Belirsizlikler ve riskler hala azalmıyor, yeni başlıklarla artmaya devam ediyor

Global piyasalarda Trump faktörünün etkisi sadece ABD merkezli olarak kalmıyor ilk günden beri belirtmeye çalıştığımız gibi tüm bölge ve ülkeleri etkilemeye devam ederek yön aramaya devam ediyor. Hala tam bir düzenli sisteme geçilmemiş olması ve söylemlerin çok eylemlerin koşullara göre değiştiği bir Trump başkanlığı izliyoruz. Bu durum doğal olarak küresel ölçekli tüm fiyatlamalar üzerinde etki oluşturuyor. Kısa vadede doların güçlü olmasından ziyade dengeli olmasına odaklanan Trump yönetimi daha çok ABD tahvil faizlerinin düşmesine odaklanmış durumda. Bu da direk olmasa da dolaylı olarak Fed’den daha ılımlı bir politika ve faiz indirimi beklentisini gündeme getiriyor.

ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray’da son düzenlediği kabine toplantısında ekonomiye ilişkin değerlendirmelerde bulunurken “Genel olarak fiyatlar düşüyor, enerji fiyatları düşüyor ve umarım Fed faiz oranlarını düşürür, o zaman faiz oranlarının ve ABD tahvil faizlerinin de düştüğünü görürsünüz” dedi.
Birçok şirketin ABD’ye taşındığını belirten Trump, “Muhtemelen 4 trilyon dolar değerinde şirketin geri döndüğünü ya da döneceğini tespit ettik” diye konuştu. ABD’de üretim yapanlara tarife uygulanmadığını anımsatarak, tarifelerin şirketleri ABD’ye dönmeye zorladığını aktardı.
“Dünyadaki her ülke tarafından kazıklandık; dost ve düşman” ifadelerini kullanan Trump, çok kısa bir süre içinde otomobillere yönelik tarifeleri açıklayacaklarını belirtti. Trump, ithal çelik ve alüminyuma yönelik tarifeleri açıkladıklarını anımsatarak, çok uzak olmayan bir zamanda ilaçlara yönelik tarifeleri de açıklayacaklarını aktardı.
Yani ABD’yi öncelikleyen ve ABD’nin yanında ya da karşısında olmanıza göre muamele edeceğiz söylemine ısrarla tutunan Trump’ın başta Kanada, Avrupa, Çin olmak üzere birçok ülke ve bölgeden karşı adımlar ve tepkiler gördüğünü de dikkatle izliyoruz. Bu durum ABD içinde de doğal olarak tepki görüyor. CNN’in bağımsız araştırma şirketi SSRS ile bin 206 kişiyle yaptığı ankette, ABD halkının Trump’ın başkanlık görevindeki performansına ilişkin düşünceleri araştırıldı. Ankette, Trump’ın başkanlık görevindeki performansına ilişkin memnuniyet oranı yüzde 45 olarak kaydedilirken, katılımcıların yüzde 54’ü memnuniyetsizliğini dile getirdi. Katılımcıların yüzde 56’sı, Trump’ın ekonomiyi yönetme şeklinden memnun olmadığını ifade etti. Bu oranın, Trump’ın siyasi kariyeri boyunca bu konudaki en düşük memnuniyet oranına işaret ettiği vurgulandı.
Ankette, yüzde 86’lık çoğunluk Trump’ın geçmişteki başkanlara kıyasla daha farklı bir başkanlık yaklaşımı benimsediğini aktardı. Yüzde 49’u bu durumu ‘olumsuz’ olarak değerlendirirken, yüzde 37’si ise olumlu görüş bildirdi. Ayrıca ABD’li iş insanı ve Trump’ın kıdemli danışmanı Elon Musk hakkında, katılımcıların yüzde 35’i ‘olumlu’ yanıt verirken, yüzde 53’lük bir kesim olumsuz görüş bildirdi. Musk, her şeye karışır görünürken kamuoyu karşısında şimdilik yeterli desteğini de alamadığını görüyoruz.
Trump mutlaka bu durumu tersine çevirmek için uğraş verecektir ama bu uğraş esnasında daha keskin kararlar alır ve daha marjinal adımlar atarsa bunlarında mutlaka bir geri dönüşü de olacaktır. Hala Kanada’ya bize katılın hatta eyalet olun diyen Trump’ın gördüğü tepkiyi de unutmamak gerekiyor. Trump, tarife süreci, jeopolitik süreçlere müdahalesi dışında ABD içinde önemli kararlarda alıyor. Ulusal güvenlik için kritik önemde gördüğü varlık fonunun kurulması ve başına yetkin bir piyasacıyı getirmeyi planlıyor.
Henüz erken aşamada olan fonun savunma, kritik madenler büyük kurumsal yatırım seçeneklerini hayata geçmek için kamu-özel işbirliğinde rol alması planlanıyor. Trump yönetimi aynı zamanda Norveç, Abu Dabi ve Suudi Arabistan’daki varlık fonlarını da yol haritasını belirlemek için inceliyor. Bu fon ABD’nin kaynak arayan yatırımlarına bir nefes olarak görülse de yönetimi ve sektörel seçimleri oldukça önemli olacaktır.
Bununla birlikte kripto varlıklara ve özellikle Bitcoin sürecine farklı bakan Trump’ın, Musk’ın da yönlendirmesiyle Stratejik Bitcoin Rezervi ve ABD Dijital Varlık Stoku’nun kurulmasına yönelik kararnameye imza attı.
Beyaz Saray, Yapay Zeka ve Kripto Çarı David Sacks’ın konuya ilişkin yaptığı açıklamada, Trump'ın Stratejik Bitcoin Rezervi ve Dijital Varlık Stoku oluşturma sözünü yerine getirdiğini belirtti. ABD Başkanı Trump’ın Stratejik Bitcoin Rezervi oluşturulmasına yönelik kararnameyi imzaladığını aktaran Sacks, “Bu kararname, Başkan Trump’ın ABD’yi dünyanın kripto başkenti yapma konusundaki kararlılığını ortaya koyuyor” değerlendirmesinde bulundu.
Sacks, söz konusu rezervin federal hükümetin elinde bulunan ve el konulan bitcoinler ile oluşturulacağını belirterek, vergi mükelleflerine ek bir maliyet getirmeyeceğini bildirdi. ABD hükümetinin yaklaşık 200 bin Bitcoin’e sahip olduğunun tahmin edildiğini vurgulayan Sacks, ancak bugüne kadar kapsamlı bir denetim yapılmadığını ve kararnameyle federal hükümetin dijital varlıklarının tam olarak hesaplanmasının da öngörüldüğünü kaydetti.
Sacks, ABD’nin rezerve yatırılan Bitcoinleri satmayacağını belirterek, “Bitcoin’in erken satışı, ABD vergi mükelleflerine şimdiden 17 milyar dolardan fazla kayıp yaşattı. Artık federal hükümet, elindeki varlıkların değerini en üst düzeye çıkarmak için bir stratejiye sahip olacak” ifadelerini kullandı.
Bunlar oldukça yeni, önemli ve sonuçları orta uzun vadede çok farklı olabilecek adımlar. Rezerv paranın sahibi ABD’nin rezerv çeşitliliğine gitmeye başlaması ve bu noktada yeni bir çağ açılacağını duyurması ilerde finansal sistemde ciddi başlıkların da konuşulacağını bize gösteriyor.
Bütün bu yaklaşımlar sürerken ABD’nin artan borçları ve bunun potansiyel etkileri de çok daha fazla altı çizilerek konuşulmaya başlanmış görünüyor. Özellikle bir finansal forumda Bridgewater Kurucusu Ray Dalio, “ABD’de artan borç sorunu gelecekte çok büyük ölçekte ‘şok edici gelişmelere’ yol açabilir. Çok ciddi bir arz-talep sorunumuz var” demesi önemli bir ajanda notu olarak kaydedildi.
ABD’nin 2025 yılı için çevirmesi gereken borç miktarı 9 trilyon dolar ile doğrudan öne çıkıyor. ABD endekslerin düşmesini göze alabilir ama tahvil faizinde getirilerin yükselmesini direk göze alamaz anlamına gelen bir gerçeklik bu durum.
Bu arada ABD’de 5 aylık bütçe açığı 1 trilyon doları aştı. Ülkede 2025 mali yılının beşinci ayı olan Şubat itibarıyla toplam bütçe açığı ise önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 38 artarak 1,15 trilyon dolara ulaştı. Söz konusu açık, geçen yılın aynı döneminde 828 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmişti. Mali yılın ilk beş ayında gelirler önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 2 artarak 1,9 trilyon dolara çıkarken, harcamalar yüzde 13 artışla 3 trilyon dolara yükseldi.
Trump’ın vergi indirimleri ve potansiyel genişlemeci politikaları da bu sürece eklenirse eninde sonunda bir yüzleşme kaçınılmaz olacak.
Tam bu noktada Uluslararası piyasalarda ‘yatırım gurusu’ olarak tanınan ABD’li yatırımcı ve finans uzmanı Jim Rogers, Rogers, ABD’de sorunların yaklaştığını belirterek, “Piyasada büyük bir coşku söz konusu ama bu genellikle kötü bir işarettir. Ben de ABD dâhil neredeyse tüm hisselerimi sattım” demesi Buffet ve diğerlerinden sonra önemli bir işaret olarak görülmeli.
Ayrıca Rogers, Trump’ın açıkladığı gümrük tarifelerinin küresel ekonomi ve ABD ekonomisi için etkileri olacağını dile getirdi. Tarihin bu tür tarifelerin ekonomiler için iyi olmadığını oldukça net şekilde ortaya koyduğunu ancak ABD Başkanı Trump’ın bunu ya bilmediğini ya da umursamadığını söyleyen Rogers, “Muhtemelen (Trump) daha fazla tarife açıklayacak ve bu ABD dahil kimse için iyi olmayacak. Tarifeler fiyatları yükseltir ve bu da daha yüksek enflasyon ve rekabetçilik anlamına gelir” ifadelerini kullandı.
Rogers, ABD piyasalarının 2009’dan beri ‘tarihindeki en uzun sorunsuz dönemi’ geçirdiğine işaret ederek, “Daha önce böyle uzun bir süre boyunca bu kadar iyi bir dönem yaşamadık ancak şu an sorunların yaklaştığını görebiliyorum. Piyasada büyük bir coşku söz konusu ama bu genellikle kötü bir işarettir” yorumları farklı şekillerde birçok isimden gelmeye başlayan yorumlar olarak öne çıkıyor.
Bunca uyarı ve gelişme içinde bir haber başlığı özellikle dikkatimizi çekti. ABD’de iki temsilciler meclisi üyesinin, 100 dolarlık banknotlara Benjamin Franklin’in yerine Başkan Donald Trump’ın resminin konulması için yasa tasarısı sunduğu bildirildi. “Amerika’yı altın çağa taşımak için Başkan Trump’tan daha fazlasını yapan hiç kimse olmadı. Kendisine 100 dolarlık banknotta yer vermek, önümüzdeki 4 yıl içinde gerçekleştireceği her şeyi onurlandırmanın küçük bir yoludur” ifadelerinin kullanılması ABD içinde derin ayrımlar ve farklı bakışlar olduğunu da bir işaret olarak görülmeli. Bunun gerçekleşmesi çok mümkün görünmese de Trump’a biçilen rol ve atacağı adımların potansiyel etkilerini anlamak adına önemli bir örnek olarak karşımıza çıkıyor.
ABD borcunu konuşurken OECD’den de global artan borç sorununa dair önemli bir rapor yayınlandı. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), küresel borç piyasalarının zorlu bir görünümle karşı karşıya olduğunu, borç piyasalarının uzun vadeli ve sürdürülebilir büyümeyi finanse etmek için ortaya çıkan zorlukların üstesinden gelmesi gerektiğini bildirdi.
Buna göre, 2022 öncesindeki düşük faiz dinamikleri 2024’te yerini yüksek faizli bir döneme bıraktı. Ancak merkez bankalarının politika faizini düşürmeye başlamasına rağmen, birçok önemli ülke piyasasında tahvil getirileri yükselirken, ülke ve şirket borçlulukları artış gösterdi. Daha yüksek maliyet ve borçtan oluşan bu kombinasyonun, yatırım ihtiyaçlarının her zamankinden daha fazla olduğu bir dönemde görülmesi, gelecekteki borçlanma kapasitesini kısıtlama riski taşıyor.
Bazı kurumsal ve gelişmekte olan piyasa ihraççıları piyasaya erişim konusunda oldukça zorluk yaşıyor ve bu durum da fonların harekete geçirilmesini zorlaştırıyor
Artan jeopolitik ve makroekonomik belirsizlikleri de içeren zorlu zeminde, borç piyasalarının uzun vadeli ve sürdürülebilir büyümeyi finanse etmek için ortaya çıkan zorlukların üstesinden gelmesi gerekiyor. Şirketlerin de tahvil piyasalarına daha fazla güvenmeye başlamasıyla, 2024’te devlet ve şirket tahvil borçları küresel çapta 100 trilyon doları aştı.
OECD ülkelerinde 202’'te 14 trilyon dolar olan devlet tahvil ihraçları 2024’te 16 trilyon dolara ulaştı. Bu miktarın bu yıl 17 trilyon dolara yükselerek rekor kıracağı öngörülüyor. Rapora göre, hükümetler ve şirketler 2024’te piyasalardan küresel çapta 25 trilyon dolar borçlandı. Bu miktar, 2007’deki borçlanma seviyesinin neredeyse üç katı.
Özetle jeopolitik riskler, siyasal gelişmeler, Trump belirsizliği ve yeterince düşmeyen enflasyon sorunu birbirine eklemlendiğinde hala piyasaları ciddi bir belirsizlik ortamının beklediğini çok net görmekteyiz.
Bir uyarı da ardışık faiz indirimleri ile AB ekonomisini destekleme kararlılığında olan ECB Başkanı Lagarde’den geldi. Uluslararası düzene ilişkin yerleşik kuralların altüst olduğunu vurgulayan Lagarde, dünyanın sadece birkaç ay önce düşünülemeyecek siyasi kararlara tanıklık ettiğini söyledi.
ABD’deki siyasi değişim ve ekonomik belirsizlik faktörleri karşısında ECB’nin büyük zorluklarla karşı karşıya kaldığını belirten Lagarde, ticaret, savunma ve iklim konularından kaynaklanan şoklarının Avro Bölgesi’nde enflasyon oranını yükseltme riski taşıdığı uyarısında bulundu.
Lagarde, “Olağanüstü yüksek düzeyde bir belirsizlikle karşı karşıyayız. Yeni dönemde fiyat istikrarını korumak zorlu bir görev olacak. Enflasyon hedefimize mutlak bir bağlılık, hangi tür şokların parasal tepki gerektireceğini ayrıştırma yeteneği ve uygun şekilde tepki verme çevikliği gerektirecektir” dedi.
Ticaret politikası belirsizliğine ilişkin endeksin değerinin 2021’den beri ortalama değerinin altı katından fazla olduğunu belirten Lagarde, jeopolitik risk göstergelerinin de savaşlar ve büyük terör saldırıları dışında, Soğuk Savaş’tan bu yana görülmemiş düzeylerde seyrettiğini anlattı.
Özetle faiz indirimlerine rağmen Almanya, İtalya, Fransa gibi önemli ülkelerin tahvil faizleri hala beklenen şekilde düşmezken bu durumun piyasa fiyatlamasının da ne kadar önemli ve tahvil üzerinden oluştuğunu gösteriyor.
Böylesi bir süreçte orta ve uzun vade beklentilerimizden biri olan Ons altında 3000- 3100 bandına gelerek yeni rekorlar kırılması sürecin risklere çok açık olarak ilerlediğini de bir bakıma gösteriyor.
Nakitte ve nakite yakın şekilde kalabilmek hala en geçerli strateji iken, ciddi yaklaşımlarla uygulanabilir farklı stratejiler de göz ardı etmemek hem fark oluşturmak hem de böylesi zor dönemlerde öne çıkabilecek fırsatları da görmek açısından önemli olacaktır.





