Gelinlik yaşta hayatını kaybeden kızlar

İstanbul'un eski mezarlıklarında karşımıza çıkan duvak ve kırık gül figürleri, geçmişten günümüze taşınan kültürel bir mirası gözler önüne seriyor. Osmanlı döneminde genç yaşta hayatını kaybeden kızların mezarlarına, evlenme çağına gelmiş olmalarına rağmen dünyadan göçtükleri için bir duvak dikilirdi. Bu gelenek, yalnızca Osmanlı İstanbul'unda değil, Anadolu'nun birçok yerinde de uygulanmaya devam etti.

Bugün hâlâ Anadolu'nun farklı köy ve kasabalarında bu sembolik mezar süslemelerine rastlamak mümkün. Duvak, yarım kalmış bir hayatın; kırık gül ise tamamlanmamış gençliğin simgesi olarak görülüyor.

Bahsi geçen mezarlardan biri, Selanik eşrafından Mustafa Fevzi Bey'in kızı Fatıma Müşerref Hanım'a ait. Henüz 17 yaşında hayatını kaybeden genç kızın mezarında bu geleneğin izleri açıkça görülebiliyor.

Kültür tarihçileri, Osmanlı mezar taşlarının yalnızca birer taş olmadığını, aynı zamanda bir medeniyetin estetik anlayışını ve inanç dünyasını yansıttığını vurguluyor. Bu noktada şair Yahya Kemal Beyatlı'nın şu sözü hatırlanıyor: “Hiçbir şiir bir mezar taşı kadar göz nuru, sanat nuru olamaz. Onlar bizi bize anlatır.”

Benzer şekilde tıp tarihçisi ve kültür adamı Süheyl Ünver de mezar taşlarının önemine dikkat çekerek, “Mezar taşını sevmek, medeniyeti sevmektir.” ifadelerini kullanmıştı.

Bugün duvaklı mezarlar, yalnızca bir yas simgesi değil, aynı zamanda Osmanlı'dan günümüze uzanan kültürel hafızanın sessiz tanıkları olarak önemini koruyor.