileyici. Şiir kitapları var, yetiştirdiği öğrencileri var. Onun için mesajında, “Ekmek yapmak istiyoruz, hayvanlarımızı beslemek istiyoruz, çiçek ekmek istiyoruz, şiir yazmak istiyoruz, savaş günlüğü tutmak istemiyoruz!” diyor. Dolayısıyla Hanzala gibi görünme isteği Hamed’in bilinçli bir tercihi!

Son soruyu sorayım o zaman. Anka Kuşu yeniden doğumu temsil ettiğini biliyoruz. Bu ismi kullanmanız Gazze'nin yeniden doğuşunu arzular bir gerçek mi? Başka isim seçenekleri var mıydı? Bunda karar kılmanızın özel bir nedeni var mı?

Ben bu projeyi yazarken “Gazze'den Dünyaya” demiştim. Çünkü onların bizim aracılığımızla dünyaya bir mesaj vermesini istiyorduk. Röportajda Fares Anbar, Gazze belediyesinin simgesinin Anka Kuşu olduğunu anlattı. Anka, külerinden yeniden doğduğu gibi biz de her daim ölüp diriliyoruz dedi. Fares'i dinledikten sonra artık belgeselin adının “Anka Kuşu Gazze” olması gerektiğini düşündüm.