Açıklık mı; şeffaflık mı?

Ali Saydam.
Ali Saydam.

İşlerine dair rakamların kesinleştiği Ocak ayının sonuna doğru ve Şubat ayında bazı firmalar, 2023’te geldikleri noktayı metrik boyutta anlattıkları ve 2024 hedeflerini somut olarak ifade ettikleri basın toplantıları düzenlerler. Bu, standart ve son derece klasik bir yaklaşım gibi görünür. Ancak son derece önemlidir. O nedenle bazı halka açık firmalar, yatırım nedeniyle zarar göstermek zorunda kalsalar bile bu yoldan şaşmazlar.

İş, ilişki ve iletişim dünyasında sıklıkla kullanılan bazı ‘ikili’ kavramlar vardır ki; onları en çok benimseyenler dahi bu ‘ikililerin’ arasındaki farkı doğru dürüst açıklayamazlar… Aradaki farkı sezgisel olarak algılasalar bile ifade edemezler.

Örneğin, ‘ilişki ve iletişim’ ya da ‘tüketici ve müşteri, hatta özel müşteri’ (consumer - customer - client), ‘telaş etmek ve acele etmek’, ‘inovasyon ve yaratıcılık’, ‘doğru ve güzel’, hatta ‘akıl ve zekâ’, ‘beğenmek ve sevmek’ gibi…

Açıklık ile şeffaflık arasında da yukarıdaki örneklerdekine benzer bir kafa karışıklığı söz konusudur. İkisi aynı durumu niteliyormuş gibi düşünülür. Oysa fark, çok ciddidir.

İtibar yönetiminin en önemli unsurlarından biri olan ‘hesap verebilirlik’, bu iki kavramla doğrudan ilişkilidir. Ancak yoğunluklu olarak hangisiyle?...

Hesap verebilirlik konusunu bir kurum, şirket kültürü olarak ele almadan önce açıklık ve şeffaflık kavramlarının iyice anlaşılmasında ve buna göre pozisyon alınmasında fayda vardır.

Bazı okurlarımız hatırlayacaktır; daha önce de ‘dijital kültür’ bakımından da kıymetli olan bu iki kavramı izah etmeye çalışmıştık (bkz. dergimizin Nisan 2022 sayısı). Şeffaflık pasif; açıklık ise aktif bir pozisyondur… Başka bir deyişle; ilki edilgen, ikincisi etken olarak tarif edilebilir. Şeffafsanız, size bakıldığında içiniz gözükür. Açıksanız; siz her şeyi gösterirsiniz…

Hesap verebilirlik, ‘açıklık’ boyutunda hayata geçirildiğinde anlamlı ve değerlidir… Yani, şeffaflıkla özdeşleştirebileceğimiz sanayi toplumunun daha da ötesine geçilmesi, kimsenin hesap sormasını beklemeden kendisini ortaya koyması ve üstelik bunu ‘en kolay biçimde’ erişilebilir kılması demektir…

Halka arz söz konusu olduğunda ise “İsteyen gelip hesaplarıma baksın” demek, yani şeffaflığın yeterli olduğunu düşünmemek gerekir. Çünkü açıklık kavramının ve buna uygun davranışların önemini keşfeden firmalar, bu bilgileri web sitelerinden zaten paylaşıyorlar. İşte böylece iki firma arasında algılama ve itibar bakımından bir başka fark daha ortaya çıkıyor… Hangisinin daha dinamik, özgüvenli, dürüst, hatta başarılı olarak algılanacağını ve ‘güven’ uyandıracağını söylemeye gerek yoktur herhâlde…

Son derece ciddi bir süreç olan halka arz, kendine özgü bir iletişim stratejisiyle yönetilmelidir ve bu işin esası -ya da kritik başarı faktörüiletişimin, halka arzdan çok önce başlatılmasıdır. İletişimi yapılacak konuların ‘açıklık’ üzerine inşa edilmiş uygulamalarla ve de halka arz resmî takviminden en az iki-üç yıl öncesinde başlatmak önemlidir. Daha da önemlisi, mesajlarınızın sadece hedef kitlenize ulaşması ya da beğeninizin artması bakımından değil, hepsinin üstünde bir çatı görevi görecek ve açıklık ile sağlanacak ‘güven’ unsurunun da ana harcı bu olduğundan.

Yani açık olmanız kadar, ne zamandır açık olduğunuz da anlamlıdır. Hem de çok anlamlı…

Peter Drucker’ın ünlü sözü “Ölçmüyorsan yönetemezsin” sözünden hareketle bir hususun daha altını çizmekte yarar var… Halka açık olmanızdan bağımsız şekilde itibarınızı yönetiyorsanız, açıklık ve şeffaflık dengenizi, yılda en az iki kez yapacağınız ‘algı ölçümlemesi’ ile tespit etmenizde ve iletişim stratejinizi buna uygun biçimde sürekli güncellemeniz işin idealidir…

Unutmayalım ki; açıklığa ya da şeffaflığa itibar etmeyen tek örgütlenme tipi yasa dışı işlerle iştigal eden yapılardır.