Ahlak ve vicdan muhasebesi

Sinem köseoğlu.
Sinem köseoğlu.

Herkes suçlu… 15 Temmuz darbe girişimi gösterdi ki ahlaki değerlere, vatana, millete, bayrağa sahip çıkmayan herkes yaşanan bu mezalimde suçlu ve fail. Zulmü yapan da, göz yuman da, direnmeyen de vebal altında. Bir ekonomi dergisinin aylık yazarı olarak bunları yazmam belki garipsenecek ama demokratik bir ülkenin, refah toplumunun temel taşının ahlak yani her dinde, her kültürde aynı olan yegane evrensel değerde olduğunu bir kez daha tecrübe etmiş olduk son yaşadıklarımızla...

Neden mi suçluyuz? Gülen cemaatinin her türlü ‘devlete sızma’ faaliyetine ‘aman Müslümanlar da yer alsın’ gözüyle bakıldığı için. Yıllarca hepimiz cemaatçilerin ‘bizi namaz kıldığımız için orduya almıyorlar’ şeklindeki palavralarına inandığımız için!. Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığında tüm kriminal faaliyetlerine rağmen bu yapıyla işbirliği içinde bir muhalefetin şekillenmesine göz yumduğumuz için! Tek bir adama karşı tüm forsların tüm gücüyle Voltran’ı oluşturma çabası esnasında onu diktatörlükle itham ettiğimiz ve 17/25 Aralık sonrasında iş ve bürokrasi dünyası olarak Erdoğan’ı ‘paralelle mücadele’ noktasında yalnız bıraktığımız için…

Bu ayki kapak dosyamızda FETÖ’nün sözde rıza ilkesi içerisinde memura, iş adamına ‘rıza’ empoze ederek alınterini gasp ettiği para mekanizmasını okuyacaksınız. ‘Minareyi çalan kılıfını hazırlar’ deyimi örgütün durumunu oldukça güzel ifade ediyor. Matruşka şirketler üzerinden devletten nasıl vergi kaçırmışlar, şantaj amaçlı gizli dinlemeleri hangi paralarla yapmışlar, lobilere hangi paraları yedirmişler ve bu ülkenin sermayesi nasıl dışarı çıkarılmış, göreceksiniz. Ve sonra siz de bu sorgulamayı yapacaksınız.

FETÖ örgütünün 1990’ların ikinci yarısı ve özellikle 2000 sonrasında nasıl şaha kalktığını yakından takip edenler bilir. KOBİ’ler ve okullarından ötürü sahip oldukları yurt dışı ağdan istifade edebilmek için iş adamlarının sohbetlere koştuğunu, mütevelli gruplar içerisine girmeye çalıştığını, akademisyenlerin ve gazetecilerin Pensilvanya’ya akın akın koştuğunu hepimiz gördük. Gülen’in sözde İslam alimi olduğu gerekçesiyle ‘Aman maazallah, çarpılırız’ korkusuyla herkes bu örgütlenmenin ‘masum’ olduğunu düşündü. Kimimiz de muhafazakar bir hükümete yakın olduğumuzu göstermek amacıyla bu örgütle iyi ilişkiler kurmaya ya da en hafifinden onlarla ‘papaz olmamaya’ gayret etmedik mi?

Dindar olanlarımız zekatlarımızı, kurbanlarımızı kolayımıza geldiği için cemaate vermedik mi? Etrafımızda, en yakınımızda, ailemizde aç veya tok olan var mı, yok mu sorgulamadan… Örgüt devlet kademelerine memurları yerleştirdi. Peki, ikbal sevdası ile bürokraside yükselmek için bu insanlara yardım ve yataklık edenler? İnkar etmeyelim, FETÖ’nün yurt içi ve yurt dışı desteği ile korkutucu şekilde büyümesi herkesin iştahını kabarttı.

Geç değil. Basın, siyaset, iş dünyası, akademi hatta aile ölçeğinde vicdan muhasebemizi yaptıktan sonra ahlaki yani evrensel değerler üzerinden kendi mikro sistemlerimizi yeniden kurgulayarak yaralarımızı sarabiliriz. Başarmak için ülkemizde milli birlik ve beraberlik etrafında aramızdaki farklılıkları hoş görerek işe başlayabiliriz. Sermayenin rengi olmaz düsturundan yola çıkıp beyaz Türkler ve yeşil sermaye ayrımını ortadan kaldırmak iyi bir start olabilir. Asker ile dindar halk arasına çizilen izafi çizginin lağvedilmesi yolu açar. 15 yıllık iktidardan sonra muhafazakar kesimin 28 Şubat sendromunu bir kenara bırakması, beyaz Türklerin bu ülkeden kendilerinden başka yeni bir burjuvazinin oluştuğunu görerek onlarla kaynaşması gerektiğini görmesi gerekir.

Akıllı telefon aracılığıyla bir görüntülü konuşmanın darbe girişimini sonlandırdığı ve bunu anında dünyaya ilan edebildiğimiz bir çağda dış dünyayla barışık olup sosyolojik farklılıklarımızdan ötürü kutuplaşmamız ne kadar ironik, değil mi?

Din ile dünya işlerini birbirine karıştıran ülkenin en tehlikeli örgütü deşifre olduğuna göre bundan ders çıkarmalı. Liyakat, serbest rekabet ve adalet ilkelerinden yola çıkarak piyasalarımızı, kurumlarımızı yeniden şekillendirme zamanı gelmiştir. Ülkenin altını oymaya çalışan bunca köstebek varken kutuplaşmaya hacet yok. Vira Bismillah!