Taşa beddua kazıdılar

Sultanahmet Cami'de rastlanan bir yazı, Osmanlı döneminden günümüze taşınan duyguların ilginç bir örneğini ortaya koydu. Bir sütunun üzerine kazınmış satırlarda, bedduaya rastlandı. Yazıda şu ifadeler yer alıyor: “Ah Hüseyin, vah Hüseyin, dilerim Allah'tan bulursun Hüseyin.”

Kimin yazdığı ve kime söylendiği bilinmeyen bu sözler, Osmanlı insanının duygu dünyasını gözler önüne seriyor. Tarihçiler, o dönemde insanların sevinçlerini, üzüntülerini ve öfkelerini çoğu zaman taşlara, sütunlara ve duvarlara işlediklerini, böylece adeta bugüne bir mesaj bıraktıklarını belirtiyor.

Osmanlı döneminde bedduaların yalnızca öfkeyi değil, aynı zamanda halkın kültürünü de yansıttığı görülüyor. Türkçe'nin doğayla kurduğu yakın bağ, beddualara da yansımış durumda. Ağaçlardan, bitkilerden ve hayvanlardan esinlenen ifadeler halk arasında yaygın biçimde kullanıldı.

Örneğin, “zakkum” kelimesi, halk dilinde “zıkkım” şeklinde yerleşti ve olumsuz anlamıyla deyimlere girdi. Bugün hâlâ kullanılan “zıkkımın kökü” ifadesi de buradan geliyor. İslami gelenekte rüyada kızıl görmenin kötüye yorulması ve şeytanın “kızıl” olarak tasvir edilmesi bu algının temelini oluşturuyor. Bu nedenle kızıl, beddualarda da olumsuzluğun sembolü haline gelmişti. Bedduanın hedefindeki Hüseyin'in kim olduğu bilinmiyor. Yazıyı kazıyan kişi de meçhul. Ancak bugün bu satırları görenler, yüzlerce yıl öncesinden bir insanın öfkesine tanıklık ediyor. Belki bir dostluk kırgınlığı, belki bir aile içi anlaşmazlık ya da bir toplumsal çatışma… Sebep her ne olursa olsun, Osmanlı insanı bu duygusunu taşlara işleyerek ölümsüzleştirmiş.