Amerika'nın sınırsız emperyalizmi

Şu an Amerikan dış politikasına şekil verenler, Sınırsız Emperyalizm’in satır aralarındaki İskender, Roma, Napolyon ve Hitlerdir.
Şu an Amerikan dış politikasına şekil verenler, Sınırsız Emperyalizm’in satır aralarındaki İskender, Roma, Napolyon ve Hitlerdir.

1’inci yüzyılın başındaki Amerikan militarizminin patlaması, birçok açıdan 19. yüzyıl sonunda, Amerikan açılımı sayılan 1898'deki İspanyol-Amerikan savaşı dönemini hatırlatıyor.

Dönemin Cumhuriyetçi Başkanı William McKinley, İspanyol kolonyal imparatorluğundan Küba, Porto Riko, Guam ve Filipinleri resmen çaldı. Filipin halkına karşı adeta bir soykırıma girişti. Havai Krallığını yasadışı olarak kendine bağlarken yerli Havai halkını (kendilerine Kanaka Maoli diyen) bir tür jenosit koşullarına maruz bıraktı.

Ayrıca McKinley'in Pasifik'teki askeri ve kolonyal genişleme stratejisi, “Açık Kapı” siyasetinin gölgesinde Çin'in Amerikan çıkarları doğrultusunda ekonomik olarak sömürülmesini amaçlıyordu. Ancak 40 yıl süren bu agresif Amerikan varlığı ve politikası, 7 Aralık 1941'de Japonların Pearl Harbour'ı bombalaması ve ABD'nin II. Dünya Savaşı'na dahil olmasıyla sonuçlandı. Bir asır sonra Cumhuriyetçi oğul Bush yönetiminin başlattığı, Demokrat Obama yönetiminin devam ettirdiği emperyal agresif politikanın bu kez III. Dünya Savaşı'nı ateşlemesi mümkün.

11 Eylül trajedisini utanmazca sömürmekten çekinmeyen oğul Bush yönetimi, Orta Asya, Körfez ve Afrika'da yasayan halkların hidrokarbon imparatorluğunu çalmaya koyuldu.

Bunu yaparken de,

  1. Uluslarası terör ile savaştığı
  2. Kitlesel imha silahlarını devre dışı bıraktığı,
  3. Demokrasi getirdiği
  4. İnsani amaçlı müdahalede bulunduğu iddialarının arkasına saklandı.

Ancak bu kez söz konusu olan jeopolitik çıkarlar yüzyıl öncesine oranla çok daha büyük. Global ekonomik sistemin işlemesini sağlayan küresel hidrokarbon varlığının neredeyse üçte ikisinin kontrolünden bahsediliyor. Oğul Bush ve Obama yönetimleri, Afrika, Latin Amerika ve Güneydoğu Asya'da kalan diğer hidrokarbon rezervlerini ele geçirmek veya kontrol altına alma hedefi doğrultusunda deniz ve karada aktarımını da sağlayacak noktaları kontrol altına aldılar. Bu amaçla oğul Bush yönetimi Afrika'daki yeraltı zenginliğini kontrol etmek amacıyla Pentagon'un Afrika Komutanlığı'nı (AFRICOM) kurarak, insanlığın beşiğindeki halkları kontrol etmeyi planladı. Obama idaresi altındaki AFRICOM'un ilk kurbanı ise Libya oldu.

ABD emperyalizminin bağlamını en iyi bilenlerden biri hocam, mentörüm ve dostum Hans Morgenthau, “Uluslar Arasında Politika” adlı kitabında "sınırsız emperyalizm" kavramıyla açıklar:

"Sınırsız emperyalizmin yayılmacı politikalarının en çarpıcı örneklerini Büyük İskender’de, Roma’da, 7’nci ve 8’inci yüzyıllarda Araplarda, Napolyon ve Hitler'de görmek mümkün. Hepsinin ortak yanı, yayılma arzusunun rasyonel hiçbir sınır tanımaması, başarılarıyla beslenmesi ve eğer daha büyük bir güç tarafından durdurulmazlar ise politik dünyanın sınırlarını sonuna kadar zorlamasıdır.

Bu dürtü ve güç şehveti, ele geçirilecek bir hegemonya, kurulacak bir yer kalmayana kadar tatmin olmaz ve bir grup organize insanın çıkıp fatihin gücüne meydan okumasına kadar devam eder. Bu, daha sonra örneklerini göreceğimiz gibi ılımlı düşünce eksikliği, fethetme isteğinin dayanılmaz cazibesi, geçmişte bu tür emperyalist politikaların bozulmasına yol açsa da sınırsız emperyalizmin karakteristikleridir..."

Şu an Amerikan dış politikasına şekil verenler, Sınırsız Emperyalizm’in satır aralarındaki İskender, Roma, Napolyon ve Hitlerdir. Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı'na yol açan koşullar Demokles’in kılıcı gibi insanlığın başının üzerinde sallanmaktadır.

Prof. Francis A. Boyle - Illinois Üniversitesi.