İran kağıttan kaplan mı yoksa bölgesel bir güç mü?

Ocak 2020'de, Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani, bir Reaper drone saldırısıyla öldürüldü. Dönemin ABD Başkanı Trump, son günlerde yaptığı bir açıklamada, bu saldırının ardından İranlıların kendisini aradığını ve 'Üssünüze saldırı yapacağız, ancak endişelenmeyin, askerlerinize zarar gelmeyecek' dediklerini söyledi.

Süleymani'nin ölümünden kısa bir süre sonra gerçekleşen füze saldırılarında hiçbir ABD askeri hayatını kaybetmedi ve üslerin sığınaklarında güvende kaldılar. Bu tarihten sonra, İran'ı ambargolar, farklı ülkelerdeki savaşlar, ülke içindeki protestolar ve süregelen nükleer silah hikayeleriyle daha sık gündeme getirmeye başladık.

İran Devrim Muhafızları, devrimin ilk günlerinde Dini Lider Ayetullah Humeyni tarafından 5 Mayıs 1979 tarihinde kuruldu. İran Anayasası'na göre, iç düzenin sağlanması, devrimin korunması ve 'sapkın hareketlerin' önlenmesi görevleriyle yükümlüdürler. Zaman içinde, İran'ın askeri, siyasi ve ekonomik alanlarda en etkili güçlerinden biri haline geldiler.

Devrim Muhafızları, resmi ordunun büyüklüğünden daha az askere sahip olsalar da, ülkedeki en etkili askeri güç konumunu koruyorlar. Humeyni'ye göre, İran Ordusu'nun devrimi koruyamayacağı düşüncesiyle, Devrim Muhafızları'nın her zaman güçlü bir şekilde var olması gerektiğine inanılıyor.

İran, ABD gibi gelişmiş Batılı güçlere karşı üstünlük kuramayacağının bilincinde. Bu gerçeklik, onları üç temel yetenek üzerinde yoğunlaşmaya yönlendirdi. Bu yetenekler arasında, bölgede hedeflere saldırabilen balistik füzeler, Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı'nda deniz taşımacılığını tehdit edebilecek sahil güvenlik birimleri ve ülke dışında konvansiyonel olmayan operasyonlar gerçekleştirebilen ortak ve vekil güçler bulunuyor.