2025’te kredi büyümesine sınırlar sıkılaşıyor, sermaye piyasaları öne çıkıyor

Doç. Dr. M. Levent Yılmaz.
Doç. Dr. M. Levent Yılmaz.

Son genel seçimlerin ardından iş başı yapan yeni ekonomi yönetiminin üzerinde durduğu en önemli konuların başında enflasyonla mücadele geliyor. Bu bağlamda politika faizinin de güçlü bir şekilde kullanıldığı oldukça katı bir sıkılaştırma programı uygulanıyor. Bu programın birkaç tane temel unsuru var. Bunlardan ilki TL’yi reel olarak değerli tutarak Türk Lirası finansal enstrümanlara olan ilgiliyi artırmak. Bir diğeri politika faizini yüksek seviyede sürdürerek iç talebi baskılayıcı bir para politikası iklimi oluşturmak. Bunlarla birlikte bu ayki yazı konumu belirlememe neden olan bir diğer hedef ise makroihtıyatı tedbirler vasıtasıyla kredi genişlemesini sınırlandırarak politika faizinin etkisini güçlendirmek.

Yani ekonomi yönetimi sadece faizi yüksek tutarak maliyetler üzerinden daraltıcı bir politika değil aynı zamanda kredi büyümesini sınırlandırarak miktarsal olarak da bir sıkılaştırma uyguluyor. Bu uygulama zaman içerisinde hem yabancı para (YP) hem Türk Lirası kredi büyümelerinin kontrol altına alınabilmesi saikiyle yeni düzenlemeleri de beraberinde getiriyor.

Son düzenlemeye göre; 4 Ocak 2025’te Merkez Bankası;

-Yabancı para ticari krediler için yüzde 1,5 olan aylık büyüme sınırını yüzde 1’e indirirken,

-Türk Lirası ticari kredilerde yüzde 2 olan aylık büyüme sınırını da aşağıdaki gibi farklılaştırmış durumda;

-KOBİ kredileri için yüzde 2,5

-Diğer ticari krediler için yüzde 1,5

Elbette özellikle yabancı para kredi büyümesinde bu denli frene basılmasının nedeni son dönemde TL kredilere erişemeyen ve kurda risk görmeyen işletmelerin döviz kredilerine yönelmesi. Son verilere göre döviz cinsinden krediler 170 milyar dolara seviyesine kadar yükselmiş durumda.

Diğer yandan TL ticari kredilerdeki büyümenin yüksek faiz ve evvelki sınırlamalara rağmen istenilen hızda düşmemesi nedeni ile de son farklılaştırma uygulamasına gidildi. Yani Merkez Bankası, kredi genişlemesinden endişe duyduğu için bankaları kredi verme konusunda yavaşlatan bir kredi genişlemesi uygulaması ile para politikasının desteklemeye devam ediyor.

Hatırlayacağız üzere Merkez Bankası, 2024 yılının son ayında uzun süre sonra 250 baz puanlık bir faiz indirimi yapmış ve Ocak ayında da benzeri bir adımla faiz indirimi sürecini devam ettirmişti. Bu iki adımın ardından benim de için bulunduğum pek çok ekonomistin temel beklentisi yıl boyunca faiz indirimlerinin devam edeceği yönünde oldu. Ancak faiz indirimlerinin etkisini sınırlandırmak için uygulanan kredi büyüme sınırlandırmasının da bu yıl boyunca süreceğini unutmamak gerekiyor. Bu kredi büyüme sınırlandırması politika faizindeki indirimlerin kredi maliyetlerine yansımasını azaltan bir etki doğuruyor.

Son iki ayda politika faizinde yapılan toplam 500 baz puanlık indirim mevduat faizlerine 450 baz puan olarak yansırken, kredi faizlerine yansıması sadece 1,5 puan olarak görülüyor. Özetle kredi büyümesine getirilen sınırlar faiz indirimlerinin kredi faizlerine yansımasını engelliyor. Zira piyasada güçlü bir kredi talebi varken, bankalar bu talebe aynı oranda arz yönlü cevap veremediği için kredi faizleri olması gerekenden daha yukarıda bir seviyede oluşuyor. Tahminlerimiz bu tablonun 2025 yılı boyunca da devam edeceği yönünde.

Hal böyle olunca finansmana erişim konusu da en az finansman maliyeti kadar önemli bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Regülasyonlar nedeni ile daralan kredi piyasası, işletmelerin farklı finansman alternatiflerine yönelmesini zorunlu kılıyor. Bu bağlamda sermaye piyasaları en önemli alternatif olarak değerlendirilebilir.

Sermaye piyasaları sağladıkları bazı avantajlarla işletmelere ciddi bir finansmana erişim avantajı sunabilir. Bu avantajlara kısaca göz atalım:

1. Maliyet avantajı: Banka kredileri orantısınız teminat yapısı içeren, kısa vadeli ve yüksek maliyetli finansman araçlarıdır. Oysa sermaye piyasalarında ihraç edilen borçlanma araçları, firmanın gücüne göre 5-10 puan arasında daha düşük maliyetle borçlanma sağlayabilir.

2.Kaynak çeşitlendirme: İşletmeler, bankaların kendilerine tanımladıkları limitleri kullanmadan sermaye piyasası araçlarından borçlanabilir ve finansman yapılarını esnetebilirler.

3.Uzun vade: Bankalar yapıları itibariyle makroekonomik dengesizlikleri yönetmekte zorlandıkları için genellikle kısa vadeli borç vermektedir. Oysa sermaye piyasaları aracılığıyla daha uzun vadeli yatırımlar finanse edilebilir.

4.Yatırımcı ilgisi: Kurumsal yatırımcıların portföyleri gün geçtikçe büyümekte ve borçlanma araçlarına olan ilgileri her geçen gün artmaktadır.

Sermaye piyasalarının yukarıdaki avantajlarının yanı sıra kurumsal yatırımcıların portföylerindeki artış da önümüzdeki dönemde bu alanın önemli bir enstrüman olacağına işaret etmektedir. Son verilere göre; kurumsal yatırımcıların portföyünde 5,8 trilyon TL’lik bir hacim oluşmuş durumda. Ancak işletmeler böylesi büyük bir portföyün henüz sadece yüzde 7’sine denk gelen 436 milyar TL’sine ulaşabilmiş durumda. Yani işletmelerin sermaye piyasası araçların üzerinden borçlanmak için kullanabilecekleri çok ciddi bir alan var.

Sonuç olarak, 2025 ve hatta 2026 yılında da devam edeceğini öngördüğümüz kredi kısıtları ve görece sıkı finansal koşullar nedeni ile işletmelerin mutlaka alternatif finansman modellerini gündeme almaları gerekiyor. Bu alternatifler içinde en önde olan sermaye piyasalarından borçlanabilmek için de işletmelerin tahvil ihracı, varlığa veya ipoteğe dayalı menkul kıymet (VİDMK) ve kira sertifikası gibi enstrümanları geliştirmesi elzem.

Elbette “sermaye piyasası araçları” ifadesi işletme sahiplerinin çekinmelerine neden olabilir. Ancak bu enstrümanların tesis edilmesi zannedildiği kadar zor değil ve işletmelerin pek çoğu patronları farkında olmasa bile bu enstrümanlara erişime ya uygun ya da birkaç düzenleme ile uygun hale gelebilir.

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.